12 Kasım 2015 Perşembe

Kader, Hikmet


             Kader, Hikmet

            Genellikle bir şey düşünülür, değerlendirilir, karar verilir, uygulamaya geçilir. Düşünülmeden akla gelen bir düşünceyle hareket düşüncesizliktir. Düşünme, değerlendirme, karar alma ve uygulama birer fiildir. Her fiilin öncesinde bir akıl ve aklın değerlendirmeler yaptığı bir ilim, bilinen bilgilerin toplamından oluşan bireysel ilim vardır. Herkesin bireysel ilim topağı kendine özgüdür, hareketleri özgündür. Kişi genetiğinden gelen ve çevresinden aldığı ilmi ile birey olur, o ilme birey denir, ‘her kişinin bir ilmi var’ değil ‘her ilim topağı bir bireydir’ aslında. ‘Her birey ağırlığınca atom yığını’ değil, ‘kilolarca atomun belirli bir ilimle birleşerek oluşturduğuna’ birey denir. Atomların belirli bir şekilde birleşmesi de ilimle olur. Atomlar bir genetik ilimle birleşirse fındık, diğer bir şekilde fıstık olur. Genetik ve çevreden alınan ilmin üzerine, doğada olmayan, bireyin ürettiği yeni bir ilim pek olmasa gerek.

            Saygın bilgin S. Hawking ‘her obje özelliklerini içeren bilgilerinin deposudurder. “Üstelik bir ‘şey’e ait bilgi, özellik, enformasyon asla kaybolmaz, bir kütle veya bir yıldız gibi bir ‘şey’ kara deliğe düşse bile bilgisi kara deliğin ekseninden fırlayıp fışkırır böylece asla kaybolmaz” diyor. Bu yeni buluş insanı da rahatlatır, ölünce, şekil ve beden kaybolsa bile insanı insan yapan ilim var olmaya devam eder. Bilim insanları ‘özel görelilik’ ve ‘genel görelilik’ dese de ‘altyapı’ ve üstyapı’ diye iki âlem vardır. Kuantum âlemi de denen atom altı parçacıkların dünyasında fizik yasaları farklıdır. ‘Altyapı sağlam olmalı ki üstyapı sağlam olsun’ denir. Ancak altyapıda hemen her şey ‘belirsizlik ilkesi’ ile belirlenir, parçanın ya yeri ya da hızı bilinebilir. Enerji veya kütle bir anda yoktan var olur, bir anda yine yok olabilir. Geçmiş ve gelecek aynı anda mevcuttur ama bunu akıl ile idrak mümkün değildir. Bu ve benzeri düşünceler altyapı âleminde gayet makul ve mantıklı. Bilginler de bu durumlarda ‘inanmak zor ama gerçek budur’ diyor olmalı. Önce ilim vardı, enerjiye dönüştü, kütle oluştu. Atom ve atom altı parçacıklar ilminin aynı ise evren de ilminin aynıdır.

            Otuz yılı aşkın bir süre önce, bir bilge kişi, Bursa’da, Ahmet Hançer, “mana âleminde ispat edildi, şimdi madde âleminde ispata gidiliyor” demişti. İnanç âleminde söylenenlerin doğruluğu bilimsel olarak ispat edilecek diye düşünmüştüm. Kitabımız Kur’an’da, Fussilet 53, 54, ‘her şey ilminin aynıdır’ denilmekteydi, Hawking’in, yukarıda, dediğini okuyunca ispatlandığını anladım.(*) Kütlesi olmayan bir parçacık bile özelliklerinin, ilminin deposudur, aynısıdır.(**) Hepimizin gen yapısı aynı, genetiğimiz farklıdır. Altyapımız nötron, proton gibi aynı parçalardan ama üstyapımız, kişiliğimiz farklı, ilmimiz aynı, sentez, uygulama farklı.

            Diğer saygın bilgin Einstein ‘elektronlar etkileşim içindedir’ der. Türk Einstein olarak bilinen Oktay Sinanoğlu ise ‘moleküller etkileşim içinde hareket eder’ der. Kişilerin birbirlerinden etkilenmesi de bu kapsamda değerlendirilebilir. Her bireyin beden, bilim ve zihinselden oluşan ‘kişilik ağırlığı’ vardır. Her birey bir ‘İlim Topağı’dır. Dünya ve ay birbirlerini kütlelerinin uzay zamanı eğdikleri kadar çeker. Kişiler de ilimlerinin ağırlığı kadar birbirlerini çeker. Kısaca ağırlığımızla çeker, karşımızdakinin kişiliğinin ağırlığı kadar çekiliriz. Her şeye ve sonuca kişiliksel ilim topaklarının ağırlığı neden oluyor olabilir. Düşünce, değerlendirme, karar ve uygulamalarımız buna göre oluyorsa ne kadarı için ‘ben yaptım’ denebilir ki?  

