24 Şubat 2017 Cuma

Vücudun Hakikati


            Vücudun Hakikati

            Her canlı kendine özgü özellikleriyle özeldir, tekdir. Enerji ve madde ise genel ve geniş kapsamlıdır. Canlı yapılar tek hücreden, çok hücreye karmaşıklaşır. Enerji biri ötekinden on bin kat fazla ısı taşıyabilen fotonlar halinde, ışınım içinde ve ışık hızında yayılır. Gözümüzün algıladığı en düşük enerjili fotondur. Canlılara canlılık veren de enerjidir tek fark taşınan bilgi ve özelliktir. Enerji yeterince kütle kazanırsa madde, bilgi yüklenirse canlı olur. Canlılığın en küçük birimi veya temeli olarak hücre, DNA, hatta RNA proteinleri ele alınabilir. Ele alınan en küçük birimler incelenirken bilinen bilgi veya özelliklere ek olarak henüz bilinmeyen ‘potansiyel’ güçler de dikkate alınmalıdır. Kendisine var denilen her ‘şey’in bir de potansiyeli, fıtratı, yaradılışı, doğası vardır. Koşullar değişince var olanın dönüşeceği yeni bir hali de düşünülmelidir. Proteinlerde RNA, RNA da ise DNA oluşturma potansiyeli vardır.

            Maddenin katı, sıvı, gaz ve plazma hallerine dönüşü, devinimi doğasında, fıtratındadır. Güneş sistemindeki toplam kütlenin yüzde 99,8’i güneşin çekirdeğindedir. Bu kütle, uzay-zamanı öyle büker ki oluşan basınç hidrojeni helyuma çevirir ve enerji açığa çıkar. Bu enerji ise sıcaklığı 7 milyon dereceyi bulan plazma katmanını oluşturur. Plazma katmanında enerji kütleye dönüşerek soğur, ısı üst kısımda 200 bin dereceye düşer. Madde ve enerjinin halden hale geçişinin nedeni yoktur. Aynasal yansımayla çok görünen protonun zerreleri bazı alanlar içinde etkileşir, gölgeleşir, kütle oluşur. Foton elektrik yüklü plazmada etkileşimle enerji kaybeder. Çekirdekte oluşan sıcak gama ışınları, X ışınlarına, enerji de kütleye dönüşür. Önemli olan, bu katmanda enerjinin, elektrik yüklü kütleye yani elektrona ve hidrojen atomuna dönüşerek soğumasıdır. Enerji ışınımı bir anlamda gurup eder, hapsolur, gölgeleşir, kütleye dönüşür. Bir sonraki ‘gürleyen gaz katmanında’ ise, X ışınları, ‘görünür ışığa’ dönüşür ve sıcaklık 5 bin dereceye düşer. Öldürücü gama ışınları, en az on bin kat daha düşük enerjili görünür ışık fotonları halinde güneşi terk eder. Güneşin katmanlarından ve elektromanyetik alanlarından milyonlarca yılda kurtulan görünür ışık fotonları dünyaya 8 dakikada ulaşır.  

