Elinde Değil,
Fıtratındadır,
İnsan
ilimdir. Her obje ilminin deposudur. Her şey ilminin aynıdır. Madde, ilmin
maddeleşmiş halidir. Eşya, hakikat güneşinin gurup etmesiyle oluşmuştur. Kütle
enerjinin, enerji de kütlenin bir halidir. Evren kendini merak eden yaratıktır.
Bilen ile bilmeyen bir değildir. Bilinenlerin hepsi birlikte bir ve tek
bütündür. Bütün, parçaların toplamından büyüktür. Su molekülü, yanıcı ve yakıcı
atomlarından farklı, söndürücü, özelliğe sahiptir. Genom yazılımdır, programdır,
bilgidir, maddeye, genlere canlılık verir. Hayat maddesel değil bilgiseldir.
Madde de aslında, enerji gibi, bilgidir, asla kaybolmaz. Bu bilimsel ve dinsel
gerçeklerin hepsi daha önceki makalelerde teker teker ele alınmış ve
açıklanmıştır.
Herkes bir
şey bilir. Bilenin fiilleri, sıfatları ve kişiliği bildikleriyle ilişkilidir.
İnsanın, potansiyel olarak, hayvanlardan çok farklı olduğu açıktır. Arılar ve
karıncalar gibi en karmaşık toplumsal yaşamları olanlar bile ele alınsa,
hayvanların yetenekleri insanın yetenekleri yanında sınırlı kalır. Hayvanlardan
çok şey öğrenilir, yaptıkları gibi yapıp yeni yetenekler kazanılır. Bitkilerin
neyi nasıl yaptıkları da bilinir. Fotosentez yapamasak da nasıl olduğunu
biliriz. Suyun süte dönüşümü incelenir ve anlaşılır. Canlılık ve cansızlık,
organik ve inorganik, farkı iyi bilinir. Birçok olaya doğanın birer mucizesi
olarak bakılır. Anıldığımız gibi anmaya çalışırız. Doğa nasıl yapıyor, biz de
yapabilir miyiz diye düşünürüz. Bilinen gerçekleşir.
Şimdilik düşünmemiz
bile yeterlidir. Ne enerjiyi kütleye ne de kütleyi enerjiye çevirebiliriz, ne
atom yapabiliriz ne de su, ama laboratuarda et üretmeye çalışırız. Yürüyemesek
de emeklemeye başladık sayılır. Halifelik, fıtratımıza kazınmış olabilir.
Çocukça olsa da, çok soru sorarız, nasıl oluyor? Nasıl çalışıyor? Nasıl hareket
ediyor, nasıl uçuyor? Dünyasının dışına ve üstüne çıkmak insanın, elinde,
iradesinde değil, doğasındadır, fıtratına kazılıdır. Henüz bilme sarhoşluğu
nedeniyle neden bilebildiğinin idrakinde değildir.
Sorular
sormak doğanın üstüne çıkıştır. Doğa düşünmez, soru sormaz, sadece olacak olan
olur, ilim gerçekleşir; doğa, yasalarıyla birlikte oluşur. İlim, doğanın içi,
dışı ve üstündedir. “Uzay boşluğu olarak hacim iki katına çıkınca sıcaklık
yarıya iner” bir doğa yasasıdır, gözlemle keşfedilir. Bu yasayla, Büyük Patlama
sonrasında, sonsuz olan sıcaklığın ne kadar zaman sonra 10 milyon dereceye
indiği kanıtlanır. Şimdilik bu kadar, ‘sonsuzun yarısı kaç eder’ diye sormayın.
Kuantum âleminde, elektromanyetik ışınımın hızını, fotonun hem dalga hem de
parçacık özelliği gösterdiğini saptarız, neden ve nasıl oluyor da öyle oluyor
henüz bilinmez. Acelesi yok, insanlık ölmedi ya!
Bilen,
bilinenden büyüktür. Eğer bu denilen doğru ise “Kendini bilen de kendisinden
büyüktür!” “İdrakte idraksizliği anla, idraksizlikten idraki gör” deyimi çok
şey anlatır. Bir şeyi iyi bilebilmek için onun dışına çıkabilmek gerekir. Uzaya
çıkınca dünyayı daha iyi anladık. Kendini bilen birisi nereye çıkabilir? İnsan
kendi dışına nasıl çıkabilir? Dışından nasıl göründüğünü anlayabilirse o
görünüşten kendini daha iyi değerlendirebilir. Hemen herkes de bir anlamda bunu
yapar, insan içine çıkmadan önce aynaya bir bakar. İnsan içine çıkıp, insanlara
bakabilmek için, insanca düşünüp davranmaya çalışılır. Bilen, bilinmek ister.