            Yeni sonuçlanan deneyler ve sonuçlara uygun geliştirilen kuramlara göre 16 Ekim 2015’te yayınlanan bir bilimsel makale, evrenin oluşumuna son noktayı koydu. Söz konusu bulgulara göre ‘Evrenin Yoktan Var Olan Düzenli Bir Hiç’ olduğu kanıtlandı. Makaleye göre, “daha küçüğü olamayacak kadar küçük, sanal bir parçacık; daha kısası olamayacak kadar zaman süresi içinde var olup ‘şişip genişleyerek’ bu evreni oluşturdu. Bu durumda ‘yoktan bir şey oldu’ denemez çünkü evren, içindeki negatif enerji ile pozitif enerjinin toplamı sıfır ettiği için, halen de bir şey değildir. Evrenin Hiç olduğu kesin ama evrendeki fizik yasaları ve matematik formüllerinin varlığı gerçektir. Bu nedenle evren ‘düzenli bir hiç’tir.” Bilginlerin bulguları birleştirildiğinde, sanal da olsa parçacık, ilminin aynı olacağı için, ‘evren, ilminin aynıdır’ ve varlıkta yokluk ispat edilmiştir. İnanç sistemi de zaten “Evren, Allah, bilinmeyi sevdiği için sevgisinden yaratılmıştır, bilen onun ilmiyle bilir, seven de onun sevgisiyle sever” der. İlim bilinmek ister, akıl da bilmek. Her şeye anlam veren, özelliklerini bulan, ilmini bilen akıldır, insan akıllı ise insandır, insan da kendini bilendir. Kendini bilen de Rabbini bilir!

            Yukarıda arz edilen iki bilimsel bulgu yeterli görülebilir ama Ekim 2015’in sonunda yayınlanan bir makale de bu ikisini teyit etti. İkiz atom, elektron ve fotonların haberleşmesine ilişkin araştırmada sonuca ulaşıldı. Konu “İkizlerin birisindeki ‘durum değişikliği’ diğerine, ışık hızından daha hızlı nasıl aktarılıyor, gizli bir değişken mi var?” idi. Sonuçta durum değişikliğini aktaran gizli bir değişkenin olmadığı anlaşıldı. Çok defa tekrarlanan deneyler sonunda karar verildi. Kararda “Her Şey Evrenin Doğuşunda, Önceden Kararlaştırılmış Durumdadır” denilmekte. Hatta “Kimin bundan sonra hangi makaleyi okuyacağı da önceden belirlenmiştir, böyle haller metafizik konusudur, fizikçilerin konusu değil” deniyor. “Her şey evrenin doğuşundan itibaren önceden belirlenmiş” demek için bilim insanları zorlanmış olmalı. Aynı durum inanç sistemlerinde “kader” konusu olarak işlenir. Kadere inanmak da kader olabilir. Doğunun inanç âleminden inkâr edip uzaklaşıp, batıya, maddenin hakikatine gidenlerin doğudan gelmeleri ilginçtir.  İnanan ile inkâr eden birbirine ‘doğru söylersin ama yanlış anlarsın’ der. Bilen âlim, aynı ilmi idrak eden ariftir. Hak ve hakikat birdir ama anlayana!

            Cehaletten kurtulma çabasıyla girilen eğitim ve öğrenim sürecinde şartlanma ve sahiplenme yaşanır. ‘Ben’lik ve bencillik geliştirilir, sonra da bu zanlardan kurtulmak zor olur. Fıtrata kazınmış olan ilim, önce inanmaya sonra da inanılanı ispata götürür. Fiil, sıfat ve kişilikler ilmin birer tezahürü ise, gözlem ve deneylerle doğadan elde edilen ilmi sahiplenmekten vazgeçmeli. Hayatta olan hayata sahip olamaz, içinde olmakla evrene sahip olunamaz. Mükemmel çalışan ve saat gibi işleyen bir ‘düzen’ varsa, amelin ilme secde ettiğini izlemekten keyif ve tatlarından lezzet alarak, zevk içinde şükretmekten başka yapacak bir şey olmayabilir. İnsan, kadere inanmanın hikmetine kurbandır!

(*) Kemaleddin Abdürrezzak Kaşaniyyüs Semerkandi, “Te’vilatı Kaşaniyye”, yeni yazıya aktaran, Y. Müh. M. Vehbi Güloğlu, Kadıoğlu Matbaası, Ankara, 1987. Aşağılardaki “adı geçen kitap-a.g.k.” budur.

(**)Stephen Hawking, “A Briefer History of Time”,