24 Ağustos 2014 Pazar

Başkası Yok!


Başka Yok                                                                        NAEÖ 24082014  
Kitabı okumak için önce buraya sonra çıkan kutucuğa tıklayınız:  Click here to view.

          Bazı uç noktalardaki görüşler arasında ilgi kurmak, aralarındaki ilişkiyi anlamak zordur. Her şey ve onun özelliği, O’nun varlığı ve birliğine ayet, delildir. Doğayı böyle okumak gerekir. Çok yükseklerde uzun süre uçmakta olan kuşların yeryüzü ile ilişkilerini anlamak güç olabilir ancak bilinir ki mutlaka vardır ve doğadan beslenmek zorundadırlar. Fikirler de uçucu ve uç noktalarda olabilir ama bilinir ki hepsi bir akıl ile ilişki içindedir. Her fikir bir akıldan çıkar ve beslenir. Uyuşmazların bile kaynağı Bir’dir.

          Semavî ve kitaplı dinler olarak bilinen Musevîlik, İsevîlik ve Müslümanlık aynı dinin, İslam’ın ulusal, uluslararası ve evrensel boyutlarıdır. Her nebi kendi topluluğunun koşullarına uygun donatılmıştır. Fıtratlarında olan yeteneklerle, toplum, peygamberlerinin ne dediğini iyi bilir ve anlar. Ancak bazıları inanır bazıları da inkâr eder. İnkâr edenler, kendilerine göre, neyi inkâr ettiklerini iyi bilir, iyi anlar. İman ile inkâr denilen ile denmek istenenin, o konuda cahil ile âlimin, farklılığından olabilir. Her şey zıddı ile bilinir, inkâr da imanın kaynağıdır, aynı aklın farklı kullanımıdır.

          Hakk’ın nurundan uzaklaşma nedeniyle yaradılıştan, fıtrattan gelen anlayış ve idrake uygun olarak iman ortaya çıkamayabilir. Karanlıkta uzun süre kalanın artık yön bulma veya tünelin ucundaki ışığı görme yeteneği kaybolabilir. Hak yolunu gösterenlere de inanmaları mümkün olmayabilir. Her söz bir akıl ve bir düşünceden kaynaklanır. Kutsal mesajlar da aklı olan ve aklını çok iyi kullananlar içindir.

          Kuantum mekaniği ile bir taraftan klasik mekaniğin yetersizliği giderilirken diğer taraftan bazı görüşlerin doğruluğu da kanıtlandı denebilir. Parçacıkların yeri olasılıksal dalga fonksiyonu ile tanımlanır ve ayrıca olasılıksal durum bilinçli olup olmama durumuna bağlıdır. Parçacıklar, sonsuz sayıda parametreyle tanımlanamayan alanlarla bir aradadır. Alanlar ise sonsuz bileşene ve sonsuz özgürlük derecesine sahiptir. Denge durumunda sistem enerjisi sistem bileşenlerine eş biçimde, sistemin bütün özgürlük derecelerine eş olarak, dağılır. Kısaca, yeni fizik bilimine göre Evren ve herhangi bir parçacığın konumu, tam olarak tanımlanamaz ve modellenemez. Bugün ışık hızını aşan, kütlesiz, sanal parçacıklara erişilmiştir. Bu, “yoktan var oluş” ayetinin kanıtı gibidir. Temelinde kütlesiz, takyon gibi ışıktan hızlı hareket eden parçacıklar olan, enerji dolu, bir dünyada yaşanmaktadır.

          Her “şey”in ilmin, ruhun, maddeleşmiş hali ve insanın ilim olduğunu anlamak zordur. Sanal veya hayalî parçacıklardan, sonsuz parametreyle tanımlanamayan alanlarda, oluşan hayat evrime tabidir. Hakikati idrak ise evrimin ötesinde, devrimsel bir yücelmeyi gerektirir. Yücelmenin ötesi heplik ve hiçlik ortamı, artık bilen yok yalnız bilinen var. İnkâr eden bilim insanı haklı, onun var olduğu ortamda “başkası” yok, ancak kendisi mi başkası, yok dediği mi? O’nun varlığının kanıtının bulunamaması yokluğunun kanıtı asla olamaz. Hiçbir şey göründüğü, hiçbiri ilk düşünüldüğü gibi değildir. Süre giden bir süreç, teslim olmak yok, çaba esas, her bilinen bilinmeyenleri daha da çoğaltır. “Akıl Hakk’ın insana ihsan ettiği nimettir” diyen teslim olur. Aklı alıp kaçmaca yok. Süreç sürer, ölmeden önce ölenlerce kalanlara, varsa, selam olsun denir. Teslim olan, “başka yok” idrakine varan arif, olmayan âlim! (16.79-87)

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Kabarcık!


