Nur Verilmesi
Nur kelimesi
“ışık, aydınlık, parıltı, parlaklık” anlamındadır. Işığın bilimsel açıdan incelenmesi
nurun ardındaki gerçeğe ulaştırabilir. Her ışık kaynağı, aslında, atomlardan
ortaya çıkan enerji kaynağıdır. Enerjinin yayılma şekli elektromanyetik
radyasyon (EMR) olarak adlandırılır. Gözümüz bu yayılmanın görülebilir kısmını
‘ışık’ veya ‘foton’ olarak algılar. Elektromanyetik radyasyonun en küçük birimi
fotondur. Fotonlar, kuantum olarak adlandırılan enerji paketleri şeklinde
yayılır. Kendisi ışık yaymayan eşyayı, yansıyan ışınlar sayesinde görürüz.
Gündüzün aydınlığı, yansıyan ışıklardır. Işık ve aydınlık, enerjinin varlığını
ve yayılımını gösterir. Tüm gökyüzünün gece görünmeyip güneşte görünmesi,
yayılan ve yansıyan ışığın aydınlığındaki enerjinin habercisidir. Bu bilimsel
gerçek “Allah, semanın ve arzın nurudur, gayrisi yoktur (24.35)” ayetine anlam
kazandırır.
Fotonun
kütlesi yoktur, sadece enerji yüklüdür. Ünlü E=MC2 formülü enerjinin kütleye
eşitliğini bildirir. Enerji ile kütle birbirine dönüşür. Yerler ve gökler, nurda,
ışıkta, ışında, fotonda yüklü olan, enerjiden oluşur. Doğada var olan, fizik ve
matematik gibi, ilim enerjide yüklüdür. Enerji kütle kazanınca madde ‘özellik’
kazanır. Böylece, tüm evren veya âlem ilim yüklü enerjiden oluşur. Âdem ve
oğulları, fıtrata kazınmış ilim öğrenme yeteneği sayesinde, öğretilen ilmin
idrakiyle yaratılır. İlmi idrak etmek Âdemi, kâmili nurlandırır.
İnsan,
yanma, yanıcı ve yakıcı oluş, yönünden zeytine benzer. Zeytinde hem yakıcı yağ
hem de yanıcı odun vardır. İnsan, lambalıktaki kandil gibi aydınlanır ve
aydınlatır. Kalpte, nura tabi olan hayvani nefis kutsallaşır. Kutsal nefis
cesetle ruh arasındadır ve ilahi nurun tesettürlü halidir, ne doğudur ne de tam
olarak batıdır, yani, ceset gibi kesif, ruh gibi latif değildir. İnsanın
fıtratındaki nur, parlak fikir veya uygulama aklının ateşi ile yanar ve
olgunluğunda parlayan nur, idrak oluşur. İnsanda hem yanıcılık hem de yakıcılık
vardır, öğrenir ve öğretir. Nefsiyle yanar, ruhunun nuruyla, olgunluğunun idrakiyle
aydınlatır.
İnsan, bir elinde ilk, bir elinde son olandır.
İlk ve son aynı anda, bir anda, bu anda mevcuttur. Dönüşüm ve oluşum
süreklidir. Negatif ve pozitif elektrik yüklerinin karşılaşıp nötr, tarafsız,
yansız haline gelişi insanda olur. İnsan, ilmin kendisidir, ilmin bilinç
kazanmış halidir. Ne olunca ne olacağını bilir. Yaşamın var ve yok olması
insanda yaşanabilir. İnsan, var ve yokluğun idrakini yaşayabilir. Maddenin halk
edilmesi ve yaşamın yaratılması önce insan içindir sonra da insanın içindedir,
idrakindedir. Halife yaratmış olan Yaratan, ‘gayri’ yaratmamıştır, ikisinin
varlığı iki varlık değildir. İlmin, bilim, bilmek, bilinmek ve bilinç
hallerinde ‘B’ harfinin önemi ‘Besmele’ veya ‘İnsan’ kadar büyüktür. Bilincin
insanı aşkın halinde insan da aradan çıkar. Yaratanın, ‘bilinmeyi sevmesi’,
amacına ulaşılmış olur.
