19 Nisan 2019 Cuma

Zuhurunun Şiddetinden Görünmez

Zuhurunun Şiddetinden Görünmez

            İnsan idrak ettiği için idrak ettiği kadar vardır. Saniyenin dört kere trilyonda biri kadar olan bir zamanda, yokluktan çıkarak, var olup yok olan zerrelerin oluşturduğu evrende yaşıyoruz. Hiçbir şeyin tesadüfen olmayıp bir amaç için var olması nedeniyle, insan bilinci vardır. Evrenin gelişimi zerrelerden bilince gelmiş durumdadır. Düşünen insan beyni incelendiğinde, beyin hücreleri arasındaki haberleşmenin ışınımlarla olması, ilk zerreleri anımsatabilir. İlk ışınım ve son ışınımın şiddeti aynı olabilir. Her iki ışınımın da zuhurunun tespiti, ortaya çıkışının belirlenmesi, şiddetleri nedeniyle, zordur.

            “Siz, Hakk’ın, ‘hıfz edicilerinden’, ‘ilim yüklenebilen kuvvetlerinden’ oluştunuz. Siz, bu güç ve kuvvetlerin cisimlenmiş, şekil ve suret kazanmış, cisimleşmiş halisiniz.” (6.61) Ayetlerde de belirtildiği ve bilimsel olarak da kanıtlandığı gibi, güçlü itim ve çekim kuvvetiyle donatılmış zerrelerin toplanmasıyla bedenleşmiş bulunuyoruz. İten, çeken ve birbirlerini algılayan bu kuvvetlerin birer bilimsel özellik sahibi olduğu açıktır. Belirli elektromanyetik kuvvet özelliği taşıdıkları bilinir. Kuvvetlerin bu bilimsel özelliklerinden başka bir şeyi de yoktur. Zerreler ile bilimsel özellikleri veya bilgilerinin aynı olduğu ve ayrılamaz bir bütün oluşturduğu açıktır. Böylece maddesel bilgilerden insanda bilinç oluştuğu kanıtlanmış olur.

            İnsan, büyüme, gelişme ve olgunlaşma sürecinde, kendini bilmeye çalışır. Önce kendini bedensel ve nefsanî güçlerle donatır. Sonra kalbî duygularla dolup taşar. Öğrendikçe bilgi depolayıp bilinç geliştirir. İnsanın, gelişip olgunlaşma sürecinin hangi aşamasında, doğa veya evrenden ayrı ve ayrıcalıklı bir benlik ve bencillik sahibi olduğu bilinemez. Doğal ve evrensel özelliklere sahip olup, benlik ve bencillik geliştirmesi şaşırtıcıdır. Çevresinden aldıklarını iade etmesi durumunda, geriye ne kalacağını düşünmek kendisini de şaşırtabilir. Yokluktan çıkıp var olan zerrelerle oluşanın, varoluşu da sahiplenmesi ilginçtir. Zuhurun şiddetinden sonra, mevtin de azabın da şiddetlisi yaşanır. “Azayı emzirici, besleyici olan her kuvvet beslediği azadan gafil olduğu, idrak ettiklerini hıfz edici hamil sahibi kuvvetlerden her biri, idrak ettiklerini yere bıraktığı, yani her kuvvet,  tahrikini ve istiklâlini bıraktığı zaman, insanları, mevtin şiddetlerinden sarhoş, şaşkın ve baygın görürsün.” (22.2)

            Allah, yerin ve göğün nurudur. Nur, Allah’ın zatıyla zahirdir, görünür hale gelir ve görünür, eşya da nur ile zahir olur ve görünür. Nur, zuhurunun, ortaya çıkışının şiddetinden ve eşyanın kendisiyle zahir olmasından dolayı, mutlaktır ve ilahî isimlerden birisidir. Zuhurunun şiddetinden gizlidir, ışığın kaynağı görünür kendisi görünmez. Mevcut olan her şey onunla mevcut olmuştur. Cisimler âlemi, ilahi nurun gurup ettiği, tesettüre girdiği yerdir, örtülü halidir. İnsanın kemale ermiş, olgunlaşmış halinde bu nur parlar, yaradılışa uygun olarak parlayan bu nur ise diğerlerini aydınlatır. Parlayarak aydınlatan nura, nurun nuru, batıdan doğan hakikat güneşi denebilir. Cahil kişi, cisimlerin altında kalmış, cisimler âlemi dalgasının örttüğü kişidir, basiretsizdir, hiçbir şey göremez.” (24.35) “Biz, vücudumuzla sizi izhar etmekle ve sizin suretlerinizde zahir olmakla sizi halk ve izhar eyledik.” (56.57)

 

            Umarım, biz de bilinçli olarak nuru idrak edebiliriz.
 
Allah’ım, sen ne büyüksün,
Ben diye de görünürsün!

Hiç yorum yok: