28 Ağustos 2019 Çarşamba

Kalp Çocuğunun Canlanışı


            Kalp Çocuğunun Canlanışı

            Kitapta, her zaman her kesimden herkese hitap eden ayetler vardır. Bazıları, emir bazıları da tavsiye niteliğindedir. Anlatılmak istenen bazen hikâyelerle anlatılır. Bireysel gelişim toplumsal olaylarla zenginleştirilir. Tüm hitap, bireysel olsa da toplumsal olarak da ele alınır. Çünkü bireysel nefsanî gazap ve şehvet güçleri toplumsal düzeyde uygulanır. Örneğin, gazap kuvvetleri, bu konuda işbirliği yapan bireyler bir araya geleceği için, gazap mahallesi olarak adlandırılabilir. Bilge kişiler de hakikatleri hikâyelerle anlatır.

            Bir hikâyeye göre, “Zengin yaşlının genç oğlu, mirasına göz koyan, amca ve oğullarınca öldürülür. Kimin tarafından öldürüldüğü anlaşılmasın diye de yol kenarına atılır. Katilin belirlenmesi için bir bakara boğazlanıp, kuyruğu veya dili gibi bir parçasıyla öldürülene vurulması emredilir.”  Bu olayda boğazlanan, ilim ve hikmet açısından zengin olan ruhun oğlu olan kalptir. Katiller ise amca olan hayvani nefis ve onun oğulları şehvet ve gazap kuvvetleridir. Kalbin mirası olan hikmet ve ilme sahip olma amacıyla, kalbin hayatı olan hakiki aşkı ortadan kaldırıp, kalbi, hayatından, hakiki aşkı yaşamaktan, men ederler.

 

            Rivayete göre hurma ağacı, Âdem’in toprağının kalanından yaratılmıştır. Bu nedenle Âdemin kalan toprağı, Âdemin erkek kardeşidir. Erkek kardeşinin bir kızı, nebati nefis, bir de oğlu, hayvani nefis, vardır. Böylece, nebatî nefis, insanî nefsin halası, hayvanî nefis de amcasıdır. Ruh ile nefis kardeştir, her ikisi de kutsal ruh denilen faal akıldan feyizlerini, idraklerini alır. Ruhun mirası, hikmet ve aklın anlayacağı ilmin idrakidir. Kalbi, bu mirastan mahrum edip kendi akrabalarına kalmasını sağlamak üzere, şehvet ve gazap kuvvetleri, kalbi katlettiler ve cesedini ruhani güçler ile tabii güçler mahalleleri arasındaki yol üstüne attılar. Şehvet ve gazap kuvvetleri fesattır, kendi aralarında da anlaşamaz, daima iyi işleri kendilerinin kötü işleri diğerlerinin yaptıklarını iddia ederler. Ancak kalbe karşı işbirliği yaparlar. Kalbin istila edilip katledildiği bilinir ve onun hayat nuru daima ihraç ve izhar edilir. “Kalbin hayat bulup katili ihbar etmesi için bakaranın kuyruğu veya dili ile vurunuz” dendi.

 

            Nefsi, bakarayı, öldürüp kuyruğun vurulması, dokunma duyusu dâhil dış duyuların ilk hallerine dönüştürülmesidir. Bitkisel nefse bağlantısı bulunan ve en evvel ve en ahir yönünü sürekli baki kılmak için, beş duyunun, evvelki haline dönüştürülüp bırakılmasıdır. Tüm duyular faal halde kalır ama nefis öldüğü için ölmeden önce algılanan zanların değil artık yine hakkın algılanması beklenir. Dış duyular nefsin kuyruğudur. Lisanıyla, diliyle vurulması, nefsin ahlak ve kuvvetlerinin tadili ile lisanının yani fikrinin baki kılınmasıdır. Düşüncenin baki kılınması iki şekilde olabilir. Birinci yol tasavvuf yolunda olduğu gibi riyazetle yani kanaat ederek şehvet ve gazabı öldürmektir. Bu yol cani, azgın, azmış nefisler için daha iyidir. Diğer yol ahlakın tadil edilerek tahsil etme yoludur, bu yol yumuşak ve zayıf nefisler içindir. Bakaranın parçası maktule vuruldu ve maktul şah damarından kanlar akarak kalktı, dirildi ve katilini haber verdi. Yani kalp çocuğu hakiki hayatla dirildi. Ama bedene bağlılığı nedeniyle, bedensel kirliliğin üzerinde olduğunun, katilin eserinin üzerinde olduğunun, idrakindedir. Kalp, bedensel kuvvetlerin, kendi idrakine engel olacağını ve nurunu perdeleyeceğini biliyordu. Sizin akıl erdirmeniz ve anlayabilmeniz için, cehil ölüsü yani henüz idrakten yoksun kalp, ilim ve hakiki hayatla ihya edilir, diriltilir. (2.72,73)

