Yaratıcı ve
Yaratılış
“Hakk’ın delili,
gölgesi olan ilimden ilk halk edilen cevherin, Celalî nazarla taşıp yayılmasından sonra uygulanmış
olarak açığa çıkan ilmi hıfzedici kuvvetlerin izdihamıyla temessül ve tecessüd ettiniz, ilimden başka bir şey olmayacak şekilde, bedenleştiniz.” Diğer bir
deyişle “Önce hiçbir şey yoktu, vakumda, yoklukta var olan ilmin, zuhurunun
şiddetinden görünmeyecek şekilde, ortaya çıkışıyla; bir ‘şey’ var oldu ve ışık,
parıltı, aydınlık, nur oluştu; nurun, fotonun maddeleşmesiyle her şey halk
olundu, canlılık yaratıldı ve insan inşa edildi.”
Akıl,
duyuların yanılgısının toplamından daha çok yanılır. Her var olanı, ayrı birer
varlıkmış gibi algılar. Geçmişte, “Sadece sen varsın” diyen, kadim bilgelerden,
Mısır Firavunu vardı. Bugün de “Allah, Var Olandır” diyenler vardır. ‘Görünen,
görenin görüntüsüdür’. Akıl, bilgi edinir ilme ulaşır, evrende mükemmel bir
düzenin olduğunu kanıtlar. Bilim, evrende ne olduğunu, olan her şeyin düzenli
olduğunu kanıtlar ama ‘neden ve ne amaçla’ olduğunu sormaz. Evrenin, aslında
ilahî düzen anlamındaki, kaostan, zamanla anlaşıldıkça beşeri denebilecek,
düzene doğru, doğal yasalara uygun olarak, açılım gösterdiğini akıl idrak eder.
Oysa “Entropi, düzensizlik, artmaktadır, öyleyse öncesi mükemmelliktir” diyen
de, uzay zaman ‘birleşik alan’ oluşturur ve ‘bağımsız değişken olarak zaman
yoktur’ diyen de akıldır.
Atılmış
pamuk veya yün halinde uzay zamanda yüzerken, süpernova kalıntısı toz ve gaz
bulutu; nasıl olduğu pek bilinmeyen bir şekilde, ‘güçlü kuvvet’ kazanarak
hareket eder. Kuvvet, ölçülebilen bir bilgi, düzen veya özelliktir, böylece,
toz ve gaz bulutuna ilimden yeni bilgi yüklenmiş olur. Kuvvetlerin sürekli
iletişim ve etkileşimleriyle uzay-zaman bükülür. Bükülen uzay zamana çevredeki
diğer bükümler düşer. Maddenin katı, sıvı, gaz ve plazma halleri sırasıyla oluşur.
Böylece her mevcut, iradesi olmaksızın vücut bulur, yaşar ve yok olur. Rahman, rahim
olarak görünür. İlim yüklü enerjinin düzenli hareket etmesiyle her şey oluşur.
Böylece, kendi iradesi olmaksızın diriltilen insan, istenirse, yeniden de
diriltilebilir. Kendinin ne olduğunu bilen, idrak edebilen, ‘ölmeden önce ölen’
insan, yeniden ihya edilebilir. “Sonra gölgeyi ifna ederek, ortadan kaldırarak,
elde tutabiliriz. Her an mevcut olan herhangi bir fani ‘şey’in fena bulması
evveline, oluşuna nispetle kolaydır. Ele alınan her şey, her an, başka bir
mazharda zahir olur.” (25.46) “İnsan, anlık idrakle bedeninin yakıcı asar
ateşiyle helak olup atılmış yün veya pamuk gibi toz ve gaz bulutu olabileceğini
idrak etmelidir.” (101.10,11)
Maddi
ve manevi kuvvet alış verişi içindeyiz. Birisinin düşünce gücünden etkilenerek
yeni bir fikir ve düşünce üretiriz, hepsi bilgi işleme fiilidir. İşlemin
öncesi, sırası ve sonrası kuvvete dayanır. Tüm fiiller kalbimizin
kurgusunda, yönetim ve denetimindedir, hepsi bir kalp fonksiyonudur. Genel ve
geniş kapsamlı düşünüldüğünde, aklın sonradan geliştiği de dikkate alındığında,
her şeyin kalbin yönetim ve denetiminde yürüdüğü apaçıktır. İnsan bir şey
düşündüğü zaman beyin hücreleri olan nöronlardaki bir molekül, genellikle
sodyum veya potasyum iyonlarıyla, bir atomu şarj eder, kodlayarak yükler. Yüklü
atom diğer hücreye geçerek kodlanan mesajı iletir. Mesajı hücreler arasında
ileten 5 mili voltluk elektrik yüküdür. Hücreler arası bu elektrik alış verişi,
televizyon yayınları gibi sesli, renkli ve görüntülüdür.
İnsanlığın, uzun sürede, keşifler sonucu yapabildiklerini nöronlar meğer hep
yapıyorlarmış.
Umarım
biz de, ‘var ve özgür olduğumuzu düşünme’ özgürlüğümüzle, “Var olan
yaratılanların, evren eserinin müessirinin, bir ve tek Yaratıcı olduğunu” idrak
edebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder