15 Şubat 2018 Perşembe

Bilimsel Körlük


            Bilimsel Körlük

            İnsan, bilmek için donatılmıştır. Bilgilerin kaynağı doğa ve evrendir. Akıl, hafıza, anlayış ve idrak hep bilgi elde edip işlenmesi için verilenlerdir. İnsan, bildiği için ve bildiği, uyguladığı kadar insandır. İnsanı anlamak ve değerlendirmek de güçtür. Bir elementin atom yapısını bilmek veya galaksileri bilmek kullanılan aletlere bağlıdır. İnceler ve gözlem yaparak bilinebilir, durumları, insana kıyasla, durgun sayılır. İnsan, var olanların içinde en dinamik olan ve çok şeyi içeren bir varlıktır. Özellikle maddesel yönüne veya bedensel faaliyetlerine hükmeden duygularını anlamak zordur. Çok sayıda uzmanın işbirliği ve eşgüdümüyle yürütülecek ortak ve sürekli çalışmalarla bir anlık sonuca ulaşılabilir. Çevre koşullarına uyum gösteren insanın etkilenme ve etkilemesi de değişecek ve gelişecektir. İnsanın beden ve ruhunun anlaşılması için ise tüm ilim dallarının birlikte, ilmin tümünün, kullanılması gerekir.

            Tüm kutsal mesajları özetleyen Kur’an, ilmini, evrenin tümünün, içindekilerle birlikte, neden ve nasılıyla ortaya koyar. Kısaca, var olan bir şeyin, Hakk’ın ilminden aldığı uygun pay ile var olduğunu bildirir. İlmin indirildiğini, ilmin uygulanmış halinin Furkan olduğunu açıklar. Her şeyin ilimden aldığı bir özellikle var olduğunu ve bu özelliğin kendisine özel ve özgü olduğunu söyler. Böylece her şey ilmin bir uygulamasıdır ve bilgisinin deposudur, bilgisinden başka bir şey de değildir. Bir şeyi anlamak için onun bilgilerine ulaşmak ve onları bilmek, onların nasıl birleştiğini bulmak gerekir. Bilgisi bilinmeyen bir şey bilinemez. Doğanın veya evrenin ardındaki bilgiler ve ilim bilinmedikçe her şey gizemini korur. Cansız varlıklardan canlılara, bitki ve hayvanlardan insana geldikçe ilmin uygulanmasındaki karmaşıklık artar. Fizik ve kimya gibi temel bilim dallarıyla hava, su, toprak ve ateş gibi temel unsurları anlamak mümkün olabilir. Ancak anasırların yapısını bilmek insanı bilmenin sadece başlangıcıdır.

            Fizik ve kimya gibi, sınırları belirli bilim dallarında uzmanlaşmak, diğer alanlarda sınırlı kalındığını gösterir. İlim dallarının ayrılığı, diğer alanlardaki bilgilerin sınırlı oluşunun kanıtıdır. Uzman bir fizikçi hem fizikçi hem de kimyacı olamaz. Disiplinler arası ilişkiler de bir uzmanlık işidir. Bitki ve hayvanların doğasından söz edilir. Oysa insanın dini ve ahlakı üzerinde durulur. Bir fizikçi veteriner bile değildir. Aynı uzmanın din ve ahlak konusunda laf etmesi bilimsel ahlakın dışına çıkmak, hatta ahlaksızlık, yücelmeye başlanan dip noktası olabilir.

            İnsan ahlakı, Kur’an ilminin uygulanmasının doruk noktasıdır. Bu noktaya ulaşmak bir hedef, bir amaçtır. Olgun insan olma gayretleri, ilmin tümünü anlama çabasıdır. İlmin kaynağına inildikçe bir açılımın çıkış noktasına yaklaşılır. Su kaynağına ulaşıldıkça görüldüğü gibi, görünmeyenin görünür olmaya çalışması, ortada olmayanın ortaya çıkmaya çalışması söz konusu olur. Burada da, bir fizik uzmanlığında olduğu gibi, içgüdüsel, sezgisel öngörüler ile ilhama dayalı bilgiler değer kazanır. Tez ve anti tezlerin sentezleriyle, uygulamalardan uygulanan ilmin kaynağına doğru çıkılır. Bir fikir geliştirmek ise akıl etme gücünün kullanımıdır. Bir arabanın parçaları, fikir sahibi olunmadan monte edilemez. Fikirler zamanla, uygulandıkça gelişir. Mağaralardan yüksek binaların inşaatına geçmek kolay değildir. İnsan da temel bir fikir ile inşa edilir. Bireyin insanlığı, mesleğinin çok ötesindedir, bilimsellikle sınırlanamaz. Mühendislik, maddenin inşaatıyla, tevhit ilmi insanın inşasıyla ilgilidir.