 

Yaşar Nuri  Öztürk: 72. Siz bir adam öldürmüştünüz de onunla ilgili olarak çekişip duruyordunuz. Oysaki Allah, sizin sakladıklarınızı ortaya çıkaracaktı.
73. Şöyle dedik: "Kesilen ineğin bir parçasıyla öldürülen adama vurun." İşte böyle diriltir Allah ölüleri. Size ayetlerini gösteriyor ki, aklınızı işletebilesiniz.

10 Ağustos 2019 Cumartesi

Yücelişin Seyri


            Yücelişin Seyri

 
Çok rahat ettiğim koltuğa otursam,

Ellerimi dizlerimin üzerine koysam,

Beş duyumu tam olarak kullansam,

İşittiğimi görüp, gördüğümü tutsam…

 

Düşünebildiğimi, derince düşünsem,

Hayallerimi, sınıra kadar kullansam,

Fiiller irademde, beden sanki yitiktir,

Düşünmekse bile enerji yüklenmektir.

 

Yüklenen enerji, gerektirir nakliyeci,

Enerjinin nakli, algılanması hücre işi,

Bir nörondaki, bir molekülün tek işi,

Enerji denip atoma yüklenen, ne ki?

 

Elektronların, eksi yükünün elektriği,

Tüm elektrik ise bir voltun binde biri,

Cüzi iradem, ‘yazılımın’, yaptığı iştir,

Duyular,  çevredeki bir şeyleri algılar,

Algılanan, elektromanyetiğe yüklenir.

 

Ayet: “Siz, hıfz edici, mesaj alıp, veren,

Kuvvetlerin izdihamından oluşursunuz.”

Yokluktaki ilmin bilimini konuşursunuz,

İlmi bilip, bilimsel kanıtta buluşursunuz.

 

Yüklenen, taşınır, algılanıp, çözümlenir,

İnsanın DNA’sına yazılmıştır irade bilinir,

Her şey ‘verilmiş’ bu ‘irade’ ile yürütülür.

Atomik alışveriş, dönüşür keyfe, lezzete.

“Benlik”, bu olup bitenlerin neresinde?

 

Melekler, yetenekler, Âdeme secdede!

Âdem, Mekke’de Kâbe’de, tefekkürde,

Kalp Kâbe’sinde, tavaf ederek, şükürde,

Yaratılan, yücelişin seyrinde, cennette!

 

İnsan, bencil varoluş iddiasının peşinde,

Oysa olmalı, kendi inşasının, inşa işinde.

Necdet, kurban oluşla kurtul, tefekkürle,

‘Görünen, görenin görüntüsüdür’ sende!

 



         Kurban Bayramı Mesajı, 10.8.2019

25 Temmuz 2019 Perşembe

Yaratıcı ve Yaratılış


            Yaratıcı ve Yaratılış

            “Hakk’ın delili, gölgesi olan ilimden ilk halk edilen cevherin, Celalî nazarla taşıp yayılmasından sonra uygulanmış olarak açığa çıkan ilmi hıfzedici kuvvetlerin izdihamıyla temessül ve tecessüd ettiniz, ilimden başka bir şey olmayacak şekilde, bedenleştiniz.” Diğer bir deyişle “Önce hiçbir şey yoktu, vakumda, yoklukta var olan ilmin, zuhurunun şiddetinden görünmeyecek şekilde, ortaya çıkışıyla; bir ‘şey’ var oldu ve ışık, parıltı, aydınlık, nur oluştu; nurun, fotonun maddeleşmesiyle her şey halk olundu, canlılık yaratıldı ve insan inşa edildi.”