            Yokluk, gizlenip sırlanarak, sır tutarak, izafî vücut bariz, apaçık olmuştur. Yokluk boşluk değildir, yoklukta eşyanın ilmi vardır, ilim ışık olarak görünür hale geçer. Kuantum mekaniğinde de yoktan var olan her parçacığın bir özelliği vardır. Nur, hariçte zahir olan vücuttan ibarettir. Vücut nurdan, ışıktan oluşur, ışır. Eşya ve görünen vücutlar, ezeldeki ilimlerinin açığa çıkmış halidir. Her vücut bir ilimle görünür olmuş; vücut, ilmin, infonun, bilginin görünür halidir. Her şey hak ile zahir olmuş, görünmüştür.  İlmin görünür haline ‘gölgenin uzatılması’ denir. Gölge uzatılmayabilirdi. Gölge, vücudun hazinesi olan ademde, yoklukta sabit kalabilirdi. Yokluk, her şeyin batındaki vücut hakikatinin sabit bulunduğu ‘levhi mahfuzdur’, sırf yokluk değildir. Hakkın batındaki ilim hazinesinde vücudu olmayan bir şey asla zahire çıkamaz ve vücut bulamaz. Zahir de, bâtın da Hakk’ındır. O her şey'i bilicidir. Her şeyin bilgisi yoklukta iken, yokluğun ayna gibi sır tutmasıyla, önce enerjiye ve ışığa sonra eşyaya dönüşerek görünür hale gelir. Eşyanın aslı ve esası, görünen maddenin hakikati, Hakkın gölgesidir. Nasıl ki gölge güneşin varlığına delildir, madde de Hakk’ın varlığına delildir. Bilinmelidir ki eşyanın mahiyeti ve görünenin hakikati, hakkın gölgesi ve mutlak vücudun sıfatının işaretidir. Kütlenin, görünen enerji olan ışığın hakikati, Hakk’ın ilmi, görüntüsü ve gölgesidir.

            Kütlenin hakikati bilinirse, kütlenin görünen ışık enerjisi olduğu idrak edilir. Mutlak vücudun ortaya çıkmış, görünür olmuş sıfatıdır. Her cisim ışır, ışık saçar, ışınım halindedir, hakikatini görünür kılar, enerji yayar. Akıl güneşi, vücut gölgesine delil, şahit kılındı. Akıl delili, gölgenin hakikatinin vücuttan farklı bir şey olduğunu doğrular, kanıtlar. Akıl güneşi delalet etmezse, gölgenin vücudu ile hakikati arasında ayrılık olmazsa, vücut kendiliğinden var olmuş olur. Vücudun, ilminden ayrı ve gayrı bir ismi, cismi ve resmi olamaz ama farklılığa yalnız akıl şahitlik eder. Gölgenin vücudu olmazsa hiçbir şey olamaz, eşya mevcut olamaz. Gölgenin vücuttan gayri bir şeyi, yani hakikati, olduğuna ancak akıl şahit olur. (25.45)

            Akıl ile bilinir enerjinin halden hale geçtiği, ilk halinde bile çeşitli özelliklerin olduğu. Büyük patlamadan itibaren ortaya çıkan plazma ve parçacıkların ısı ve ışık, nur saçtığı bilinir. Nasıl olduğu bilinmez ama enerjinin maddeye dönüşüp her şeyin bundan oluştuğu iyi bilinir. Yukarıdaki makalelerde de çok üzerinde durulduğu gibi eşya, ilmin görünür hali yani uygulamasıdır. Özelliği olan maddeden canlıların halk edilmesi ikinci ve insanın inşa edilmesi ise üçüncü aşama olarak kabul edilebilir. “Allah, yerlerin ve göklerin nurudur” (73.9; 24.35).

            Sonra gölgeyi ifna ederek, ortadan kaldırarak, elde tutabiliriz. Her an mevcut olan herhangi bir fani ‘şey’in fena bulması evveline, oluşuna nispetle kolaydır. Ele alınan her şey her an başka bir mazharda zahir olur. Tutuşun ve yok, ifna edişin o şeyi tamamen ortadan kaldırmak olmadığına, o şeyin suret ve hakikatini ezelde ve ebeden kaydeden akıl şahitlik eder. Akıl Hakk’ın elidir. Tutuş ve ifna o şeyin değişime uğramasıdır, tamamen yok olması değildir. Yok, ifna ediş mevcut olanın bir önceki halini, hakkın eli veya pençesinden ibaret bulunan, akılda bulundurmaktan men etmek ve yeni haliyle kaydetmektir. (25.46)