Kabarcık!
                                                                                                          NAEÖ15082014
Kitabı okumak için önce buraya sonra çıkan kutucuğa tıklayınız:  Click here to view.
        


          Her şeyin bir ölçü birimi vardır metre, litre, gram gibi. Bir yüzeyin düz ve yatay olup olmadığını ölçmek için de bir alet vardır, su terazisi denir. Bir şişeyi biraz boşluk kalacak kadar su ile doldurur kapatırsanız alet olmuştur. Dolabın veya buzdolabının düz durup durmadığı anlaşılabilir. Hava kabarcığı der, insan denmek isteneni anlar, kısaca diyen boş veya boşluk, anlayan bilinçtir. Aradaki fark kendini bilen ve bilmeyen insan kadar büyüktür. Bir şeyin yerinde ve uygun durumda olduğu alet ile anlaşılır.

          Aynı şekilde, sanki evrenin yerli yerinde olup olmadığını veya nasıl durduğunu sürekli anlamaya çalışırız. Bu amaçla aklımızı kullanırız. Kabarcık gibi daima her şeyin dışında ve üstünde tutarız kendi aklımızı ve kendimizi. “En büyük ben, başka büyük yok” der gibiyizdir. Biz hep en üst noktada, tepe veya doruk noktasında, durur asla aşağıya inmeyiz. Şarj olmuş, yüklenmiş durumda, şimşek ve yıldırıma hazırızdır.

          Kendini bilmeye çalışan tarihî büyüklerimiz ben noktasına işaret etmek için büyük deyişler demişlerdir. Bu deyişlerden en iyi bilinen biri de “bir ben var benden içeri” deyimidir. Ben dediğimiz kabarcık, evrenden bir kabuk, bir zar veya çizilmiş, bilinen bir sınır ile ayrılmış değildir. “Evren benden öteye, benden ötesi” de denebilir, “benden içeri” de denebilir. Düşününce buluruz ki aslında evreni tamamlayan ve tam anlayabilen biziz. Ben kısmı iyi bilinirse ancak ötesi veya içeri olan kısım iyi bilinebilir.

          Evrenin söz konusu bu “ben” kısmı büyük tutulmaya ve incelemeye değer bir şeydir. Benlerden, fertlerden oluşan aile, toplum ve milletler de bu incelemeye tabi tutulabilir. Yalnız şişenin boşluğunu düşününce anlamak zor olsa da atmosfer gibi hava katmanlarını düşünürsek durum gayet açıktır. Millet kadar, hatta tüm insanlar kadar da boşluk olabilir şişede. Âlimler ölçer, biçer, bilir, sanki alet kullanan aletlerdir, arifler de idrak eder. “Büyülttüm âlem ettim, küçülttüm Âdem ettim” kutsal deyiminin idraki de bu kapsamdadır. Kabarcığın içi de dışı da evren de aynı atomlardan oluşur.

          Kutsal deyimin idraki ancak ben noktasının idrakinden sonra gelebilir. Kendini bilen Rabbini bilir! Kendini henüz bilemeyen de rabbini bilemez gibi. Küçük boşlukları birleştirerek büyük bir boşluk elde edilir. İnsanlar bir araya gelerek de insanlığı oluşturur. İnsanlık ise insanların dışında ve üstündedir. Bulunduğumuz noktaya göre tanımlarız evrenin gerisini. Şişenin dediği ve demek istediği kadar önemlidir bizim evrenle ilgimiz. Kabarcık insan, yapı taşımız atom kadar boş, insanlık bilinçle doludur.

          Felsefe de yapılabilir kabarcık ve içindekilerle ilgili. Balıkları küçük görüp “denizin içindedirler ama denizde olduklarını bilmezler” deriz. Kitabımız da bizim için benzer ifadeler kullanır. “Madde denizindedirler, doğadaki bir bitki gibi rahimde ters tutunan bir su damlasından oluşurlar ama insanlar bunu anlayamazlar” der. Tatlı su ile tuzlu su denizlerinin veya ruh ile maddenin birbirine karışmadığını Kitaptan öğreniriz. İnsanlık balonunun da evrene karışmadığı apaçıktır. Var olan vardır, bir ve tektir, gayrisi de yoktur, “ben” diyen, içindekinden farklı veya içinde olduğu varlığın dışında bir varlık, olduğunu iddia ediyorsa kabarcık var mı bir daha düşünsün lütfen.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Yıldırımla Yüceliş


Yıldırımla Yüceliş                                                              NAEÖ 08082014
Kitabı okumak için önce buraya sonra çıkan kutucuğa tıklayınız:  Click here to view.