            Akıl, duyuların yanılgısının toplamından daha çok yanılır. Her var olanı, ayrı birer varlıkmış gibi algılar. Geçmişte, “Sadece sen varsın” diyen, kadim bilgelerden, Mısır Firavunu vardı. Bugün de “Allah, Var Olandır” diyenler vardır. ‘Görünen, görenin görüntüsüdür’. Akıl, bilgi edinir ilme ulaşır, evrende mükemmel bir düzenin olduğunu kanıtlar. Bilim, evrende ne olduğunu, olan her şeyin düzenli olduğunu kanıtlar ama ‘neden ve ne amaçla’ olduğunu sormaz. Evrenin, aslında ilahî düzen anlamındaki, kaostan, zamanla anlaşıldıkça beşeri denebilecek, düzene doğru, doğal yasalara uygun olarak, açılım gösterdiğini akıl idrak eder. Oysa “Entropi, düzensizlik, artmaktadır, öyleyse öncesi mükemmelliktir” diyen de, uzay zaman ‘birleşik alan’ oluşturur ve ‘bağımsız değişken olarak zaman yoktur’ diyen de akıldır.

            Atılmış pamuk veya yün halinde uzay zamanda yüzerken, süpernova kalıntısı toz ve gaz bulutu; nasıl olduğu pek bilinmeyen bir şekilde, ‘güçlü kuvvet’ kazanarak hareket eder. Kuvvet, ölçülebilen bir bilgi, düzen veya özelliktir, böylece, toz ve gaz bulutuna ilimden yeni bilgi yüklenmiş olur. Kuvvetlerin sürekli iletişim ve etkileşimleriyle uzay-zaman bükülür. Bükülen uzay zamana çevredeki diğer bükümler düşer. Maddenin katı, sıvı, gaz ve plazma halleri sırasıyla oluşur. Böylece her mevcut, iradesi olmaksızın vücut bulur, yaşar ve yok olur. Rahman, rahim olarak görünür. İlim yüklü enerjinin düzenli hareket etmesiyle her şey oluşur. Böylece, kendi iradesi olmaksızın diriltilen insan, istenirse, yeniden de diriltilebilir. Kendinin ne olduğunu bilen, idrak edebilen, ‘ölmeden önce ölen’ insan, yeniden ihya edilebilir. “Sonra gölgeyi ifna ederek, ortadan kaldırarak, elde tutabiliriz. Her an mevcut olan herhangi bir fani ‘şey’in fena bulması evveline, oluşuna nispetle kolaydır. Ele alınan her şey, her an, başka bir mazharda zahir olur.” (25.46) “İnsan, anlık idrakle bedeninin yakıcı asar ateşiyle helak olup atılmış yün veya pamuk gibi toz ve gaz bulutu olabileceğini idrak etmelidir.” (101.10,11)

 

            Maddi ve manevi kuvvet alış verişi içindeyiz. Birisinin düşünce gücünden etkilenerek yeni bir fikir ve düşünce üretiriz, hepsi bilgi işleme fiilidir. İşlemin öncesi, sırası ve sonrası kuvvete dayanır. Tüm fiiller kalbimizin kurgusunda, yönetim ve denetimindedir, hepsi bir kalp fonksiyonudur. Genel ve geniş kapsamlı düşünüldüğünde, aklın sonradan geliştiği de dikkate alındığında, her şeyin kalbin yönetim ve denetiminde yürüdüğü apaçıktır. İnsan bir şey düşündüğü zaman beyin hücreleri olan nöronlardaki bir molekül, genellikle sodyum veya potasyum iyonlarıyla, bir atomu şarj eder, kodlayarak yükler. Yüklü atom diğer hücreye geçerek kodlanan mesajı iletir. Mesajı hücreler arasında ileten 5 mili voltluk elektrik yüküdür. Hücreler arası bu elektrik alış verişi, televizyon yayınları gibi sesli, renkli ve görüntülüdür. İnsanlığın, uzun sürede, keşifler sonucu yapabildiklerini nöronlar meğer hep yapıyorlarmış.

 

            Umarım biz de, ‘var ve özgür olduğumuzu düşünme’ özgürlüğümüzle, “Var olan yaratılanların, evren eserinin müessirinin, bir ve tek Yaratıcı olduğunu” idrak edebiliriz.

17 Temmuz 2019 Çarşamba

İslam'da Dört Eş!


            İslam’da Dört Eş!