            Nefsin zulmet gecesi insanlara libas, elbise kılınmıştır. Bu zulmet sizi istila ederek Hakk’ın zat, sıfat ve gölgesinin müşahedesinde sizi setir eder, örter. Hayat ve dünyada gaflet uykusunda uyutur. Hadisi şerif: “Bütün insanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar.” Uykudayken “Daimî hakiki hayattan” gafil kalırsınız. Kalpleriniz, ilim, ruh nuruyla hayat bulunca, his uykusundan sonra, kutsal âlem fezasında dağılıp yaşarsınız. (25.47) Ruhani güçler âlemine, sizi temizleyen pak ilim suyunu indirdik. (25.48, 49) O ilim suyu, hakikatleri, asıl vatanları, unutulmuş olan ahitleri ve aslın güzelliğinin hatırlanması için indirilmiştir. (25.50)

            İnsanın beden ve ruh, madde ve manadan oluştuğu aklın anlayabileceği bir şeydir. İnsanın vücut ve hakikatinin faklı şeyler olduğu kesindir. Hakkın batındaki ilim hazinesinde vücudu olmayan bir şey asla zahire çıkamaz ve vücut bulamaz olduğu için insanın hakikati de levh-i mahfuzda yer alır. İnsanın inşa edilmesi son aşama olduğu için de, evrenin insan için halk edildiği düşünülür. Her cisim gibi insan vücudu da ışık saçar, ışır, ışınım içindedir, bu ışığın hakikati de Hakkın gölgesidir.

            İnsan olarak kendimizi böylece idrak etmek umarım bize de nasip olur.

13 Şubat 2017 Pazartesi

Seyirde Sabır


            Seyirde Sabır                                                                                     EÖ11022017

            Yaşamak, başlangıcı ve sonu olan bir yolculuk, seyir ve seyirciliktir. Her canlı gibi insan da yolculuğunu, verilenler ve yolda elde edilenlerle tamamlama durumunda. Çok şeyin elimizde olmadığı bilinse de seyri gözden geçirmek yararlıdır. Her verilen şey bir beklentiyi de birlikte getirir. Örneğin, verilen akıl onun insan gibi kullanılmasını, verilen şekil ve vücut, insanî sıfatları ve hareketleri gerektirir. Verilenlerin tümünün gelişim potansiyeli vardır. Potansiyele uygun geliştirmek, verilenlere karşılık olarak, beklenenler arasında olabilir. Verilen bir yeteneği geliştirmemek yeteneği ziyan etmek olur. Akıl ile bilince ulaşılmalıdır. Ziyan edilen yetenekler, örneğin bilinçsizlik, insanın kendini sınırlamasıdır. Dar alanda hareket etmek zorluk yaratıyorsa, hareketlerini kısıtlayan insanın kendisi olur.

            İnsan davranışlarının, genetik ve çevre koşulları açısından incelenmesi, kararlı bir çalışmayla birlikte, verilmiş bir yeteneği de ön plana çıkarır. Bir çobanın resim yeteneği Allah vergisidir. Ressam kişilik, iyi resim yapma sıfat ve fiilleriyle açığa çıkar. İnsanın zatı, kişiliği, bilinci sıfat ve hareketleriyle bilinir. Mevcudiyet, var oluş, önce vücut bulma, bedensel var oluş ile tanınır. Çocuk doğmadan kimlik verilmez. Gelecek, verilen vücutta büyük ölçüde gizlidir, vücudun gelişim potansiyeli zamanla açığa çıkar. Her insan jokey olamaz. İyi ata binmek de farklı bir yetenektir, sıfattır. Doğuştan gelenler, yaradılışta verilenler, potansiyelden geliştirilenler ve çevreden alınanlar ile her insan bir evrendir aslında. İnsan, her zerre ile etkileşim içinde hareket ettiği, ışık yaydığı, ışınım olduğu için tam bir bütündür.