            “Allah her şeyi, imkân âleminde mümkün kılmış, kendine yokluk ile şahitlik eder olduğu halde, icat etmiştir. Her şey takdirincedir. Her şey, sıfatından bazısını kabul ettiği kadardır, bazı sıfatlarını gösterecek kadardır. İcat edilen eşyanın her istidadı, her sıfat ve yeteneği bir olgunluğun göstergesidir. Hakkın sıfatından ibaret bulunan her olgunluk bir eşyada istidat bulmuştur.” (25.1,2) “Mahcuplar büyük kıyameti, yeniden dirilişi, tekzip ederler. Bu tekzip ya perdelenmenin çokluğundan veya istidadın, yeteneğin, anlayışın eksikliğindendir. Gerek perdenin kalınlığı gerekse anlayışın kıtlığı azap ve işkenceyi getirir ve gerektirir.” (25.11) “Her şey hak ile zahir olmuş, görünmüştür. Her şey hakkın görünür halidir, hakkın zahir olmuş halidir. Yokluk, gizlenip sırlanarak, sır tutarak, izafi vücut bariz, apaçık olmuştur. Nur, hariçte zahir olan vücuttan ibarettir. Eşya ve görünen vücutlar, ezeldeki ilimlerinin açığa çıkmış, görünür olmuş halidir. Her vücut bir ilimle görünür olmuş; vücut, ilmin, info, bilginin görünür halidir. İlmin görünür haline ‘gölgenin uzatılması’ denir. Kütlenin, görünen enerji olan ışığın, hakikati, hakkın gölgesidir. Kütlenin hakikati bilinirse, kütlenin görünen ışık enerjisi olduğu idrak edilir. Mutlak vücudun ortaya çıkmış, görünür olmuş sıfatıdır. Her cisim ışır, ışık saçar, ışınım halindedir, hakikatini görünür kılar, enerji yayar.” (25.45) Yer ve gökler ile içindekilerden, yaratılmışlardan bahseden tabii ki ilimden söz eder.

            Uzman bilim insanları bindikleri dalları keser. Genel kabul gören düşüncelerden en önemlisi budur: “Bilim, her bilgiyi, aksi ispat edilinceye kadar doğru olarak kabul eder ve bugüne kadar elde edilip de aksi ispat edilmeyen önemli bir bilimsel bulgu yoktur.” Kısaca bilimsel açıdan henüz önemli bir sonuca varılmadığı düşünülür. Hem “Ne biliyoruz ki” denir hem de bilim insanı olmaktan gurur duyularak kutsal mesajlar reddedilir. Yokluğu kanıtlanmadığı halde ‘varlığı kanıtlanmadı’ diyerek “Allah, var olandır” gerçeği inkâr edilir. Bilmeyen, bildiğinden emin olmayan birinin ayetleri inkâr edişi hiç önemli değildir. İlim bir ve tektir, var olan her şey ilimle var olur ve ilim, inanılan her şeyin kanıtlanması içindir. Bilimsel körlük de cehalet kuyusundadır, dip bulunmadan doruğa çıkılamaz ama gayret gereklidir.

            “Ben hayvanlardan farklı, fazla ve maddi ve manevi donanımı onların ötesinde olan bir beşerim idrakine” varabilen, Âdemdir. Âdem, maddesinin halk edilmiş, canlılığının yaratılmış, kendi kendine öğrenecek kadar eğitilmiş ve öğretilmiş olduğunu, amacının kâmil insan olmak olduğunu, bu amaç için inşa edilmesini isteyip izin verdiğini, kabul edip, söz ve hal lisanıyla aşikâr edendir. Âdem, kendisinin ilimden ve ilim için yaratıldığını, ilimle donatıldığını bilir. Âdem, amacına uygun olarak, Hz. Muhammet’in nuruyla, ilminin idrakiyle, yaratılıp yetiştirildiğini bilir. Bilgisinin ve ilminin sahibinin kendisi olmadığının idrakindedir. Allah’ın ilmi, izni ve yardımıyla bilinebilir. Âdem, elektrik yükü ve kütlesi olmadığı için ‘hiçbir şeyin özeti’ denilen ama ışık hızında hareket edebilen bir enerji damlası olan fotonun Allah’ın nuru olduğunu ve her şeyin bununla ortaya çıkıp, parlayıp görünür olduğunu idrak eder. Ruh, kalp, nefis, beden ve bedenin maddesi ile manasına ilişkin ilimlerin söz konusu olduğu ortamda, bedensel çamura ilişkin bilim de kapsam dâhilindedir ama asla diğer tümüne rakip olamaz. Teknik ahkâm kesilmemelidir.

            Umarım, bilimsel körlük çukurundan kurtulup gören, işiten ve bileni idrak edebiliriz.