            Rivayete göre, Allah’ın nefsiyle kaim, yerine geçen, ayakta, canıyla canlı, ilmiyle âlim, ruhuyla dirilmiş iken cennette yaşayan Âdem, bedenleşerek dünyaya indirildi.  Bedensel nefsaniyeti, canlılığı, Âdem’in zevcesi, eşidir. Âdem’e, aklıyla ruhtan aldığı bilgileri kalbinde anlama, özümleme ve uygulaması hatta basiretle ilim halinde tekrar ruha dönebilmesi ihsan edilmiştir. Bilgiler, kuvvetler halinde uygulandıkça hareket eder, oynaşır. Bedensel nefsaniyet, canlılık, bilgilerin özelliğine uygun bir şekilde, farklılaşarak belirginleştiği için ruh ile cilveleştiği söylenir. İnsani nefsaniyetin dişiliğinin, eril ruha, her aşamada, aldığı bilgilerin özelliğine uygun, bir kalp çocuğu doğurduğu rivayet edilir. Veledi kalp, akıl aracılığıyla ruhtan aldığı bilgilerle beslenir, büyür ve kendine vaat edilmiş topraklarda, meralarda, alanlarda serpilir, hüküm sürer. Bireysel düzeyde, her kişinin bedeni, kendine özgü bir Mısır ülkesidir. Bireyler, nefsaniyetlerinin her aşamasını, edebiyle, yaşama hakkına sahiptir.

            Mısır ülkesinde, emmare nefisle tutulan yolun sonu olmadığı görüldüğünde, Firavun Nefis, kendini levam ederek, yererek, bir başka hale geçer, kendisinin, hayalince, her şeye hükmedemediğini, eksikliğini anlar. Firavunun bir rehbere ihtiyaç duyduğu, halk arasında duyulunca, tevhit ilmine hâkim olan İbrahim’in, aklı temsil eden, oğlu Yusuf önerilir. Beden ülkesi Mısırda, aklın hükümdarlığı süresince, işlerin düzelmesi memnuniyet verir ve aklın ülkede hüküm sürmesine izin verilir. Önce baş tacı yapılan akıl, zamanla sömürülür ve sadece köle gibi çalıştırılıp nefsanî menfaat için kullanılır. Duygudan yoksun ortamda, sömürü ve kölelikte, kalbe ihtiyaç duyulur. Aklın kalpsizce kullanımı, maddesel zenginlik verse de mutluluk getiremez. Levama nefsin, sudan yani ilimden gelen oğlu, Hz. Musa, kalp çocuğu olarak, akla gerektiği gibi önem verenleri toparlar. Her yer ve zamanda, iş ve işlemin, tüm hareketlerin, efalin, aynı ilmin uygulaması olduğu, akla gelen fikirlerin kutsallığı, anlaşılır. Kalp Musa, kendisine vaat edilen topraklara göç edip, Yusuf’un kardeşlerini, gazap ve şehvet kabileleriyle birlikte, Mısır’dan çıkarır, aklı kölelikten kurtarır.

            Akıl aracılığıyla kalbe dolan ilim, kalpte mayalanarak çoğalır, taşar ve yayılır. Beden ve madde âleminde yalnız ve sadece bir ve tek ilmin uygulandığının idraki, ayrıca, ilmin kendisine ulaşma zevk, lezzet ve keyfini de verir. Nefis, bu aşamada tatmin olup, mutmain olup, esas krallığın mana âleminde olduğunu hissedip yeni bir hal içine girer. Mutmain nefsin, ruh babadan olma, kalp çocuğu Hz. İsa; ilmin kendisinin, maddeden, madde halinden, daha önemli olduğunun idrakine varır. Bu aşamada kalp, duygusal âlemin tüm sıfatlarının da yine aynı bir ve tek ilmin çeşitli uygulamaları olduğunun idrakine erer. İlmin kaynağı göklerdedir. Mutmain nefis, emmare ve levvame nefsaniyetlerden sonra, ruhun üçüncü eşidir.

            Bir rivayete göre, rehberiyle birlikte, tevhit ilmini talep eden, nefsaniyetlerin hepsini yaşayarak, Allah’ın ilmiyle, ruhuyla, zatıyla dirilebilir. Ebeveynleri, Allah’ın kulu Abdullah ve âmin deyip teslim olarak mülheme, ilham alan, nefis sahibi Âmine hatun olan Efendimizin vahiy aldığına inanırız. Allah’ın kelamını bize ileten efendimiz, miraca çıkarak Hakka ulaşmış, insan ve insanoğlunun yaradılışının amacını, örnek olmak üzere, gerçekleştirmiştir.                       
Umarım biz de namazı miraç olan mümin olup Hakkın hakikatini idrak edebiliriz.