            İlk bilimsel çalışmalar gözleme dayanır. Doğada gözlenen şeyler genellikle harekettir. Gözlem yapılarak elde edilen bilgilerden davranış kalıpları çıkarılabilir. Hareketlerin analizi hızlı veya yavaş, iyi veya kötü, yanlış veya doğru gibi sıfatlarla sonuçlanır. İlk bilimsel gözlemler, Dünyayı Güneş sisteminin, Güneş sistemini Evrenin merkezine koymuştu. Böyle olmadığı yeni anlaşıldı. Son bulgular ise her insan bilincinin bir Evren olduğu yönünde. Bu nedenle, aynı anda çok sayıda, kuramsal kurgu, bilimsel olarak kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Yaşamın normal akışına “Seyr-i sülûk” kavramı da eklenebilir. Allah’tan gelinip Allah’a gidiş yolculuğu da yaşamın, belki de en önemli, bir parçasıdır. İnsan, beyin, beden ve bilinç ise ve bunlar ayrı değil bir bütün olarak ele alınırsa, herkesin bir âlem olduğu açıkça görülebilir.

            İnsanın, kişilik, sıfat ve davranışları üzerindeki bilimsel çalışmalar herhangi bir kuramın ne doğru ne de yanlışlığını kanıtlar. Kesin ve belirli bir sonuç değil, yer, zaman veya koşullara uygun sonuçların tümü geçerli olabilir. Tıp alanında artık “Hastalık değil hasta vardır ve her hasta farklıdır, tedavi hastaya göre olmalıdır” kavramı söz konusudur. Bireysel açıdan bireysel ilişkiler “Çoklu evren” kavramını andırabilir. Davranış kalıpları, ahlak kuralları ve ilahî kanunların tümü dikkate alınırsa neyin, ne zaman, ne kadar doğru olduğu düşünülebilir ama yanılma payı çok yüksek olur. Çoklu evren kavramı düşünülürse, tokuşturulan yumurtalar gibi, karşılaşan bireylerden hangisinin kırılıp hangisinin ayakta kalacağı önceden planlanan bir şey olamaz. Soğuyunca büyüklüğü anlaşılan kesik yaraları gibi sonradan, yanlışlık idrak edilince yaşanan kırılmalar dikkate alınırsa, sosyal ilişkilerde bireysel çatışmaların deneyimleşmesi kaçınılmazdır. Bireysel, rahimî olan yalnız görünüm, rahmanî varlık değil.

             Kişisel davranış, sosyal ilişki ve iletişimde, belirli bir düzeydeki tansiyon, gerilim ve çatışma normaldir. Her şeyin fazlası fazladır, tansiyonun da düşüğü ve yükseği vardır. Üstelik sohbetin muhabbete dönüşmesi beklenen gruplarda teslimiyet kavramı ön plana çıkar. Benlik ve bencilliğin ortadan kaldırılmasına çalışılan durumlarda kırılganlığın olmadığı var sayılabilir. Kalp aynı kalptir, aynı kalbi paylaşanlar kaynaşmış olacağından diğer kalbi kırma endişesi yaşamayabilir. Âdem, resulün nurundan yaratılmış, âlem onunla müzeyyen kılınmış, değerlenmiştir. Âlem böylece ziynetleşmiş ve âlem bir meziyet kazanmıştır. Böyle bir ziynetin kadrini bilme meziyetini kazanmak insanı olgunlaştırabilir, görüntünün sahibini idrak eder.

