Bilimsel
Körlük
İnsan,
bilmek için donatılmıştır. Bilgilerin kaynağı doğa ve evrendir. Akıl, hafıza,
anlayış ve idrak hep bilgi elde edip işlenmesi için verilenlerdir. İnsan,
bildiği için ve bildiği, uyguladığı kadar insandır. İnsanı anlamak ve değerlendirmek
de güçtür. Bir elementin atom yapısını bilmek veya galaksileri bilmek
kullanılan aletlere bağlıdır. İnceler ve gözlem yaparak bilinebilir, durumları,
insana kıyasla, durgun sayılır. İnsan, var olanların içinde en dinamik olan ve
çok şeyi içeren bir varlıktır. Özellikle maddesel yönüne veya bedensel
faaliyetlerine hükmeden duygularını anlamak zordur. Çok sayıda uzmanın
işbirliği ve eşgüdümüyle yürütülecek ortak ve sürekli çalışmalarla bir anlık
sonuca ulaşılabilir. Çevre koşullarına uyum gösteren insanın etkilenme ve
etkilemesi de değişecek ve gelişecektir. İnsanın beden ve ruhunun anlaşılması için
ise tüm ilim dallarının birlikte, ilmin tümünün, kullanılması gerekir.
Tüm kutsal
mesajları özetleyen Kur’an, ilmini, evrenin tümünün, içindekilerle birlikte,
neden ve nasılıyla ortaya koyar. Kısaca, var olan bir şeyin, Hakk’ın ilminden
aldığı uygun pay ile var olduğunu bildirir. İlmin indirildiğini, ilmin
uygulanmış halinin Furkan olduğunu açıklar. Her şeyin ilimden aldığı bir
özellikle var olduğunu ve bu özelliğin kendisine özel ve özgü olduğunu söyler.
Böylece her şey ilmin bir uygulamasıdır ve bilgisinin deposudur, bilgisinden
başka bir şey de değildir. Bir şeyi anlamak için onun bilgilerine ulaşmak ve
onları bilmek, onların nasıl birleştiğini bulmak gerekir. Bilgisi bilinmeyen
bir şey bilinemez. Doğanın veya evrenin ardındaki bilgiler ve ilim bilinmedikçe
her şey gizemini korur. Cansız varlıklardan canlılara, bitki ve hayvanlardan
insana geldikçe ilmin uygulanmasındaki karmaşıklık artar. Fizik ve kimya gibi
temel bilim dallarıyla hava, su, toprak ve ateş gibi temel unsurları anlamak
mümkün olabilir. Ancak anasırların yapısını bilmek insanı bilmenin sadece
başlangıcıdır.
Fizik ve
kimya gibi, sınırları belirli bilim dallarında uzmanlaşmak, diğer alanlarda
sınırlı kalındığını gösterir. İlim dallarının ayrılığı, diğer alanlardaki
bilgilerin sınırlı oluşunun kanıtıdır. Uzman bir fizikçi hem fizikçi hem de
kimyacı olamaz. Disiplinler arası ilişkiler de bir uzmanlık işidir. Bitki ve
hayvanların doğasından söz edilir. Oysa insanın dini ve ahlakı üzerinde
durulur. Bir fizikçi veteriner bile değildir. Aynı uzmanın din ve ahlak
konusunda laf etmesi bilimsel ahlakın dışına çıkmak, hatta ahlaksızlık,
yücelmeye başlanan dip noktası olabilir.
İnsan
ahlakı, Kur’an ilminin uygulanmasının doruk noktasıdır. Bu noktaya ulaşmak bir
hedef, bir amaçtır. Olgun insan olma gayretleri, ilmin tümünü anlama çabasıdır.
İlmin kaynağına inildikçe bir açılımın çıkış noktasına yaklaşılır. Su kaynağına
ulaşıldıkça görüldüğü gibi, görünmeyenin görünür olmaya çalışması, ortada
olmayanın ortaya çıkmaya çalışması söz konusu olur. Burada da, bir fizik
uzmanlığında olduğu gibi, içgüdüsel, sezgisel öngörüler ile ilhama dayalı bilgiler değer kazanır. Tez
ve anti tezlerin sentezleriyle, uygulamalardan uygulanan ilmin kaynağına doğru
çıkılır. Bir fikir geliştirmek ise akıl etme gücünün kullanımıdır. Bir arabanın
parçaları, fikir sahibi olunmadan monte edilemez. Fikirler zamanla, uygulandıkça
gelişir. Mağaralardan yüksek binaların inşaatına geçmek kolay değildir. İnsan
da temel bir fikir ile inşa edilir. Bireyin insanlığı,
mesleğinin çok ötesindedir, bilimsellikle sınırlanamaz. Mühendislik, maddenin
inşaatıyla, tevhit ilmi insanın inşasıyla ilgilidir.