6 Temmuz 2019 Cumartesi

Işıktan Geliş


Işıktan Geliş

 

Işıktan çıktık, ‘ol’ ile ışın olup geldik,

Dostun nazarıyla, taştık da yayıldık,

Rahmandan rahimsi olup da açıldık,

Halk olan ‘şey’lerle evrene saçıldık.

 

Hak ilminden hakkını hakça alıp oldu,

Var olup evrende tanındı, belirlendi,

Mevcudat, farklılaşarak belirginleşti,

Halk olanın hiçbiri var oluşu bilemedi.

 

Benzeri olmayan, yeni, yararlıyı yarattı,

Tüm melekler secde etti, biri haddi aştı.

Öğretti eşyayı Âdem’e, isimleri belletti,

Âdem duramadı cennette, inerek çıktı.

 

Âdemoğulları, tevhit ilmi ile inşa edildi,

Verilen akıl ve hayal, yeteneklerini aştı,

Verdikleri sözü tutarak doğru yolu seçti,

Allah’ın ilmiyle, sırat köprüsünden geçti.

 

Parlaklıkla aydınlığın, nur olduğu bellidir,

Allah’ın yerle göğün nuru olduğu ayettir.

İlmin, Hakk’ın gölgesi olduğunu bildirdi,

Gölge, ardında ilim olan eşyanın deliliydi.

 

Önce, aklını kullanıp öğrenmeyi öğrendi,

Öğrenimin yararını anlayıp, kıymet bildi,

Nefsinin ihtiyaç, lezzet ve hazzını sağladı,

Huzur içinde, huzurda iken kalbini anladı.

 

Akıl, kalbin ruha açılan kapısından işledi,

Kalp, ruhun ilmi, nuruyla dolup genişledi.

Var olanı kapsayan kalp; oluşumun ilkiydi,

İçindekilere barınak Allah’ın evi, Kâbe’ydi.

 

Ruhun nuru, ilmin idrakiyle, Âdem yandı,

‘Bilinmeyi Seveni’ bilerek, amacına ulaştı.

Necdet, aldığını verip Allah ilmine bulaştı,

Umarım, dostlarına Dostun ilmini yaşattı.

                                               3.7.2019

25 Haziran 2019 Salı

Bedende İletişim, Etkileşim


            Bedende İletişim, Etkileşim

            Hastalıkların tedavisinde elektrikli araçların kullanımı yaygındır. Kalp pilleri kalbin düzenli çalışmasını, kulaklara takılan aletler işitmenin düzenli olmasını sağlar. Bu alandaki bilimsel ve teknolojik buluşların önemi artmaktadır. Önce elektrik keşfedildi ve aydınlanmaya yaradığı anlaşıldı ve bir yerden bir yere nakledilmesi sorunu çözüldü. Sonra elektrik sinyali ile ses iletimi gerçekleşti. En sonunda sinyaller ile renkli resimli görüntü aktarımı mümkün oldu. Artık telefon, televizyon çocuk oyuncağıdır. Elektrik sinyalleri ile iletişim ve etkileşim insan için gerçek oldu. Son bilimsel buluş ise canlı hücrelerin tümünün bunu hep yaptığıdır.

            Canlı bir bedendeki organlarda, hücreler arası, hatta hücre içindeki organeller arasındaki, iletişim ve etkileşim düşündürücü olabilir. Çünkü elektriğin kontrollü aktarımı, ses ve görüntünün kodlanıp gönderilmesi, aktarılıp, alınıp mesajın çözümlenmesi, bilinçli bir halde olabilecek işlerdir. Bir amacın gerçekleştirilmesi için sonuca götürecek tüm sebeplerin, bilinçli bir şekilde oluşmasının sağlanması gerekir. Telefon ve televizyonun, doğada ve doğal koşullar altında, kendiliğinden, evrimsel gelişimle oluşmasını beklemek doğru olmayabilir.