          Tabiat ateşi yoldur, doğru yolu gösterir, yücelmenin yolunu oluşturur. Şeytan da büyük meleklerdendir, yalnız doğru yolun tersini gösterir. Pusula da bir yönü gösterir, diğer yönler düşünerek bulunur. Doğa da doğru yolu gösterir bilene. Hakikat ehli bulvar üzerinden geçer, önce yükselir sonra da yücelir Hakk’a ve hakikate.

          Hayat, yok iken, yoktan var olmuş, oluşmuştur. Tarihi bakış açısından kolayca görülür hayat ve mevt, ölüm. Hepimiz bir zamanlar yoktuk. Dünyaya geldik desek de getirildik. Yaşam, doğa kurallarına karşı koymak, yer çekimine meydan okuyarak ayağa kalkmaktır. Yoktan var olurken bile şarj ve deşarj oluş, yükleniş ve yükün boşalımı esastır. Doğuştan devralınan, boşalma sonucunda aktarılan, yük zaman içinde artar. Yüklenme her zaman bir sürtünme ve sürtüşme ile oluşur, aktarılır ve gelişir. Tarağın başa sürtülmesi gibi emekleyen çocuğun ayağa kalkmasıyla çevrenin yüklemesi ve çevreden yüklenme artar. Kısa süre sonra şarj oluş için başkalarının yardımına ihtiyaç kalmaz.

          Delikanlı artık reşit olmuş, kendi aklıyla çevreden yüklenmeyi üstlenmiştir. Toplama ve avcılık dönemlerinde yakın çevresinden bulup toplayabildiği hazır gıdalar ile beslenir. Çalışma döneminde ise kazancı ile geçim süreci başlar. Bu süreçte yalnızlık uzun zaman almayabilir. “Geçici aşk” dönemi ile yeni yükler yüklenmek de göze alınır. Geçici aşk süreci geçici şarj ve deşarjlar ile sürüp gider.

          Olgunlaşma sürecinde geçici yüklenim ve boşalım deneyimleri yeterli olmayabilir. İnsan geçim sıkıntısı veya yaşam kavgası gayretlerinden yılıp geri çekilmeyi düşünebilir. “Böyle gelmiş böyle gider, babamdan da böyle gördüm, çevre de bu kadar” demek yetmeyebilir. Doğanın ve çevrenin neden, ne için gibi sorularına ve amaçlarına takılıp cevap arayabilir. Felsefe yapılarak çeşitli görüşler tartışılabilir. Evrenden, çevrenden ve kendi âleminden geri çekilmeye başladıysan arınmaya çalışıyorsun demektir. Tabiat ateşini hisseden yanmaya da başlar. Hayat boyu süren çabanın aslında senin olmayan güç, kuvvet, kudret ve bir enerji ile mümkün olduğunu anlayabilirsin. Evrimin hüküm sürdüğü düzlemden önce hakikat ilmi ile yükselip sonra da hakikate doğru yücelmeye çalışabilirsin.

          Bu kapsamda “tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir”, “olmak ya da olmamak, işte bütün mesele” gibi görüşler iyi bilinir. Öğrenmek, bilmek, daha çok bilmek emek ve zaman ister. Bilgi de insana yüktür, bilmek yüklenmektir. Bilimsel bilgilerle ilmin kaynağına yönelip Hak ve hakikate yücelmek ilim yükünden de arınmayı gerektirir. Deryanın ortasında şarj olmuş bir damla veya evren balonunun üstünde aşırı yüklenmiş bir nokta, iradesi olmaksızın, şimşek ve/veya yıldırıma davetiye çıkarır. Âlimin hakikati idrak ederek arif olması bir an meselesidir. “Dem bu dem” denmesinin nedeni bu olabilir. “Hakikat anlatılamaz ancak anlaşılır” deyimi buna işaret edebilir.

          16 Nahl, (Ve hüve âlâ sıratın müstakim) (Ayet 76) O muvah­hit, tevhit eden, fenadan, yokluktan sonra, «beka ehlinden» biri olarak, Hakkın has kulları, «ehli hakikat» için, «nar-ı tabiat» üzerine çekilmiş «Allah'ın sıratı müstakimi» üzerindedir. Hakikat ehli olanlar, parlak yıldırım gibi o sı­rat üzerinden geçerler.

          Bilim insanlarına göre yıldırım ile atmosferde bulunan azot toprağa geçer ve böylece yıldırımın düşüp, çıktığı yerde toprağın verimliliği artar. Tabiat böylece bir kaybeder ama bin kazanır. Doğa bir dengeyi böylece de sağlar. Darısı başımıza!