Yaradılıştaki
Ev: Hakiki Kalp
Dinî
hikâyeler veya din konusunda hikâye edilen hususlar, genellikle, “Bir Rivayete
Göre” diye anlatılır. Öyleyse, “Rivayet” ne kadar güvenilir? Resulümüz Kuran
ayetlerini açıklamış. Açıklamaları birileri, yakınları, dostları dinlemiş. Bu
ilk ağızdan dinleyenler, anlayabildiklerini, kendi dostlarına anlatmış. Üçüncü
kişilerin, anlayabildiklerini kendi dostlarına, “Resulü doğrudan dinleyenlerin
anlattığına göre” diye anlatması, “Bir rivayete göre” olur. Burada önemli olan
ilk anlatanın Resul olması ve ‘ilk dinleyenin anlayabildiği ve anlatabildiği
kadar’ ifadesiyle anlatılmış olmasıdır. Belki
de en önemli husus, ‘aktarılanın’, gittikçe gerçeğinden uzaklaşıp uzaklaşmadığıdır.
Resulün, “Akla uygun ise kabul edin, yoksa ben öyle dememişimdir!” ikazı olmasa
uzaklaştığı düşünülebilir. Hakikatin
ortaya çıkışında, ‘en son bilimsel bilgi ve bulgularla kıyaslama’ konusunun
önemi büyüktür. Böylece “Hakikat”, bilimsel olarak ‘kanıtlanmış’ olur.
Peygamberler tarafından ortaya konan hususların, düşünen akıllarca
‘kıyaslanarak doğrultulması’ ve hakikate ulaşılması, imanı güçlendirir ve
ariflerle âlimlerin buluşmasını sağlayabilir. Akıl, insana verilen en büyük
nimettir ve kıyas yaparak çalışır. Düşünen akılların buluşması, din ile bilimin
ve imanın bütünleşmesi, işin doğasında vardır. Hitabın akıllı kişilere olması, aklı
başında olmayanın muhatap alınmaması önemlidir. Düşünen akıllı kişiler de aldıkları
mesajı akla uygun ise kabul etmek için doğrusunu aramaya zorlanır.
Bir rivayete göre, bir ayetin açıklanması,
Standart Sıcak Büyük Patlama Kuramına uygundur. Açıklamadaki ‘temel kavramlar’,
akıl ile kıyasla doğrultulursa hakikate ulaşılabilir. Bu ayete göre, “Yerle
göğün yaradılışında, ‘iki mertebe’ içeren ‘su’ üzerinde ‘beyaz bir köpük’
olarak ortaya çıkan ilk ‘ev’ hakiki kalptir ve tüm kuvvetlerin izdiham
ettiği, ilim, hüküm ve hakikatlerin toplandığı mevzidir, yerle gök bu evin
altına döşenmiştir.” (2.96) Ayetin Kâşani teviline göre, ‘iki mertebe’ kavramı;
zamanla kullanılan nefis ve kalp, ruh ve madde, mana ve madde, hatta enerji ve
kütle kavramlarını hatırlatır. Su çok özel bir maddedir, maddenin katı, sıvı,
gaz ve plazma hallerini düşündürür. Kuranda ilmin sembolüdür. Yanıcı Hidrojenin
yakıcı Oksijenle birleşerek söndürücü özellik kazanması aklı zorlar. Su, birçok
özelliği kapsayan bir sıvıdır, henüz evrende ne zaman ve nasıl oluştuğu bilimsel
olarak belirlenmiş değildir. Güneş sisteminin çevresinde, 2 trilyon civarında buzul
taşlardan oluşan, küresel oort bulutu
vardır. Kuyruklu yıldızlar bu buluttan gelir gider. Suyun üzerindeki ‘Beyaz
köpük’ kavramı, kütle oluşmadan önceki çok sıcak haldir. Yerle gök, evin
altına, içindekilerle döşenmiş. ‘Ev’, içinde bir şeyleri barındırır, ev
sahipliği yapar. Bu ev ise evreni oluşturan tüm kuvvetlerin izdiham ettiği,
toplandığı yerdir. O ev, tüm ilim, bilgi, kanıt, delil, hüküm ve hakikatlere ev
sahipliği yapmıştır. İçindeki delillerden biri de akıldır. Önce, Hakkın arşı,
müminin kalbi vardı!