            Bir hastalığın tedavisinde kullanılacak bir aracın yapımı için önce hücrelerarasındaki sinyallerin tespit edilmesi, kaydedilmesi, okunması, lisanının çözülüp anlaşılması gerekir. Verilen en uygun anlama göre, en uygun zamanda, zeminde ve dozunda, ilgili hücrelere gereken sinyal iletilerek iyileştirici sinyallerin üretilmesi sağlanmalıdır. Örneğin kalp kasının kasılması için kası uyarıcı sinyal üretilip, kasa ulaştırılması gerekir. Beden elektriği aksadığında, kesildiğinde, takılan pil bu elektriği zamanında ve dozunda sağlamalıdır.

            Beden elektriği sinyalleri, atom düzeyinde çalışır. (1) Sinir hücreleri olan nöronların yüzeylerinde sinyali oluşturan ve alıp ileten proteinler vardır. Eksi veya artı elektrik yüklü atomlar, bu proteinlerce, nöronların hücre duvarlarından, birbirlerine geçirilerek, sinyalleşme başlatılır ve sürdürülür. Bir hücrenin içinde bir atoma elektron yüklendikçe, hücreler arasındaki denge bozulur, balans farkı oluşur ve bu iyonların bir hücrenin içinden diğerine, hücreden hücreye pompalanmasıyla, 70 mili volt düzeyinde, bir voltaj, akım dalgalanması yaratılarak sinyal iletilir. Bir mili volt, voltun binde biridir. Kıyas ile anlaşılması amacıyla, cep telefonları 5 mili volt ile şarj edilir. Elektronları kullanan bakır tel yerine, bedenin sinir istemi, yüklenmiş elektriği, iyonları, genellikle de potasyum ve sodyum iyonlarını, kullanarak nöronlardan geçirir. İyon, normalden fazla veya az elektron yüklü atomdur. Görevli proteinler bir atomun elektron yükünü artırabilir veya eksiltebilir, böylece anot veya katot oluşturabilir. Bu mesajlarla hayal eder, düşünür, hafızaya kaydeder ve hatırlarız.

 

            İnsan beyni, bu kimyasal enerjiyle, elektrokimyasal süreçlerle, çalışır, düşünür, öğrenir. İnsanın görmesi, okuması ve dinlemesi hallerinde, beyinde milyarlarca nöron hücresinde, yüklenme yani voltaj iniş çıkışları, dalgalanması yaşanır. Atomlara yüklenen elektronlar yeterli düzeyde farklılık yaratınca atom, diğer hücreye pompalanır ve elektrik yükünü diğer hücreye geçirir. Bu kimyasal elektrik bir mesaj aktarır ve bu mesajın bir lisanı vardır. Tedavi edici müdahale yapılabilmesi için gerekli akım tespit edilmeli, lisanı çözülmeli ve mesaj anlaşılmalıdır. Daha da çarpıcı olanı voltajdaki dalgalanma, DNA’yı etkiler ve DNA da yeni duruma, örneğin öğrenilen şeye göre, nöronların yapısını değiştirir, genetik şifre oluşur.

            İnsan ancak böylece öğrenmiş olur. Voltajdaki iniş çıkışlar, dalgalanmalar, radyo dalgalarında olduğu gibi, elektriksel alan, elektromanyetik alan oluşturur. Beynin milyarlarca nöronunun her biri, bir anlamda, mikro voltaj sinyaller oluşturan ve yayan küçük radyo istasyonları gibidir. Önce normal bir atoma elektron yükleyip denge, balans bozulup akım oluşturmak, oluşturulan bu elektrik akımına kodlanarak mesaj yüklemek sonra da bu mesajı akım geçerken alıp, lisanını çözüp, manasını anlayıp, bu mesajın gereğini yapmak kendi çapında bir bilinçtir. Radyo vericileri ve alıcıları vardır, sinyalleri gönderen araçlar ve alıcı aletler vardır, radyoyu belirli dalga boyuna ayarlayıp sinyalleri alarak ses dinlenebilir veya televizyonda olduğu gibi görüntü izlenebilir. Bir proteinin işinin keşfi bilimsel gelişmedir.