            Benlik ve bencilliğin, farklı kişi ve kişiliğin olmadığı, muhabbet içinde kaynaşıp bir ve tek olma ayrıcalığını yaşamak da bir meziyet olabilir. Görmeyi sağlayan göz ile fotondur ama görünen evren boyutlarındaki ışınımdır. Böyle bir seyir sürecinde yaşanacak sabır ve idrak ile tüm benler biz olabilir. Görünenin, görenin görüntüsü olduğu idrak edilebilir. Görme fiilinin ardından tetiklenen basiretli görüş insanı aydınlatır. Görme fiili sonunda aydınlık içinde oluş değil, insanı aydınlatan varlığın tümünün idrakidir. İnsanın ışıması, ışık saçması, ışınım içinde oluşu gözünün görmesiyle değil tüme ilişkin idrakin gerçekleşmesiyle mümkündür. Böyle nur ile nurlanan insan insanlığı aydınlatır. İnsanlığın, diğer cemadat ve nebatattan farklı meziyetlerle ayrıcalık, üstünlük kazanması gibi; nur ile nurlanan insanın da nurun nuruna, kemale ermesi düşünülebilir. Kitapta farklı sabır çeşitlerinden söz edilir. İlk sabır Allah rızası için sabretmektir. Kulun Allah’ta kul olduğu idrak edilince, Allah’tan, Allah’ta, Allah’la, Allah’a sabır çeşitleri sayılabilir. (2.153; 16.127) Sabretmek çok zor olabilir, bu nedenle sabrın da sonu gelebilir.

            Var olan varlık âlemdir ama birey görünür. Varoluşun bir amacı vardır. Âlemin amacı hayat, hayatın amacı insan, insan inşa edilmesinin amacı da var olanın idraki olabilir.  Bilinç ile bireyselden evrensele, görünenden görene ve rahimden rahmana yüceliş gerçekleşebilir. Sabır, farklı meziyetler kazandıran da bir meziyettir. Belki de azmederek, çalışarak ve sabrederek kazanılmayacak meziyet yoktur.

            Umarım yeterince sabırlı olabiliriz.

 

4 Şubat 2017 Cumartesi

Hakikat Güneşinin Doğuşu


            Hakikat Güneşinin Doğuşu                                                              04022017

            Herkes hakikati bilmek ister, sorun hakikatin ne olduğudur. Kutsal mesajlar hakikati açıklamaya çalışır. Din, hakikate götürür; bilim gerçeğin peşindedir. Işık veya foton, din ile bilim arasındaki ‘ara yüz’ olabilir. Fotonun hakikatini ve gerçeklerini anlamak iki alanda da yardım edebilir. Bir tarafta ‘parıltı, parlaklık, ışık, aydınlık’ olarak ifade edilen ‘nur’ kavramı üzerinde durulur. Bilim alanında ise ışık ve enerji, ‘nasıl oluyor bilinmiyor ama bir şekilde enerji dalgası, ışıma, ışınım yoğunlaşıyor, kütle kazanıp madde oluşturuyor’ denilerek, incelenir. Bu konu da, kutsal mesaj ve onun delili, kanıtı, misal âlemindeki bir örneği olarak ele alınabilir. Mesajlar genellikle aklı zorlar, aynı durum bilim alanında da vardır. Her ikisi için de ‘aklı zorluyor ama doğru’ denip tolerans gösterilebilir.

            “Sıcak Büyük Patlama Modeline göre önce evrenin ısısı sonsuzdur. Genişleme nedeniyle evrenin boyutları ikiye katlanırsa sıcaklık yarıya düşer. (‘Sonsuzun yarısı kaçtır’ demeyin.) Sıcaklık aslında parçacıkların ortalama enerji veya hızının ölçütüdür. İlk anlarda parçacıklar hız ve enerjileri çok yüksek olduğu için, nükleer veya elektromanyetik kuvvetlerle birbirlerine çekilemedi. Parçacıklar soğudukça kümelenme başladı. Patlamadan üç dakika sonra madde ve ışınım eşleşti. Patlamadan 300.000 yıl sonra ise, elektronlar çekirdeklere bağlandıkça, madde ve ışınım eşleşmesi bozuldu. Evren, kozmik ardalan ışımasına geçirgen hale gelir. Yani ışınım, evrenin ilk 300.000 yıl boyunca her ne kadar genişledi ise o genişliğin dışına çıkabilir oldu. Bir milyar yıl sonra, ilk galaksiler ve yıldızlar, aralarındaki boşluk, uzay boşluğu ile birlikte, oluştu.” (1) Rahmanî ışınım, rahimî parçacıklarla görünür oldu!