Bilinen
bilgilerin tümünün anlayış ve idraki insanı bilinenlerin dışına çıkarır.
Bilinenleri dışından görebilmek ve idrak edebilmek dıştan ve üstten bakışı
gerektirir. Bir şeye her yönden veya açıdan bakabilmek için o şeyin dışında ve
üstünde olmak gerekir. Araştırma, inceleme ve öğrenme yeteneği, bilme ve idrak
etme yeteneğini geliştirir. Okumayı öğrenerek her şey okunur. Öğrenmeyi
öğrenerek her şey öğrenilir. Evreni dışından ve üstünden öğrenip idrak ederek,
evrenin cismini bilir, resmini çizeriz. Bir şeyi iyi öğrenmek ve bilmek onun
içini, dışını, sınırlarını, özelliklerini, geçmiş ve geleceğini, madde ve
manasını bilmekle, hakkında bilinç oluşturmakla olur. İnsanlık bilinci, insanın
elinde değil, insanın fıtratındadır.
Bilmek,
bilinçli davranmak, şuurlu iman gibi, insana yakışır. Cansız maddede, toprak,
ateş, hava ve suda, bitkide ve hayvanda hareket olabilir ama bilinç olduğu
söylenemez. Hareket doğaldır ama iş yapmak insana özgüdür. Doğayı, bitki ve
hayvanları ele alarak insan iş yapabilir. İnsanın bilinçli müdahalesi doğal
olaylardan hemen ayırt edilebilir. Uzaylıların olup olmadığını anlamak için
uzaydan bilinçli bir sinyal almaya çalışılır. Yaratıcının olup olmadığına da
doğaya bilinçli bir müdahale olup olmadığına bakılarak karar vermeye çalışılır.
Özellikle bu konuda söylenecek en güzel söz “İnsan önce kendini bilmeli” olsa
gerek.
Kendini
merak eden evrenden sonra, insan olduğunun bilincine varan ilk insan Âdem
olmalı. Âdem yaratıldığı zaman her şey ve herkes bugün olduğu gibi varmış. Bir
anlamda insan bilinci enjekte edilmiş. Kadim örgütler, haricilere kapalı bir
şekilde, bu bilinci hayata geçirir. Sütün mayalanması ve ağaçların aşılanması
gibi insana insanlık bilincinin aktarılması iş edinilmiş gibidir. Bazıları için,
maddeye hayat verilmesi doğal gelişimdir. Önce kendini üreten, canlılık hücresi
tesadüfen oluştu. Zamanla, evrimle, çok hücreli canlılık gelişti. Gerçekte tek
hücreden çok hücreye gelişim evrim olabilir ama maddeden tek hücreye geçişte
henüz evrim başlamamış olabilir. Maddeye hayat yazılımı üretme ve yükleme
süreci doğal değildir. Amino grup ipliğinin ayağa kalktığı veya karbon
atomlarının canlandığı deneylerle kanıtlanamadı. ‘Madde’, ‘canlılık’ ve ‘insanın
olgunlaşma aşamaları’ arasındaki geçiş doğal olmayabilir.
Evrenin
yoktan ve yokluktan var olduğu, halen de bir hiç olduğu ama düzenli bir hiç
olduğu konusu bilimsel olarak kanıtlandı sayılır. Yokluktan var olan maddenin
amacı canlılık, canlılığın amacı ise insanın yaratılmasıdır. İnsana bilinç
yüklenmesinin de bir amacı olabilir. Bilinç ve idrak yeteneğinin gelişimi
sayesinde, ‘insanın bedeni vardır ama insan beden değildir’ denir. Her mücadele
veya küçük, büyük her savaş nefis düzeyindedir. İnsanın bedeni ve nefsi vardır
ama insan, yalnız bu ikisi ile tanınmak istemez. Akıl ve kalbi insana
insanlığını kazandırır. İnsan, idrakiyle beden ve nefsinin dışına ve üstüne
çıkabilir. Bilinciyle insan, dışına ve üstüne çıkarak, evrenin bile cismini
bilir, resmini çizer. İnsan aklı sonsuzluğu tanımlar ama aşk karşısında
duracağını da bilir. Evrensel düzeyde, insanlık bilinci; ‘madde’, ‘canlılık’ ve
‘insana’ dışından ve üstünden bakılmasını sağlar. Bilinç, bilinenlerin tümünü
içerir. İlmi idrak edenden bilinen görünür. Aşk, âşık ve maşuku kapsar. Her şey
aşktan, aşkta, aşk için, aşk içindedir. Kendini bilme, insanın elinde değil
yaradılışındadır.