            Fiziksel de kimyasal da olsa bedenimizdeki her hücremiz, elektrik oluşturuyor, üretiyor, radyo ve TV istasyonları gibi ses ve görüntü yükleyip, diğer hücreye gönderiyor sonra da mesajları alıp, lisanını ve anlamını çözümleyip, mesajların gereğini yapıyor. Daha önemlisi bütün bu iş ve işlemler, hücrelerimizin bir protein veya molekülünün yaptığıdır. Hücrelerarası mesaj alışverişi gibi hücre içindeki organeller arasındaki mesaj alışverişi de elektrikle olmaktadır. Örneğin elektrik akımının dalgalanması DNAyı da etkiler ve DNA nöronların yapısını değiştirir. Diğer bir deyişle elektronların üstünde yaşıyoruz. Elektron bilgi yüklenebiliyor, taşıyabiliyor, muhafaza edebiliyor ve hafızadan alıp hatırlama yapabiliyor.

            Hiçbir şey “Tesadüfen Var Olmaz” makalesinde bilimsel bulgular ve bunları anımsatan ayetler üzerinde durulmuştu. Elektronun elektrik yükü kritiktir, bugün belirlenen miktarın milyarda biri kadar azı da olsa, çoğu da olsa atomlar birbirini tutamaz yani su bile oluşamaz. Elektronun elektrik yükünü belirleyenin ise elektron pozitron çiftleri arasındaki ‘boşluk denizi’ olduğu unutulmamalıdır. Bir anlamda canlılığımızı borçlu olduğumuz elektronun bilimsel özellikleri çok önemlidir. Elektronun negatif elektrik yükü ve kütlesi vardır, atomların birbirlerini tutmasını sağlar. Galaksilerin uzaklıklarını, yerlerini ve hareketlerini bildiren ‘foton’ ise tanım itibariyle “Hiçbir şeyin özetidir.” Ne kütlesi ne de elektrik yükü vardır. Uzay zamanın titreşimiyle ışık hızında yolculuk edip enerji yayar. Yüz trilyon hücremiz içinde ve arasında sonsuz sayıda foton ve elektron vardır. Tam bir parlaklık, aydınlık, nur ve ışık içinde olduğumuz halde göremeyiz ve görünmez. “Allah, zuhurunun şiddetinden görünmez.” “Allah, yerin göğün nurudur. Allah’ın nuru, idrakiyle Allah görünür” (24.35)(39.22)(10.45)

            Umarım, biz de hakikati idrak edebiliriz.

17 Mayıs 2019 Cuma

Tefekkür ve Tevafuk


            Tefekkür ve Tevafuk

            İnsanların arasındaki farkları tayin eden belirli bir gün vardır. Canların cesetlere ve cesetlerin hayata geri döndükleri gün Sur’a üflenen gündür. Her insan o gün, iman ve ameline göre tebeyyün eder, uyumlu farklılaşışla belli olur, tebayün eder, uyuşmazlıkları belirginleşir, ihtilafları ortaya çıkar, kiminle ne kadar farklı olduğu belirlenir ve tevafuku, düzenlenmiş biçimde birbirine uygun olma halleri, aşikâr olur, ortaya çıkar. (78.17)

 

            Birbirinize karşı düşmanlık etmeyiniz. Düşmanlıklar vücutta akıl etme gücü ve vehim, kuruntu, hayal etme gücü arasında oluşur. Uygunluk ve uyumluluk lezzet veya menfaat içinse bunlardan mahrum kalınca düşmanlık başlar. Tevhitten mahcup olduğu ve nefsini sevdiği için her biri günahından sıyrılmak ister. Bunlar, arası açık insanların ortasında olan cehennemde yanarak çekişirler. (50.28)

            O gün takva sahipleri düşman değildir. Allah’ı bilen, onun ehli olan kişiler, Ehadiyette, Birlik ve beraberlikte yakınlık ve Vahdette eşitlik nedeniyle ruhani kişilik muhabbeti içindedirler. Enbiya, evliya ve şehitlerin muhabbetleri böyledir. İkinci kısım dostluk kalp muhabbeti dostluğudur. Tüm enbiyanın ümmetlerine muhabbeti böyledir. Kendi cüzi iradelerinden vazgeçip duygusal lezzetlerde buluşmaya dayanan nefsanî muhabbettir. Karı kocanın muhabbeti böyledir. Üçüncü kısım muhabbet nefsanî muhabbettir. Dördüncü kısım dostluk akla dayanan muhabbettir. Tüccarın, sanatkârların veya yardım edilen kişinin yardım edene muhabbeti böyledir. Dostluğun nedeni ortadan kalkınca dostluk bozulur. İlim ehli arasında dostluğun üçüncü veya dördüncü tipleri geçerli olabilir. Bütün dostlar, o günde, bazısı bazısına düşmandır. Ancak muttakiler değildir. Muttakiler birbirine düşman olmaz, kat ettikleri mertebelerine galiptirler. Evvelâ günahlarından sonra fuzûlden, lüzumsuz sözlerden sonra ef'alden, sonra sıfattan, sonra da zatlarından sakınmışlar ve uzaklaşmışlardır. Dostlarından soğumalarına sebep olacak bakiyye kalmayıp belki onlardan yalnız hubh, sırf' muhabbet kalmıştır. Ahrette verildikleri nimetlere razı oldukları için Allah'ın kendilerinden razı olmuş olan kullarıdır. (43.67)