            Foton ilk defa 1926 yılında adlandırıldı. Fotonun bir ışık dalgasında mümkün olan en küçük enerji parçası olduğu ve ‘kuanta’ adı verilen enerji paketlerinden oluştuğu anlaşıldı. Önce ışığın dalga özelliği üzerinde duruldu, parçacık özelliği ihmal edildi. Einstein, fotoelektrik olayını gün yüzüne çıkarınca parçacık özelliği de incelendi. Foton ne dalgadır ne de parçacık, aynı anda her ikisi birden, hem dalga hem de parçacık ve kararlıdır, hep öyle. Bilardo topları parçacık, denizler dalga olarak hareket eder. Fotonlar sürekli olarak hem parçacık hem de dalga olarak hareket eder. Bir foton ışık hızında sabit bir hızla hareket eder, durağan halde foton bulunmaz, kütlesi ve elektrik yükü yoktur, enerji taşır. Her atomda, elektronla proton arasında, sürekli foton alış verişi vardır. Foton, “Tümüyle neredeyse, ‘nothing’, hiçin, hiçbir şeyin özetidir.” (2) Hızı sabit, zaman ile ilişkisi görecelidir. Sanki varlığın yokluk ile sınırı!

             “Fotonu, göz ışık olarak algılar, göz reseptörlerini, foton (deryada damla gibi) etkiler. Işığın tayfı, elektromanyetik spektrum (EMS), incelendiğinde, insan gözünün algılayabildiği tek radyasyon tipi olan ‘görünür ışığın’, tayfın ince bir aralık bandında olduğu anlaşılır. EMS, dalga boylarına göre atomaltı değerlerden başlayıp ( Gama ışını, X-ışını gibi) binlerce kilometre uzunlukta olabilecek radyo dalgalarına kadar birçok farklı radyasyon tipini içerir. EMS, teoride sonsuz ve sürekli olsa da, kısa dalga boyu (yüksek frekans) ucunun limitinin Planck uzunluğuna, (3) uzun dalga boyu (alçak frekans) ucunun limitinin ise evrenin tümünün fiziksel büyüklüğüne eşittir.” (4) Bilimsel olmasa, ‘hiçliğin özeti’ için ‘evrenin tümünün fiziksel büyüklüğüne eşit’ demek aklı çok zorlardı, akıllıca denemezdi.

            Işınım evrenin ilk hali, temelidir, her şey ışınımdan oluşmuştur. Işınımın, her yerde ve her zaman, sonsuz ve sürekli oluşu açıkça bilinmekte ve görülmektedir. Işınımın dalga hali, dalga boyları ölçülerek bulunur ve bilinir, parçacık hali ise ‘kuanta’lardan oluşan fotonlar halinde görülür. Fotonun parıltı halinde resmi çekilebilir, belirli uzaklıktan görülebilir ama içine girilirse bir şey görülmez, içinde görülecek, bulunacak bir şey yoktur. Fotonun “Uzun dalga boyu ucunun limitinin evrenin tümünün fiziksel büyüklüğüne eşit olduğu” bilim insanlarının düşüncesidir. Bu düşünceyi anlamak zor olsa da, hem anlamak hem de evreni idrak etmek, hakikatini bulmak zorundayız. Dalga boyunun ucunun limiti, bir noktadan en uzak diğer bir noktaya, evrenin merkezine, çapının veya çemberinin bir noktasına değil ‘evrenin tümünün fiziksel büyüklüğüne’ eşittir. Bu ışıma, yayılım, ışınım, açılım evrendeki her zerreden her zerreye aynı anda ve süreklidir. Ancak bu durumda “Evrendeki her zerre bir diğeriyle sürekli etkileşim içindedir” kavramı anlaşılabilir. Fotonun gerçeklerini, “Bir ışık dalgasında mümkün olan en küçük enerji parçasıdır”, “Hiçbir şeyin özetidir”, “Kütlesi ve elektrik yükü yoktur”, “Hızı vardır, süreklidir, hareketi ışık hızındadır”, “Hem dalga hem de parçacık halini” tam olarak idrak etmek her düşünen akıl için mümkün olmayabilir.

