Kıyametin
Büyüğü,
Bilinmese de
bazı olaylar vardır, olur. Olduğu zaman olay olur, fenomen, görüngü diyerek
pekiştirilebilir, bazılarına iyi, bazılarına kötü görünebilir. Olacağından
kuşku duyulsa da olacak olan, hep olan şey, mutlaka olacaktır. Önceden,
hazırlık amacıyla, öğretilmesi ve hakkında bir şeyler öğrenilmesi gereği
duyulur. Ölüm olayı, anlatılmaya çalışılan olaylara en tipik örnektir. Olunca
olay olur, önceden kestirilemez ama bilinir. Hakkında çok şey öğretilmeye ve
bilinmeye çalışılır. Ne öğrenilirse öğrenilsin yine de olur ve olunca olay
olur. İşi daha ileri boyuta taşımak için ”İradî ölüm” (2.28) veya “Ölmeden önce
ölmek” (42.17) kavramı yeterlidir. Her iki olay da ayetlerle açıklanmıştır. Hâkka
suresinin ilk yedi ayeti de ‘ölüm’ kavramına büyük anlamlar yüklemiştir. İlk
bakışta normal, doğal ölümü açıklıyor gibi görünse de aslında büyük kıyamet,
‘ölmeden önce ölme’ kavramı üzerinde durulmaktadır. Çünkü Resule “Sen nereden
bileceksin? Daha önce öğretilmedi” denilmektedir.
Hayvanlar
uzmandır, her bir tür diğerine bir konuda üstündür. Bu üstünlük sayesinde
yaşayabilir, diğer türü avlar ve neslini sürdürür. İnsan ise genel ve geniş
kapsamlı yeteneklere sahiptir. Yetenekleriyle geliştirdiği araçlar ile de
yalnız hayvanların değil bitkiler ve tüm doğanın da her yapabildiğini
yapabilir. İnsan, bu açıdan bakıldığında tam bir sentez ve bütünleşme
örneğidir, yok yoktur. Bu kapsamda, insan, gerçekten bir küçük evren, âlemdir.
Sistematik öğrenime dün başlanmış olsa bile, insanın, bugün bilebildiği
bilgilerin her bir kısmı ayrı bir ilim dalıdır. Fizik ve kimya gibi çeşitli
alanlarda bilinenler ilmin sınırsız ve sonsuz olduğunu gösterir. Her alanda
bilinenlerin ortak amacı sanki bilinmeyeni ortaya koymaktır. Sınırlı bilgiler
bileneceklerin, ilmin, sınırsızlığını ortaya koyar. Bilinenler dairesi
büyüdükçe çemberin dışındaki bilinmeyen büyür. Bilinen, kendini bilenden
görünür!
Enerjinin
kütleye dönüşmesiyle oluşan maddeye ilişkin özellik ve bilgiler katlanarak
büyür. Örneğin, atomu oluşturan parçacıkların hem birleşme hem de gelişme
özelliği vardır. Kuantum âlemi kendine özgü ilim ve yasalara sahiptir. Aynı
parçacığın hem atomu oluşturma özelliği hem de molekülü oluşturma potansiyeli
vardır. Yanıcı ve yakıcı özelliklere sahip hidrojen ve oksijen atomlarının
potansiyeli söndürücü olan suyu oluşturmaktır. Dünyada bulunan okyanuslardaki
su, Güneş sistemimizin öncesindeki evrensel koşullarda oluşmuştur. Dünyayı
oluşturabilen kütle, madde, ısı ve basınç koşulları dünya üzerindeki suyu
oluşturamaya yeterli değildir. Bu kapsamda ağırlığının çoğunluğunu suyun
oluşturduğu canlılık ve insanın oluşumu da daha büyük bir sistemi gerektirebilir.
İnsanın, her türlü alt sisteminden ve onları oluşturan parçacık ve maddeden çok
farklı özelliklere sahip olduğu ve belirli bir miktar atom yığını olmadığı
açıktır. İnsanda, maddesinde olmayan bilinç vardır.
Kitabımızda,
suyun, ilmin sembolü olarak kullanıldığı bilinir. Birçok ayette de ‘madde
denizi’ deyimi kullanılır. Madde denizinde, ilimle inşa edilen gemilerle
yüzülür, kurtuluşa erişilir. İlmini artıran kişinin de kendini ilme adayarak
toplumsal yaşamdan düştüğü düşünülebilir. Kendini içki ve kumara adayan
kişilerin de helak oldukları, insanlıktan çıktıkları ve artık insan
denemeyeceği, bitip öldükleri düşünülür. Çakal gibi uzmanlıkları sayesinde,
benlikleriyle yaşayanlar, öğrenecekleri ilimle olay yaratacak kadar
değişebilir.