            Ey müminler siz, sizden başkalarınızdan, yani mümin olmayanlardan dost ve sırdaş tutmayınız. Bir kimsenin sırdaşı, gizli konuştuğu ve esrarına muttali kıldığı halis ve safi dostudur. Böyle bir dostun bulunması ise ancak sırf Allah rızasında seviştikleri vakit mümkün olur. Nitekim «Sadık olan dostlar, ayrı bedenlerde olan bir nefistir» denilmiştir. Zira halis muhabbet-i hakikîye; vahdetin gölgesi olduğu için, ancak muvahhitler arasında olabilir. Nur ile zulmet nasıl aynı cins olabilir ve ulvî ile süfli ne cihetle tevafuk eder, uyumlu olur? (3.118)

            Ayetler apaçık, anlamları aşikâr. Eşyanın aslı, esası, özü düşünüldüğünde, Hakk’ın ilminden hakkını hakça aldığı için her mevcut ortaya çıkmış, mevcut olmuştur. Her eşyanın bileşenleri içinde ve arasında bir ‘bilgi’ vardır. Bu bilgiler belirli bir düzen içinde dağılır ve yayılır. Örneğin birinci dereceden üç yüz altmışıncı dereceye kadar her derece bir derece artarak çoğalır ve yayılır. Her elin beş parmağı düzenli bir şekilde vardır ama hepsi farklıdır.

            Renkler de en sıcağından en soğuğuna veya dalga boyları en kısasından en uzununa kadar düzenli ve uyumlu bir farklılaşma gösterir. Düzen içinde bir rastgelelilik veya tesadüflük yoktur. Önemli olan düzenin fark edilmesidir. Doğada bir ‘altın oran’ uygulaması vardır. Galaksilerin açılımı ve yerçekimsel güçlerin etkileşimi belirli bir matematiksel formüle dayanır. Eşyayı oluşturan kuvvetler belirli ortamda bilinen koşullarda kesifleşip kütleleşir, bedenleşir.

            İnsan davranışları da uyumlu farklılaşma ve mükemmelliğe götüren başkalaşım ilkelerine bağlıdır. Dostluklar rastgele olamaz. Renk tayfı gibi insan tayfından da söz edilebilir. İlahi ilimle meşgul olanlar bir köşede, dünya geçimiyle ilgilenenler bir köşededir. Pazarcılar pazarlarda felsefe yapmaz ve satmaz. Düşünürler de kendi aralarında pazarcılık yapmaz. Ele aldıkları konuları tefekkür içinde tartışırlarken, yoğunlaşan ilgileri birisi tarafından bozulursa, bu kişi ‘bir iane’ demek için hocayı çatıdan indirene benzer. Sağlam temelin üzerine katlarını çıkmış, çatısını çatmış ve çatısına çıkmış bilgeler, bazı kişilerce aşağı indirilip kendilerine ‘ben çok okudum bu yaptıklarınız yapılmazmış’ denilmektedir.

            Yukarıdaki ayetlerin hepsinde ortak kavram ‘tevafuk’ ele alınmıştır. Bu kavram ‘düzenlenmiş biçimde birbirine uygun olma’ anlamındadır. Gerek eşya gerek canlılar ve gerekse insanlar aynı kavrama tabidir. Ayrıca belirli özelliklere sahip kuvvetlerden oluştuğumuza da dikkat çekilir. Sizin üzerinize gönderilen hıfz edici kuvvetler Hakkın kuvvetleridir. Bu kuvvetler merkezî kontrol altında yerinden yönetilirler, özgürce hareket ederler.” (6.61)

            Umarım tevafuk kavramını tefekkür ederek hakikate ulaşma yolunda ilerleyebiliriz.