17 Mayıs 2019 Cuma

Tefekkür ve Tevafuk


            Tefekkür ve Tevafuk

            İnsanların arasındaki farkları tayin eden belirli bir gün vardır. Canların cesetlere ve cesetlerin hayata geri döndükleri gün Sur’a üflenen gündür. Her insan o gün, iman ve ameline göre tebeyyün eder, uyumlu farklılaşışla belli olur, tebayün eder, uyuşmazlıkları belirginleşir, ihtilafları ortaya çıkar, kiminle ne kadar farklı olduğu belirlenir ve tevafuku, düzenlenmiş biçimde birbirine uygun olma halleri, aşikâr olur, ortaya çıkar. (78.17)

 

            Birbirinize karşı düşmanlık etmeyiniz. Düşmanlıklar vücutta akıl etme gücü ve vehim, kuruntu, hayal etme gücü arasında oluşur. Uygunluk ve uyumluluk lezzet veya menfaat içinse bunlardan mahrum kalınca düşmanlık başlar. Tevhitten mahcup olduğu ve nefsini sevdiği için her biri günahından sıyrılmak ister. Bunlar, arası açık insanların ortasında olan cehennemde yanarak çekişirler. (50.28)

            O gün takva sahipleri düşman değildir. Allah’ı bilen, onun ehli olan kişiler, Ehadiyette, Birlik ve beraberlikte yakınlık ve Vahdette eşitlik nedeniyle ruhani kişilik muhabbeti içindedirler. Enbiya, evliya ve şehitlerin muhabbetleri böyledir. İkinci kısım dostluk kalp muhabbeti dostluğudur. Tüm enbiyanın ümmetlerine muhabbeti böyledir. Kendi cüzi iradelerinden vazgeçip duygusal lezzetlerde buluşmaya dayanan nefsanî muhabbettir. Karı kocanın muhabbeti böyledir. Üçüncü kısım muhabbet nefsanî muhabbettir. Dördüncü kısım dostluk akla dayanan muhabbettir. Tüccarın, sanatkârların veya yardım edilen kişinin yardım edene muhabbeti böyledir. Dostluğun nedeni ortadan kalkınca dostluk bozulur. İlim ehli arasında dostluğun üçüncü veya dördüncü tipleri geçerli olabilir. Bütün dostlar, o günde, bazısı bazısına düşmandır. Ancak muttakiler değildir. Muttakiler birbirine düşman olmaz, kat ettikleri mertebelerine galiptirler. Evvelâ günahlarından sonra fuzûlden, lüzumsuz sözlerden sonra ef'alden, sonra sıfattan, sonra da zatlarından sakınmışlar ve uzaklaşmışlardır. Dostlarından soğumalarına sebep olacak bakiyye kalmayıp belki onlardan yalnız hubh, sırf' muhabbet kalmıştır. Ahrette verildikleri nimetlere razı oldukları için Allah'ın kendilerinden razı olmuş olan kullarıdır. (43.67)

            Ey müminler siz, sizden başkalarınızdan, yani mümin olmayanlardan dost ve sırdaş tutmayınız. Bir kimsenin sırdaşı, gizli konuştuğu ve esrarına muttali kıldığı halis ve safi dostudur. Böyle bir dostun bulunması ise ancak sırf Allah rızasında seviştikleri vakit mümkün olur. Nitekim «Sadık olan dostlar, ayrı bedenlerde olan bir nefistir» denilmiştir. Zira halis muhabbet-i hakikîye; vahdetin gölgesi olduğu için, ancak muvahhitler arasında olabilir. Nur ile zulmet nasıl aynı cins olabilir ve ulvî ile süfli ne cihetle tevafuk eder, uyumlu olur? (3.118)

            Ayetler apaçık, anlamları aşikâr. Eşyanın aslı, esası, özü düşünüldüğünde, Hakk’ın ilminden hakkını hakça aldığı için her mevcut ortaya çıkmış, mevcut olmuştur. Her eşyanın bileşenleri içinde ve arasında bir ‘bilgi’ vardır. Bu bilgiler belirli bir düzen içinde dağılır ve yayılır. Örneğin birinci dereceden üç yüz altmışıncı dereceye kadar her derece bir derece artarak çoğalır ve yayılır. Her elin beş parmağı düzenli bir şekilde vardır ama hepsi farklıdır.

            Renkler de en sıcağından en soğuğuna veya dalga boyları en kısasından en uzununa kadar düzenli ve uyumlu bir farklılaşma gösterir. Düzen içinde bir rastgelelilik veya tesadüflük yoktur. Önemli olan düzenin fark edilmesidir. Doğada bir ‘altın oran’ uygulaması vardır. Galaksilerin açılımı ve yerçekimsel güçlerin etkileşimi belirli bir matematiksel formüle dayanır. Eşyayı oluşturan kuvvetler belirli ortamda bilinen koşullarda kesifleşip kütleleşir, bedenleşir.

            İnsan davranışları da uyumlu farklılaşma ve mükemmelliğe götüren başkalaşım ilkelerine bağlıdır. Dostluklar rastgele olamaz. Renk tayfı gibi insan tayfından da söz edilebilir. İlahi ilimle meşgul olanlar bir köşede, dünya geçimiyle ilgilenenler bir köşededir. Pazarcılar pazarlarda felsefe yapmaz ve satmaz. Düşünürler de kendi aralarında pazarcılık yapmaz. Ele aldıkları konuları tefekkür içinde tartışırlarken, yoğunlaşan ilgileri birisi tarafından bozulursa, bu kişi ‘bir iane’ demek için hocayı çatıdan indirene benzer. Sağlam temelin üzerine katlarını çıkmış, çatısını çatmış ve çatısına çıkmış bilgeler, bazı kişilerce aşağı indirilip kendilerine ‘ben çok okudum bu yaptıklarınız yapılmazmış’ denilmektedir.

            Yukarıdaki ayetlerin hepsinde ortak kavram ‘tevafuk’ ele alınmıştır. Bu kavram ‘düzenlenmiş biçimde birbirine uygun olma’ anlamındadır. Gerek eşya gerek canlılar ve gerekse insanlar aynı kavrama tabidir. Ayrıca belirli özelliklere sahip kuvvetlerden oluştuğumuza da dikkat çekilir. Sizin üzerinize gönderilen hıfz edici kuvvetler Hakkın kuvvetleridir. Bu kuvvetler merkezî kontrol altında yerinden yönetilirler, özgürce hareket ederler.” (6.61)

            Umarım tevafuk kavramını tefekkür ederek hakikate ulaşma yolunda ilerleyebiliriz.

Hiç yorum yok: