İlim ve İnsan Kanıttır
Her
insan, ömrü boyunca, düşündükleri, yaptıkları, ortaya çıkardıklarıyla, aslında
içinde olanları ortaya koyar. Her sanatçının eserlerinin tümü sanatçının
kendisini ortaya koymasıdır. İlim insanları, kendilerini ortaya koyup,
vakfedip, adayıp, içlerinde ne varsa onları ortaya koyar; yeni, güzel ve
yararlı şeyler oluşturur. Özet olarak, her kişi, kişiliğinde bulunanları, her
ne var ise tümünü, işleyen aklını kullanarak, aklının tümünü işleterek, içini dökerek,
elle tutulur gözle görülür eserler yaratır. Herkes de bu eserler ortaya
çıktıktan sonra görür, tutar, işitir, koklar veya tadar. İnsanların yaptıkları
da yoktan var edilişe birer örnektir. Bir ilmi anlatmak, sözlü olarak ortaya
koymak yetmez; uygulamak, uygulayarak daha önce örneği olmayan bir şekilde
meydana çıkarmak ve ortaya çıkanın da yararlı ve güzel olması şarttır. Bu idrak
ile bu evren, Hakkın ilminin aklı faal ile ortaya çıkışıdır. Elif, lam, mim,
Allah’ın ismi azamı olan suret-i Muhammedi’de, ehli olan insanı kâmiline
malum olacağı veçhile, perdelenip örtünen, zata işarettir. Akıl, ilmin
göründüğü, ortaya çıktığı yer, anlaşıldığı mecra, bilindiği alandır. Her kişi,
kişiliğine uygun bir aklın açığa çıktığı bir alan, levha veya ortamdır. Külli
akıl, kaza mahalli, düşünülen alan veya levha-i kazadır, cifr denebilir. Camia,
nefsi külden ibaret bulunan levha-i kaderdir. Cifri camia, olmuş ve olacağı
ihtiva eden, içeren kitap demektir. İlmin tümü Muhammet ile açığa çıkmış
böylece Kitap ona indirilmiştir. (2.1,2)
İnsanın
farklılaşarak belirginleşmiş özelliği ilmi idrak edişidir. Bilgi elde ettikçe
bilgileri birleştirmesi, ilmi dallara ayırarak tümünü kavraması, insanı insan
yapan özelliktir. Aklını kullanarak elde ettiği bu ilmin kaynağını araştırmak
da özelliğinin bir parçasıdır. Elinde veya kontrolünde olanlarla olmayanları
ayırt etmek kaçınılmazdır. İlim ile kendi kişiliğini bulması, kişiliğinde ilmin
yerini ve önemini, ilmin kaynağını bulmasıdır. İnsan, var olan tüm canlıların
en aciz halinden çıkıp gelişini, en derin cehaletten bilgeliğe yücelişini, ilmi
idrak edişini, verilenler olmaksızın, yalnız kendine mal etmesinin mümkün
olmayacağını anlar. Akıl, ilmin deposu olan insanı bilerek, ilmin ve insanın
iki ayrı şey olduğunu ama birinin, diğeri olmaksızın, isminin, cisminin ve
resminin olamayacağını da anlar. İlim ile insan ayrı şeylerdir. Üstelik ilmi
olmadan insandan, insan olmadan da ilimden, söz etmek de zordur. İlmi de yalnız
insan anlar ve uygulayarak ortaya çıkarır. Ruh, beden için ne ise
ilim de insan için odur.
‘İlim ayrı insan
ayrı kavramını ancak akıl kavrayabilir’ gerçeği üzerinde durulmalı. Bu gerçek
bilimseldir. Her şey ilminin deposudur, ‘şeyin’
kütlesi kara deliğe düşse de ‘ilmi’ olay ufkunda kalır ve kaybolmaz. Bu
gerçeklerden hareket ederek şey ile ilmi ayrı ele alınabilir. Şey olarak
‘kütle’ veya o şeyin maddesi düşünülebilir. Maddenin oluşumu önemlidir. Yine
bilimsel bilgi ve bulgulardan, madde, belirli bir parçacığın içinde toplanan
kuvvetlerdir. Kuvvetler de elektriksel, manyetik ve elektromanyetik kuvvetler
olarak özetlenebilir. Evrende her biri bir diğeriyle sürekli etkileşim içindeki
kuvvetlerin toplanmış haline madde denir. Kuvvetler de belirli bilimsel
özelliklerden başka bir şey değildir. Bir elektrik yükü olan veya olmayana, bir
çekim gücüne veya uzay zamanı büküm gücüne ‘kuvvet’ denir. Diğer bir deyişle
kuvvet belirli bir bilimsel özelliktir. İnsan da temelde bu belirli bilimsel
özelliklerden oluşur. Önemli olan insan ne atom yapabilir ne de atomlara hükmedebilir.
Altyapı olarak bunların hepsi insana ‘verilmiştir’. Nasıl ki her ilim
bilgilerden oluşur, insan da bilgi olan kuvvetlerden oluşur. İnsanın ilmi ayrı
ve maddesi ayrı ise maddesinin de ‘bilgi’ olduğu unutulmamalıdır.
“İlmin ayrı bir
varlığının idraki ise Hakkın varlığına delildir. Nasıl ki bir eşyanın gölgesi
varsa gölge güneşin varlığına delildir, aynı kapsamda ilmin varlığı da Hakkın
varlığına delildir. İlim, böylece Hakkın ‘gölgesidir’.” (39.9)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder