İnsanın Cevheri
Hakk’ın arşı, mai, bir çeşit su,
sıvı, üzerindeydi. Arş, akl-ı evvel, akıl öncesi bir durumdan ibarettir; ilm-i
evvel, ilim öncesi durum üzerine bina kılınmış, inşa edilmiş ve ilme dayanan
cisimler âleminin vücut olarak öncesidir. Altı yön veya altı gün gizlilik,
gizli kalma müddetidir. Yer ve göklerin halk edilmesi de Hakk’ın mevcudat ile
gizlenmesidir. Arşın su üzerinde oluş hali, Hakk’ın gizlenmesi öncesi zahir
olan ve nâsâ, insanlara malum olan, ilim ve akıl öncesi haldir. Halis amel eden
insanlara bazen, olacak olanlar malum olur, bir ihsan olarak, bir ilham olarak
iner, bazı şeyleri, olmadan önceki halini bilirler. Arşın, ilmin rumuzu olan
‘su’ üzerinde olmasının anlamı da nâsâ malum olup bilinmesindendir. (11.7)
“O, her an, her şey ve
herkes ile bir şe’nde, bir neşededir ve O’nun her şeye, herkese bir nazarı
vardır. Her şey ve herkes kendisine özgü bir nazar olduğu için vardır, bunun
idrakinde olanlar bu sırrın başkası için olmadığını bilir ve onların işleri,
aralarında bir meşveret, gizli bir diyalogdur.” (42.38) Bir hadis der ki: “Yüce Allah, en evvel bir cevher, enerji halk etti,
cevhere celali ile nazar edince cevher hayâsından eriyerek kısmen su ve kısmen
de ateş oldu.” Cevher hayâsından, saygı ve edebinden, kısmen su ve ateşe, bir
anlamda ‘plazma’ya, maddenin dördüncü hali, plazma haline, dönüşmüş denebilir.
Bu kavram da zaman itibariyle değil ama rütbe olarak arşın, maddenin üstünde, evvelinde,
olduğunu gösterir. Aynı şekilde bebeğin bedeni, arzı, su içinde oluşup gelişir.
Müminin kalbinden ibaret bulunan Hakk’ın arşı da oluşum ve gelişim açısından su
ve maddenin vücut olarak öncesidir. (11.7)
“Sonra
semanın icadı kast edildi. Sonra denmesi zaman açısından birinin önce
oluşturulduğunu değil farklı şeylerden ve farklı şekilde oluşturulduklarını
gösterir. Zira orada zaman yoktur. Sema latif bir cevherden, enerjiden oluşur,
arz gibi kesif cevherden değil. Gaz halinde bulunan evrene ve yeryüzüne
‘isteyerek veya istemeyerek gelin’ dedik, ikisi de ‘isteyerek geldik’ dedi”
(41.11). Arz gibi sema da madde ve surette farklı olarak yedi kat
olarak takdir edildi. Her semaya amacı, işleri, araçları, tesir ve tedbirleri
işaret edildi. Ay yüzeyi de ışık ve parıltılarla süslendi. Gazın semaya
yükselmesiyle arzın, şeytanlığın doğal kuvvetlerinden korunabilmesi sağlandı.
Örneğin atmosfer sayesinde dünya ve dünyadakiler, enerji patlamaları gibi, tabi
olunan çeşitli kuvvetlerin yıkıcı tesirlerinden korundu. (41.12)
“Dünyada oluşan ilk ev Mekke’deki
Kâbe’dir. Bu ev yer ile göğün yaradılışında, su üzerinde ilk zuhur eden evdir
ve su üzerinde beyaz bir köpük olduğu, yeryüzünün bunun altında döşendiği
rivayet edilir. Söz konusu ev ‘Hakiki Kalp’tir. Su üstünde zuhuru hayvanî ruh
seması ile beden arzında nutfeyle alakalı oluşundandır. Yeryüzünden evvel halk
olunması, kalb-i hakikînin kadîm ve bedenin hadis olduğuna işarettir. Kalbin
davranışlarından bir kısmı nefsanî bir kısmı ise ruhanîdir. Kalbin su yüzeyinde
beyaz köpük olarak tanımlanması cevherinin saf olduğuna ve yeryüzünün onun
altında döşenmiş olduğuna işarettir. Beden, hakiki kalbin tesiri ile
vücutlaşır, cisimleşir. Beden ve organları kalbe tabi olarak oluşur ve gelişir.
Böylece ruhun beden ile alakası kurulmuş olur. Kalp, ceninde hareket eden
organların ilkidir ve sükûn bulan azaların en sonuncusudur.” (3.96) Beyaz köpük
olan hakiki kalbin saf hali ruh ve cisimleşmiş hali ise bedendir. DNA için maddeye
ne zaman, nasıl ve ne yapacağını bildirerek hükmeden program denir. Kalp de, DNA
dahil, tüm yaradılışa hükmeder. Maddenin analiziyle inancı kanıtlayıp ilme,
bilinmek isteyene, yücelmek, bilerek imanın gereğidir.