Günümüzde,
genel kabul gören Standart Modelin ‘en son bilgi ve bulguları’ ile kıyaslama
yapmadan ayetin açıklamasını anlamak zordur. Resul, gelen vahyi ‘iletmiş ve açıklamış’
bunları ‘anlamak’ aklın işidir. “Modele göre ‘boyutu sıfır ve kütlesi sonsuz’
olan bir şeyin patlamasıyla ortaya çıkan ‘sonsuz sıcaklık ve sonsuz basınç’,
‘zamanla’, soğuyup genişlemiş. İlk üç yüz seksen bin yıldan bilgi alınamaz.
Daha sonraki saniyelerde neler olduğu bilinir. İlk yasa: “Hacim iki katına
çıkınca sıcaklık yarıya iner”. Bu yasa, “Sonsuzun yarısı kaç?” sorusu
sorulmazsa geçerlidir. İkinci ‘aklı zorlayan’ gerçek bilgi: “Saniyenin bir
kısmında, genişleme, milyar (1in önünde 32 sıfır) kere daha büyük idi ve sonra
genişleme bugünkü kritik değere düştü. Bundan sonra ilk saniyede ilk atomlar
oluştu, üçüncü dakikada sıcaklık 1 milyar dereceye düştü ve madde ile ışınım
eşitlendi, üç yüz seksen bin yıl sonra ilk ışınım, bir milyar yıl sonra da ilk
galaksiler, oluşmaya başladı. Fizik ve kimya gibi doğa yasaları, ilim, ilk
andan itibaren sürekli yürürlüktedir. Evren, halen, düzenli ve gittikçe artan
bir hızda genişler. Enerji nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde Higgs bozonu
içinde kütleye dönüşür. Yeryüzü böylece döşenir!”
“Evren,
beyaz köpük gibi çok sıcak ve basınçlı olduğu zamanlarda, akkor plazma halinde,
“White hot”, iken basıncın büyüklüğü, ışınımı, foton çıkışını, engelledi.
Fotonlar yayılmaya başlayınca Mikro Dalga Art Alan hakkında bilgi elde
edilebildi. Işınım öncesi ‘hal’, ışınım sonrası halleri içinde barındırmakta,
içinde bulunanlara ev sahipliği yapmaktaydı. Evreni oluşturan tüm kuvvetler
burada toplanmıştı.” (1) Doğa yasaları da bilinmeye başlamadan önce tüm bilgi
ve kanıtlarıyla oradaydı. Genel ‘ilim’ halindeydi, tüm delil, kanıt, hüküm ve
hakikatler buradaydı. Sonra fizik ve kimya gibi yasalar ortaya çıktı. Kısaca,
sonradan ortaya çıkanları bildikçe her şeyin içinde barındırıldığı ‘ev’ ve
‘içindekiler’ anlaşılabildi. Tam da ayetin bildirdiği gibi, ‘beyaz köpük
cevherin saf olduğuna’ işarettir. Uzay ve zaman oluşmaya başlar, önce uzay
zaman birleşik alanı, sonra da enerjinin ışınımı ile kütle oluşumu ortaya
çıkar. Akıl işlemeye ve kıyas yaparak bilgi toplamaya başlar. Fotonun nereden
ve nasıl geldiğini ölçüp değerlendirerek geldiği yeri, bu yerin veya yıldızın
yaşını ve hareketlerini bilmek kolaydır. Foton, yıldız ve galaksinin yeri,
yaşı, uzaklaştığı veya yaklaştığını bildirir, hakikati haykırır!
Diğer
bir rivayete göre de insanoğlu aynı şekilde oluşurmuş. Önce dışında olsa da,
bir beyaz köpüğün içinde ve üstünde olan, içinde çok şeye ev sahipliği yapan,
barındıran bir ‘ev’, ‘eşleşmeden’ sonra genişlemeye başlarmış. Eğer bir süre
sonra başladığı ‘genişleme ve büyüme hızını’ doğuncaya kadar sürdürseymiş,
bebek doğuşta bir buçuk ton olurmuş. Büyüme sonra normale dönermiş. Bebek, önce
‘su damlası’ iken ikinci kırk günde kan hücreleri oluşmaya başladığı için ‘kan pıhtısından’
oluşmaya devam edermiş. “Sıradan
bir ‘çamur beden’ halindeyken üçüncü kırk günde çamura ilim halinde ruh verildiği
için beden, insan organlarıyla bezenir.” (41.11) İnsanlar için yapılan evlerin
en evvelkisi, suret itibariyle göğüs şehrinde bulunan evdir, hakiki kalptir. İnsan,
kutsal bir fikirdir.