“Allah her şeyi, imkân
âleminde mümkün kılmış, kendine yokluk ile şahitlik eder olduğu halde, icat
etmiştir. Her şey takdirincedir. Her şey, sıfatından bazısını kabul ettiği
kadardır, bazı sıfatlarını gösterecek kadardır. İcat edilen eşyanın her
istidadı, her sıfat ve yeteneği bir olgunluğun göstergesidir. Hakkın sıfatından
ibaret bulunan her olgunluk bir eşyada istidat bulmuştur.” (25.1,2) “Mahcuplar
büyük kıyameti, yeniden dirilişi, tekzip ederler. Bu tekzip ya perdelenmenin
çokluğundan veya istidadın, yeteneğin, anlayışın eksikliğindendir. Gerek
perdenin kalınlığı gerekse anlayışın kıtlığı azap ve işkenceyi getirir ve
gerektirir.” (25.11) “Her şey hak ile zahir olmuş, görünmüştür. Her şey hakkın
görünür halidir, hakkın zahir olmuş halidir. Yokluk, gizlenip sırlanarak, sır
tutarak, izafi vücut bariz, apaçık olmuştur. Nur, hariçte zahir olan vücuttan
ibarettir. Eşya ve görünen vücutlar, ezeldeki ilimlerinin açığa çıkmış, görünür
olmuş halidir. Her vücut bir ilimle görünür olmuş; vücut, ilmin, info, bilginin
görünür halidir. İlmin görünür haline ‘gölgenin uzatılması’ denir. Kütlenin,
görünen enerji olan ışığın, hakikati, hakkın gölgesidir. Kütlenin hakikati
bilinirse, kütlenin görünen ışık enerjisi olduğu idrak edilir. Mutlak vücudun
ortaya çıkmış, görünür olmuş sıfatıdır. Her cisim ışır, ışık saçar, ışınım
halindedir, hakikatini görünür kılar, enerji yayar.” (25.45) Yer ve gökler ile
içindekilerden, yaratılmışlardan bahseden tabii ki ilimden söz eder.
Uzman
bilim insanları bindikleri dalları keser. Genel kabul gören düşüncelerden en
önemlisi budur: “Bilim, her bilgiyi, aksi ispat edilinceye kadar doğru olarak
kabul eder ve bugüne kadar elde edilip de aksi ispat edilmeyen önemli bir
bilimsel bulgu yoktur.” Kısaca bilimsel açıdan henüz önemli bir sonuca
varılmadığı düşünülür. Hem “Ne biliyoruz ki” denir hem de bilim insanı olmaktan
gurur duyularak kutsal mesajlar reddedilir. Yokluğu kanıtlanmadığı halde
‘varlığı kanıtlanmadı’ diyerek “Allah, var olandır” gerçeği inkâr edilir.
Bilmeyen, bildiğinden emin olmayan birinin ayetleri inkâr edişi hiç önemli
değildir. İlim bir ve tektir, var olan her şey ilimle var olur ve ilim,
inanılan her şeyin kanıtlanması içindir. Bilimsel körlük de cehalet kuyusundadır,
dip bulunmadan doruğa çıkılamaz ama gayret gereklidir.
“Ben
hayvanlardan farklı, fazla ve maddi ve manevi donanımı onların ötesinde olan
bir beşerim idrakine” varabilen, Âdemdir. Âdem, maddesinin halk edilmiş,
canlılığının yaratılmış, kendi kendine öğrenecek kadar eğitilmiş ve öğretilmiş
olduğunu, amacının kâmil insan olmak olduğunu, bu amaç için inşa edilmesini
isteyip izin verdiğini, kabul edip, söz ve hal lisanıyla aşikâr edendir. Âdem,
kendisinin ilimden ve ilim için yaratıldığını, ilimle donatıldığını bilir.
Âdem, amacına uygun olarak, Hz. Muhammet’in nuruyla, ilminin idrakiyle,
yaratılıp yetiştirildiğini bilir. Bilgisinin ve ilminin sahibinin kendisi
olmadığının idrakindedir. Allah’ın ilmi, izni ve yardımıyla bilinebilir. Âdem,
elektrik yükü ve kütlesi olmadığı için ‘hiçbir şeyin özeti’ denilen ama ışık
hızında hareket edebilen bir enerji damlası olan fotonun Allah’ın nuru olduğunu
ve her şeyin bununla ortaya çıkıp, parlayıp görünür olduğunu idrak eder. Ruh,
kalp, nefis, beden ve bedenin maddesi ile manasına ilişkin ilimlerin söz konusu
olduğu ortamda, bedensel çamura ilişkin bilim de kapsam dâhilindedir ama asla
diğer tümüne rakip olamaz. Teknik ahkâm kesilmemelidir.
Umarım,
bilimsel körlük çukurundan kurtulup gören, işiten ve bileni idrak edebiliriz.