DNA maddeye hükmeder. Ana rahminde
yumurtanın döllenmesinden 25 gün sonra kalp, 32 gün sonra el ve kollar, 36 gün
sonra omurga, 52 günde retina-burun-parmaklar oluşur. Büyüme bu hızda 9 ay
devam etseydi bebek 1,5 ton olurdu. Doğumda 90.000 km damar oluşur. Bebeğin
oluşumunun matematiksel modelini anlamak mümkün değildir.
(*)
İnsanlar için vaz olunan ilk mescit,
sadr-ı manevî Mekke'sinde bulunan kalb-i hakikîdir. İşbu sadr-ı manevînin
makamı, nefisten daha şereflidir ve kalb-i hakikîye müteveccih olan kuvvanın
izdiham ettiği mevzidir, kuvvetlerin toplandığı yerdir. O beyt, kendisinden
bütün vücudun feyz ve hayat ve kuvvet alması dolayısıyla ilâhi bir bereket
sahibidir. Zira azalarda bulunan bütün kuvvetler evvelâ hep o beytten azalara
sirayet eyler. Ve o beyt âlemlere sebeb-i hidâyetdir. O sebeple hidâyete,
vuslata, doğru yola girilen bir nurdur. (2.96)
O beytte âyat ve beyyinat yâni ulum
ve maârif, hüküm ve hakayık vardır. O Ayetlerden biri de İbrahim makamı, yani
Ruhu ibrahim'in ayağı yeri, yâni Ruh Nurunun kalbe ittisal mahalli olan akıl
vardır. Cehalet karargâhlarında hayrette kalanlardan her kim o beyte girerse, sıfatı
ve kuvvayı nefsaniye yırtıcılarının helak etmesinden kurtulur, emin olur. Bu beytin
ziyaret ve tavaf olunması, insanlara farz kılınmıştır. (2.97) Cismanî şehvetlerle
ihticab ve nefsanî lezzetlerle iştigal sebebiyle nefislerinin, beden ve bedenin
terkip ve mizacından ibaret olduğunu zannederek, kuddus cevher ve fıtrat-ı
nurdan gafil oldular. (59.19)
Somut
cisim denizi ile soyut ruh denizi indirilmiştir. Bu iki deniz insan vücudunda buluşur.
Aralarında, ne hayatın cevherinin, canlılığının letafetinde ne de madde
cesedinin kesafetinde olan ve berzah diye adlandırılan, hayvani nefis canlılığı
vardır. Denizlerin arasında, berzahta ne latif ne de kesif denebilen, nefsanî
canlılık bulunur. Nefis her ikisinden de dengeli yararlanır, ne madde denizi ne
de mana denizi nefis üzerinde tam hâkimiyet kurar. Diğer bir deyişle, ne ruh
bedeni latif, ne de beden ruhu kesif, yapabilir. (55.19)
Yer ve göğün halk edilmesi Hakk’ın mevcudat ile
gizlenmesidir. Arş, su üzerinde, ilim ve akıl öncesi haldir, mevcudat ile gizlenen
Hak, yaradılışa hükmeden kalp ile açığa çıkar. Celalî nazar edilen ilk cevher, hayâsından,
saygısından kısmen su ve kısmen ateşe, bugünkü deyimle ilim yüklü ‘plazma’ya,
dönüşmüştür. Sema,
latif cevherden, arz da kesif cevherden oluşur. Dünyada oluşan
ilk ev Mekke’deki Kâbe, Hakiki Kalptir. Hakiki kalp, ilim ve hikmet yüklüdür, kalbe
yönelmiş olan kuvvetlerin toplandığı yerdir. Hakkın arşının, müminin kalbinin, kadîm
olması ilk oluşundandır ve beden hadistir, sonra oluşmuştur. Beden, hakiki
kalbin tesiri ile vücutlaşır, cisimleşir. Beden ve bedenin organları kalbe tabi
olarak oluşur. Organların kuvvetleri kalpten geçer. Kâbe,
kalp, vuslata götüren nurdur, Hz. İbrahim’in ayak izi yani akıl oradadır, tavaf
edilmelidir. Kalp, ilim yüklü ve sürekli iletişim ve etkileşim içindeki kuvvetlere
akıl ile hükmeder. Aklını kullanmayana hizmet eden kuvvet olamaz.
Umarım
aklımızı kullanıp, kalbi tavaf ederek, ilim ve hikmetin kaynağına ulaşabiliriz.