Kader, Hikmet
Genellikle bir şey düşünülür,
değerlendirilir, karar verilir, uygulamaya geçilir. Düşünülmeden akla gelen bir
düşünceyle hareket düşüncesizliktir. Düşünme, değerlendirme, karar alma ve
uygulama birer fiildir. Her fiilin öncesinde bir akıl ve aklın değerlendirmeler
yaptığı bir ilim, bilinen bilgilerin toplamından oluşan bireysel ilim vardır.
Herkesin bireysel ilim topağı kendine özgüdür, hareketleri özgündür. Kişi genetiğinden
gelen ve çevresinden aldığı ilmi ile birey olur, o ilme birey denir, ‘her
kişinin bir ilmi var’ değil ‘her ilim topağı bir bireydir’ aslında. ‘Her birey ağırlığınca
atom yığını’ değil, ‘kilolarca atomun belirli bir ilimle birleşerek
oluşturduğuna’ birey denir. Atomların belirli bir şekilde birleşmesi de ilimle
olur. Atomlar bir genetik ilimle birleşirse fındık, diğer bir şekilde fıstık
olur. Genetik ve çevreden alınan ilmin üzerine, doğada olmayan, bireyin
ürettiği yeni bir ilim pek olmasa gerek.
Saygın bilgin S. Hawking ‘her obje
özelliklerini içeren bilgilerinin deposudur’
der. “Üstelik bir ‘şey’e ait
bilgi, özellik, enformasyon asla kaybolmaz, bir kütle veya bir yıldız gibi bir ‘şey’
kara deliğe düşse bile bilgisi kara deliğin ekseninden fırlayıp fışkırır
böylece asla kaybolmaz” diyor. Bu yeni buluş insanı da rahatlatır, ölünce, şekil
ve beden kaybolsa bile insanı insan yapan ilim var olmaya devam eder. Bilim
insanları ‘özel görelilik’ ve ‘genel görelilik’ dese de ‘altyapı’ ve üstyapı’
diye iki âlem vardır. Kuantum âlemi de denen atom altı parçacıkların dünyasında
fizik yasaları farklıdır. ‘Altyapı sağlam olmalı ki üstyapı sağlam olsun’ denir.
Ancak altyapıda hemen her şey ‘belirsizlik ilkesi’ ile belirlenir, parçanın ya
yeri ya da hızı bilinebilir. Enerji veya kütle bir anda yoktan var olur, bir
anda yine yok olabilir. Geçmiş ve gelecek aynı anda mevcuttur ama bunu akıl ile
idrak mümkün değildir. Bu ve benzeri düşünceler altyapı âleminde gayet makul ve
mantıklı. Bilginler de bu durumlarda ‘inanmak zor ama gerçek budur’ diyor
olmalı. Önce ilim vardı, enerjiye dönüştü, kütle oluştu. Atom ve atom altı
parçacıklar ilminin aynı ise evren de ilminin aynıdır.
Otuz yılı
aşkın bir süre önce, bir bilge kişi, Bursa’da, Ahmet Hançer, “mana âleminde
ispat edildi, şimdi madde âleminde ispata gidiliyor” demişti. İnanç âleminde
söylenenlerin doğruluğu bilimsel olarak ispat edilecek diye düşünmüştüm.
Kitabımız Kur’an’da, Fussilet 53, 54, ‘her şey ilminin aynıdır’ denilmekteydi,
Hawking’in, yukarıda, dediğini okuyunca ispatlandığını anladım.(*) Kütlesi
olmayan bir parçacık bile özelliklerinin, ilminin deposudur, aynısıdır.(**) Hepimizin
gen yapısı aynı, genetiğimiz farklıdır. Altyapımız nötron, proton gibi aynı
parçalardan ama üstyapımız, kişiliğimiz farklı, ilmimiz aynı, sentez, uygulama
farklı.
Diğer saygın
bilgin Einstein ‘elektronlar etkileşim içindedir’ der. Türk Einstein olarak
bilinen Oktay Sinanoğlu ise ‘moleküller etkileşim içinde hareket eder’ der. Kişilerin
birbirlerinden etkilenmesi de bu kapsamda değerlendirilebilir. Her bireyin beden,
bilim ve zihinselden oluşan ‘kişilik ağırlığı’ vardır. Her birey bir ‘İlim Topağı’dır.
Dünya ve ay birbirlerini kütlelerinin uzay zamanı eğdikleri kadar çeker. Kişiler
de ilimlerinin ağırlığı kadar birbirlerini çeker. Kısaca ağırlığımızla çeker,
karşımızdakinin kişiliğinin ağırlığı kadar çekiliriz. Her şeye ve sonuca kişiliksel
ilim topaklarının ağırlığı neden oluyor olabilir. Düşünce, değerlendirme, karar
ve uygulamalarımız buna göre oluyorsa ne kadarı için ‘ben yaptım’ denebilir ki?
