24 Kasım 2014 Pazartesi

İnsan Kendini Gerçekleştirmeli


            İnsan Kendini Gerçekleştirmelidir
Kitabı okumak için lütfen tıklayınız

            İnsan suresi insanı ve amacını anlatır.

            İnsanın hayatında, henüz insanlar arasında yer almadığı devirler, dönemler vardır. İnsanın nefsine uyduğu, maddi çıkarları peşinde koştuğu, henüz manevi ve ruhani değerlere önem vermediği bir çağı olur. Gayb âleminde olan veya şahadet âleminde bulunanlar henüz yetişme ve gelişme döneminde olanları insan olarak görmedikleri için aralarında yer vermeyebilirler.

            Biz o insanı deliller ile hak yoluna hidayet ettik, yönelttik. İnsani duygular ile donatıp uygun koşullarda en uygun davranışlarda bulunması için gereken bilgi, beceri ve nimetleri verdik. İnsanlardan bir kısmı nimetler sayesinde nimetleri verene kavuşmak isteyip şükretti ve yönelttiğimiz yönde ilerledi. Diğerleri sadece nimetleri aldı ve onları gördü ama nimetleri vereni aramadı, kavuşmak istemedi. Biz hepsini görsel ve akılcı delillerle doğru yola yönelttik. Kimseyi kayırmadık, kimseye ayrımcılık yapmadık, hepsine eşit mesafede kalıp eşit davrandık. Biz nimetlerle hicaplaşan, perdelenen mahcuplara, nimetleri görünce vereni düşünmeyenlere, düşünüp unutanlara hak ettiklerini verdik. Fıtratlarındaki gerçek amaçlarından uzaklaştıracak “mahrumiyet ateşlerini” ve sevdiklerine daha da bağlanmalarını sağlayan “cisimlere eğilim ve muhabbet zincirlerini”, muratlarını talep etmekte “hareketlerini kısıtlayıcı bukağılarını” ve “doğal haklarını men edici ateşleri” hazırlayıp verdik.

            Her şeyin O’ndan gelip O’na gittiğini anlayıp, her fiilin failinin Hak olduğunu idrak edip, efal hicabından kurtulanlar doğru yoldadır. Bu kişilere ebrar denir. Özü sözü doğru, hamiyetli, sadık ve iyi niyetli, Allah’ı seven kişilerdir. Mevsuf olanın Hak olduğunu henüz idrak edemeseler de ayn’i zata yönelmeleri nedeniyle arada, ancak doğru yoldadırlar. Sıfat kâsesinden şarap içenlerin muhabbetinin lezzeti kâfur ile karışıktır. Zat muhabbeti, yakın serinliği, nuriyet beyazlığı ve şevk hararetiyle yanmış kalbe ferahlık veren ve kalbi güçlendiren kâfurun kaynağıdır. Kâfur kalbi serinletir, ferahlık verir ve aklama, temizleme ve arıtma özelliği vardır.

            Kâfur, muhabbetleri sıfata olmayıp aynı zata mahsus olan vahdeti zatiye ehlinden Allah’ın sevdiği kullarının sade ve saf olarak içtikleri kaynaktır. Sevilen kullar kahr, lütuf, arkadaş, sertlik kabalık, bela, şiddet, bolluk, darlık arasını fark etmezler. Onların muhabbetleri zıtlar ve benzerlerin lezzetlerinde, nimetleri anış ve övüşlerinde, rahmet zahmette uzayıp gider. Amma ebrar, rahimi, rahmet edeni, mün'imi, nimet vereni, yedirip içireni, lâtifi sevdikleri için kahhar, müntekım, mübelli, tebliğ eden, isimlerinin tecellisi zama­nında muhabbet ve lezzetleri, hali üzere baki kalmaz. Yedirip içereni sevenler sevdiklerinin kahhar, kahredici de olabileceğini yadırgayabilirler. Kahrı lütuf görebilmek, kahra boyun eğebilmek ve rıza göstermek, yokluk ve yoksulluk ile övünebilmek zor olabilir.  Belki bu tecel­liyi kerih, fena, çirkin, bile görürler.

            İnsan ne olabilecekse olmalıdır. Potansiyelini ortaya çıkarmalı, kendini gerçekleştirmelidir. Y.N. Öztürk, (76.7): “Onlar verdikleri sözü tam bir biçimde yerine getirirler”. O’nu sevenler, kendilerinde yeterince sebep, donanım ve kudret bulursa, yaradılışlarında gizli olan hakikat, bilgi, ilim ve erdemler sayesinde, temizlenme ve arınmayla fiili ihraç etmeye ilişkin verdikleri sözü yerine getirirler. İnsan olarak insanlıktan yaratılmış ve akıl ile donatılmış oldukları için kâmil insan olurlar. (76.1-7)