Evrene
enerji formunda beslenen ilmin amacı bilinçtir. İlim, bilinmek ister. Boş kova
veya cehalet kuyusu şeklinde oluşan ilk insan Âdem’in fıtratına akıl ve fikir
çakmağı kazınır. Halife olarak yaratılan Âdem’e her şey öğretilir. Akıl, insana
verilmiş en büyük nimettir. Akıl bilgi elde etmek içindir. Doğadan elde edilen
bilgiler sistemli bir şekilde işlenir ve yeni bilgiler kazanılır. Bilimsel
bilgi işleme yöntemiyle, bilgiler, insanı bilgilerin kaynağına, ilme götürür.
Akıl,
matematik ve fizik bilgileriyle, evrende bu ilimlerin yüklü olduğunu idrak
ederek, ilmin tümünün bilincine ulaşır. Bilinenlerin çokluğunu idrak ettikçe,
ilmin bilincine ulaştıkça, sonsuzluk kavramında kaybolarak, akıl kendi
sınırlarını idrak edebilir. Böylece ilmin amacının bilinç, evrenin amacının
bilinçli insan olduğu ortaya çıkar. Akıl önemlidir ama yeri ve zamanında, aşka
kadar. Akıl, bilgiyi ilimden alır, işler, yeni bilgilere ulaşır. Akıl olay ve
eylemlere açıklama getirir, neden ve nasıl olduklarını anlar. İnsan, akıl
erdiremediğine ‘vardır bir açıklaması’ deyip geçebilir. Ancak bazı konularda
doğal olup olmadığına hükmedebilir.
Evrende
enerjinin kütleye eşitliği ve birbirlerine dönüşümü akla uygundur. Evrenin
ardında varlığı bilinen ilmin kaynağı hakkında fikir yürütmek akla uygun
değildir. Var olanların içindeki eksi ve artı yüklü olanlar birleştiğinde
evrenin bir hiç olacağı da akla uygundur. Buna karşın bir atom boyutunda bile
eksi ile artı elektrik yüklerinin birbirine ulaşamadığı da aşikârdır. Birçok
şeyin nedeni bilinmez olduğundan akıl durur, öylece kabul edilir. Bunlar
arasında ‘enerjiye ilim yüklenerek kütle kazanması’, ‘maddenin, bilgi işlem
yeteneği yüklenerek, yaşam ve gelişim potansiyeli olan tek hücreye ulaşıp,
hayat kazanması’ ve ‘insanın ilim yüklenerek inşa edilip olgunluk kazanması’
olabilir.
Maddenin ham
maddesinin nur oluşu kadar, yaşamın kaynağının maddeye yüklenen ilim oluşu da
aklı zorlayabilir. Özellikle insanı ele alırsak bedeni vardır ama beden
değildir, ruhu, ilmi vardır ama ruh, ilim değildir. Hayat, verilen bir şeydir,
bağış yapılır, bahşedilir. Ölüm, aslında olmayan bir şeydir, hayatın olmaması
durumuna ölüm denir. Karanlık yoktur, ışığın olmadığı hal, durum vardır. Ölüm
karşısında bazen “Madem alacaktın hayatı niye verdin?” demek isteriz. Yaşamı anlasak da ölüme isyan ederiz. Oysa
hepsi hayatın içinde vardır, hayat böyledir, aslında olmayan zaman da bunun
içindir. Verilene sevinir, alınana üzülürüz, hayattaki biz de buyuz. Böylece insan
olgunlaşır, olgunlaştıkça kesafetten kurtulur, letafete yücelir. İnsan,
aydınlandıkça, ‘nur üzerine nur’ olarak, ilmin idraki ile aydınlatır.
Hz. Âdem’in,
Hz. Muhammed’in nurundan yaratılması olayının da Kitabımızda açıkça
anlatılmasına karşın anlamamız kolay değildir. Bu amaçla oluşturulan gizli
kurum ve kuruluşlar da pek başarılı olamayabilir. ‘Allah, ancak Allah’ın ilmi
ile bilinebilir, gayrisi bilemez’ deyiminin bir sırrı veya bir hikmeti olsa
gerek. Haricilere kapalı tutulan örgütlerde ‘nur verilmesi’ olayında, kişiye
özel, anlamlı bir idrak oluşabilir. Ruhun nuru, ilmin idraki, olabilir ancak. Nur
verilebilmesi için önce veren, Allah’ın ruhu ile ruhlanmış ve diriltilmiş olmalıdır.
Bilgilerden bilinç düzeyine yüceliş ile nurdan ruha yüceliş süreci aynıdır. ‘Gerçek
anlatılamaz ancak yaşanabilir’ denmesinin bir hikmeti de bu olmalı. Umarım bir
gün bizim de Hakikat Güneşimiz ufkumuzdan, Batıdan doğar.