Yeni
sonuçlanan deneyler ve sonuçlara uygun geliştirilen kuramlara göre 16 Ekim
2015’te yayınlanan bir bilimsel makale, evrenin oluşumuna son noktayı koydu. Söz
konusu bulgulara göre ‘Evrenin Yoktan Var Olan Düzenli Bir Hiç’ olduğu kanıtlandı. Makaleye göre, “daha küçüğü
olamayacak kadar küçük, sanal bir parçacık; daha kısası olamayacak kadar zaman
süresi içinde var olup ‘şişip genişleyerek’ bu evreni oluşturdu. Bu durumda
‘yoktan bir şey oldu’ denemez çünkü evren, içindeki negatif enerji ile pozitif
enerjinin toplamı sıfır ettiği için, halen de bir şey değildir. Evrenin Hiç
olduğu kesin ama evrendeki fizik yasaları ve matematik formüllerinin varlığı
gerçektir. Bu nedenle evren ‘düzenli bir hiç’tir.” Bilginlerin bulguları
birleştirildiğinde, sanal da olsa parçacık, ilminin aynı olacağı için, ‘evren,
ilminin aynıdır’ ve varlıkta yokluk ispat edilmiştir. İnanç sistemi de zaten “Evren,
Allah, bilinmeyi sevdiği için sevgisinden yaratılmıştır, bilen onun ilmiyle
bilir, seven de onun sevgisiyle sever” der. İlim bilinmek ister, akıl da
bilmek. Her şeye anlam veren, özelliklerini bulan, ilmini bilen akıldır, insan
akıllı ise insandır, insan da kendini bilendir. Kendini bilen de Rabbini bilir!
Yukarıda arz
edilen iki bilimsel bulgu yeterli görülebilir ama Ekim 2015’in sonunda
yayınlanan bir makale de bu ikisini teyit etti. İkiz atom, elektron ve
fotonların haberleşmesine ilişkin araştırmada sonuca ulaşıldı. Konu “İkizlerin
birisindeki ‘durum değişikliği’ diğerine, ışık hızından daha hızlı nasıl
aktarılıyor, gizli bir değişken mi var?” idi. Sonuçta durum değişikliğini aktaran
gizli bir değişkenin olmadığı anlaşıldı. Çok defa tekrarlanan deneyler sonunda
karar verildi. Kararda “Her Şey Evrenin Doğuşunda, Önceden Kararlaştırılmış
Durumdadır” denilmekte. Hatta “Kimin bundan sonra hangi makaleyi okuyacağı da önceden
belirlenmiştir, böyle haller metafizik konusudur, fizikçilerin konusu değil”
deniyor. “Her şey evrenin doğuşundan itibaren önceden belirlenmiş” demek için
bilim insanları zorlanmış olmalı. Aynı durum inanç sistemlerinde “kader” konusu
olarak işlenir. Kadere inanmak da kader olabilir. Doğunun inanç âleminden inkâr
edip uzaklaşıp, batıya, maddenin hakikatine gidenlerin doğudan gelmeleri ilginçtir. İnanan ile inkâr eden birbirine ‘doğru
söylersin ama yanlış anlarsın’ der. Bilen âlim, aynı ilmi idrak eden ariftir.
Hak ve hakikat birdir ama anlayana!
Cehaletten
kurtulma çabasıyla girilen eğitim ve öğrenim sürecinde şartlanma ve sahiplenme
yaşanır. ‘Ben’lik ve bencillik geliştirilir, sonra da bu zanlardan kurtulmak
zor olur. Fıtrata kazınmış olan ilim, önce inanmaya sonra da inanılanı ispata
götürür. Fiil, sıfat ve kişilikler ilmin birer tezahürü ise, gözlem ve
deneylerle doğadan elde edilen ilmi sahiplenmekten vazgeçmeli. Hayatta olan hayata
sahip olamaz, içinde olmakla evrene sahip olunamaz. Mükemmel çalışan ve saat
gibi işleyen bir ‘düzen’ varsa, amelin ilme secde ettiğini izlemekten keyif ve
tatlarından lezzet alarak, zevk içinde şükretmekten başka yapacak bir şey
olmayabilir. İnsan, kadere inanmanın hikmetine kurbandır!
(*) Kemaleddin Abdürrezzak Kaşaniyyüs Semerkandi, “Te’vilatı
Kaşaniyye”, yeni yazıya aktaran, Y. Müh. M. Vehbi Güloğlu, Kadıoğlu Matbaası,
Ankara, 1987. Aşağılardaki “adı geçen kitap-a.g.k.” budur.
(**)Stephen Hawking, “A Briefer History of Time”,