İnsanlığın
gelişimi, insanların, öğrenimin ekol, okul, kurum ve kuruluşlarda hızlanması
sayesinde, hızlı gelişimine paralel olmuştur. İlim, bilenlerin bilmeyenlere
sistemli öğretimiyle öğrenildi. Yoğun öğretim ile öğrenim yoğunlaştı, bilen ile
bilmeyen hızla ayrıştı. Âlim ile cahil arasında uçurum oluştu. Cehaletle
ilişiğini kesenin bencil kişiliği, cahilliği ölmüş sayılabilir. Bu kişinin ilk
kişiliği ilim suyunun tufanında helak olmuş denebilir. İyi okullarda başarılı
olan gençlerin kısa zamanda kişilik değiştirecek kadar gelişimi dikkat çekicidir.
Başarılı gençte öyle bir kişilik oluşur ki başarısız gençte olabilecek bozuk
kişilik ile bir ilişkisi olamaz. Muhtemel bu bozuk kişilik tamamen ölmüş, helak
olmuş, hatta ilimle kişi yeniden dirilmiş denebilir. Kitapta adı geçen Semud
kavmi ilim suyu tufanında helak olanlar olabilir.
Bir
öğretmenden bilgi elde etmek onu dinlemekle başlar. Böylece, bilgi, bilmeyenin
kulağından girer. Bu öğrenim sesli öğrenimdir. Kulağı delikler can kulağıyla
dinleyip bilgi birikimi oluşturur. Âlimlerin konuşmalarından ise çok daha büyük
ses, ‘gürleyen ses’ çıkabilir. Anlamayana davul zurna az, anlayana sivrisinek
saz misali, kendi deneyimlerini aktaran âlim kişiler gürleyen sesleriyle diğer
âlimlere ilham verir. Çok ses getirici keşif ve icatlar böylece ortaya çıkar.
İlham gelenlere çok şey yeniden keşfedercesine aşikâr olur. Keşif ve buluş
sahipleri kendilerini insanlığa adamış kişilerdir. Kişilik, benlik ve
bencillikleri, ‘gürleyen sesle gelen’ bilgi alış verişindeki, beyin
fırtınasındaki, ‘şiddetli rüzgâr ve fırtınayla mahvedilmiştir’ denebilir.
Bireyin tüm düşüncesi odaklandığı ilim olur, kendisi yok, ilmi var, ilmiyle
dirilir.
İnsan ve
insanlığın gelişimi, aklın bilgi edinme amacıyla kullanımına bağlıdır. Ego,
benlik, cahillik, hayvani nefis, şehvet, gazap ve bencillikler ilim suyu
tufanında helak olurlar. Bunlara Semud kavmi denebilir. Bu tufanda kurtuluşa
erenler, öğrenimleriyle, örneğin şehvetlerini iffete dönüştürerek, yeni
sıfatlarıyla doğup, yeni ilim ve ruhla dirilerek yaşarlar. Âlim sıfatına layık
görülebilecek bu kişilerin bireysel kişilikleri de aynı ‘gürleyen sesle gelen
şiddetli rüzgâr ve fırtınayla mahvolabilir’. Âlimler, hayatlarını uğruna
adadıklarıyla kavuşmaları halinde, bu sıfatlarını da “Tek bildiğim hiçbir şey
bilmediğimdir” deyip kaybeder, arif olur. Bunlara da Âd kavmi denebilir. Adı
geçen kavimlerin durumu, “Tam teslimiyet içindeki Müslümanlar olarak can
veriniz”, “Ölmeden önce ölünüz” (2.132) anlamındaki ayet ile de açıklanabilir.
Adı geçen bu kavimler, böylece, Allah’ın rahmetine kavuşmuş olabilir.
Ayetler yaşanan ve yaşanacakları açıklar.
Evrensel olayların ardındaki ilim aynıdır. Kitabımız Furkan, uygulama, ilmini
ayrıntılarıyla açıklar. Varlık âleminin ardında olup da gece gibi görünmeyen
yedi mertebe, manada veya batında, perde arkasında olduğu için görünmez. Vücut,
hayat, ilim, işitme, görme, irade, kudret ve kelamdan oluşan sekiz sıfat
mertebesi ise gündüz gibi maddede, zahirde, açıktadır. Bâtıni değerleri olmayan
insanlar, içlerine ve dışlarına etki eden, şiddetli rüzgâr ve fırtınadaki içi
boş kuru hurma kütükleri gibidir. Bu insanlardan oluşan kavim, dıştan, şeklen
kuvvetli gibi görünür ama aslında hayatları ve manaları yoktur. Bilgi ve ilim
bilen veya bulanın değildir. İlim, kişiyi, sahibine götürmelidir. Batın ve
zahirde görünen ilimle bireysel kişilikler helak olur, kişi fena bulur.
Umarım
okuyup, düşünüp, ibret alıp evrenin ardındaki gerçeğin aslını idrak edebiliriz.