            Foton,“Allah’ın her an, her yerde, hazır ve nazır, gören ve görünen, oluşuna” delil sayılabilir. “Allah, yer ve göklerin nurudur. Nur, Allah’ın zatıyla zahirdir, görünür hale gelir ve görünür, eşya da nur ile zahir olur, görünür hale gelir ve görünür. Nur, zuhurunun, ortaya çıkışının, şiddetinden ve eşyanın kendisiyle zahir olması dolayısıyla mutlaktır ve ilahi isimlerden birisidir. Zuhurunun şiddetinden gizlidir, (ışığın kaynağı görünür kendisi görünmez). Mevcut olan her şey onunla mevcut olmuştur. Cisimler âlemi, ilahî nurun gurup ettiği, tesettüre girdiği yerdir, nurun örtülü halidir. İnsanın kemale ermiş, olgunlaşmış halinde bu nur parlar, yaradılışa uygun olarak parlayan bu nur ise diğerlerini aydınlatır. Parlayarak aydınlatan nur ile ortaya çıkan aydınlanışa, nurun nuru, Batı’dan doğan Hakikat Güneşi denebilir. Cahil kişi, cisimlerin altında kalmış, cisimler âlemi dalgasının örttüğü kişidir, altından elini çıkarsa elini göremez, basiretinin körlüğünden hiçbir şey göremez.” (24.35) “Güneş ışığını gören güneşi görür. Allah’ın ilmi, nuru görünüyorsa bilinen, görünen Allah’tır!” (39.22) “Hareketi anlayamayan, zamanı da anlayamaz.” (10.45)

            ‘Aydınlanma Çağı’ denilen dönemde ışık ve foton bilinmiyordu. O çağda aydınlanan bilim insanları manevî anlamda aydınlanmışlardı. Delil olarak ışığın gerçekleriyle tanışınca aydınlanmanın hakikati anlaşılmıştır. Hep önce mana, sonra maddede olur, manada olanlar maddede kanıtlanır. Kur’an ilmi Furkan olarak uygulandıysa, bilim ilerledikçe, kanıtlanacaktır. Hakikat güneşi, bir şekilde, gurup ederek maddeyi oluşturdu ise maddeden yani Batı’dan, çağımızda olduğu gibi, kanıtlar ile doğacaktır. İnsanlar da Dünyanın değil Hakk’ın Hakikatinin Güneşi ile aydınlanacaktır. Her uygulama bir ilmin, enerjinin olduğuna kanıttır.

            “Her şey Allah’ın varlığına, birliğine ve tekliğine ayettir, delildir” diyen Kur’an ayetinden sonra, ayet denildiğinde yalnız bir kitap metni aklına gelen kişi de incelemeye değer. Görünen, görenin görüntüsüdür. İncelenecek kişinin kişiliği ve hakikati tartışılamaz. Evren ile içindeki ayetler okunmalı, içerdikleri mesajlar alınmalı, hakikat, Hakkın hakikati anlaşılmalı ve idrak edilerek gerçek aydınlanış gerçekleşmelidir. Umarım aydınlanabiliriz.

(1)     Stephen Hawking, “Zamanın Resimli Kısa Tarihi”, Alfa Basım, 2012, sayfa 156.

(2)     Web sayfası “http://www.kuark.org/2012/08/foton

(3)    Planck uzunluğu, bir proton çapının 10−20 katıdır ve bu değer oldukça küçüktür.

(4)    Web sayfası “https://tr.wikipedia.org/wiki/ışık