Bilinmeyi
seven ve isteyen, kendini bilecek insanı inşa etmek istemiş. Gönlünden ilk
geçen, içinde yalnız kendisi olacak, bir kalp olmuş. Kalbin içine, açılıp
kâmil insan inşasının gerçek olabilmesi için gereken her şey konmuş. Suyun içine katı madde oluşturacak
malzemeler, kuvvetler konmuş. Bu kuvvetlerden oluşmuş
yerle gök. Hüküm, hakikat ve hikmetler açığa çıkacak şekilde yerleştirilmiş
evin içine. İlim, bilimsel tanımı “Hiçbir şeyin özeti”, “Summary of Nothing”,
olan fotonda gizlenmiş. ‘Her şey’, ‘hiçlikte’ gizli olduğu için açığa çıkınca
anlaşılabilir. Hepliği, hiçliğe borçluyuz. Hakikat, yanlış anlaşılıp,
anlatılabilir ancak er geç ortaya çıkar. Foton, kuvvetlerin bir kısmını
taşıyarak, hakikati ortaya çıkarabilir, ışınım açılımdır, küçük gerçekler
hakikate açılır. Foton, ışık hızında ve
küresel olarak, üstelik her ortamda yayılır, bu mektup iyi okunursa, Kuranın
Furkan olarak açığa çıktığı anlaşılabilir.
Umarım
bize de hakikat aşikâr olur.
Bakara, 96: (İnne evvele beytin vudi'a linnâsi lellezî bîbekkete) Tahkik insanlar için konulmuş olan
beytlerin, yâni evlerin en
evvelkisi Mekke'de bulunan beyttir. Beyt-i şerifin yerle göğün
yaradılışında, su üzerine ilk zuhur eden beyt
olduğu, ve bir
yüzünden iki bin sene evvel yaratıldığı ve su yüzünde beyaz bir köpük
idi ki, yeryüzünün
onun altında döşendiği rivayet olunur, îmdi beyt kalb-i hakikîye işaretdir. Su yüzünde
zuhur etmesi, ruh-u hayvani seması ile beden arzında nutfeye taalluk etmesidir.
Yeryüzünden evvel halk
olunması, kalb-i
hakikînin kadîm ve bedenin hadis olduğuna işaretdir. Evvel
yaradılmasının, iki
bin sene olmakla taayyünü, adedler ara-sında bin adedi tam bir rütbe olmasına
nazaran kalbin beden üzre birisi nefsî tavrı, ve birisi kalb tavrı olarak
iki tavrı rütbe ile takdim eylediğine, ve beyaz köpük olması, cevherinin saf olduğuna,
ve yeryüzünün onun altında
döşenmiş olması, kalb-i
hakikînin tesiri ile bedenin tekevvün eylediğine, ve bedenin eşkâl ve
hutud ve suveri azasının
kalb-i hakikî
hey'etlerine tabi olduğuna işaretdir. Hikâyenin tevili bu
vechiyledir. Bilmelidir ki, Ruhun
bedene taalluku ve kalb-i
hakikînin bedene ittisalinin ilk mahalli; suver-i (suri) kalbdir. Ve suver-i (suri) kalb, azanın ilk hasıl olanıdır
ve hareket eden azanın en
evvelkisi sükûn
bulan azaların en sonuncusudur. Bu sebeble insanlar için yapılan evlerin en evvelkisi, suret
itibariyle göğüs şehrinde bulunan evdir. Yahud mânâ: insanlar için vaz
olunan en evvelki mescid ve ibadethane, sadr-ı manevî Mekke'sinde
bulunan kalb-i hakikîdir. İşbu sadr-ı manevînin makamı, nefisden
daha şereflidir, ve kalb-i hakikîye müteveccih olan kuvvanın izdiham
ettikleri mevzidir. (Mübâreken) (Ayet 96) O beyt, kendisinden
bütün vücûdun feyz ve hayat ve kuvvet alması dolayısıyla ilâhi bir bereket
sahibidir. Zira azada bulunan bütün kuvvetler evvelâ hep o beytden
azalara sirayet eyler. (Ve hüden lil'âlemîne) (Ayet 96) Ve o beyt alemlere sebebi
hidâyetdir. Ve Allah Teâlâ'ya onun sebebiyle hidâyet bulunan bir nurdur.
(Fîhi âyâtün beyyinâtün) (Ayet 97) O beytde âyat ve beyyinat yâni ulum ve
maârif, hüküm ve hakayık vardır. (Makamü İbrâhîme) (Ayet
97) O Ayetlerden biri de İbrahim makamı, yani Ruhu ibrahim'in ayağı yeri, yâni Ruh Nurunun kalbe ittisal mahali
olan akıl vardır.
(1) S.Hawking, Zamanın
Resimli Kısa Tarihi, ALFA Bilim, s.156.
(2) http://necdetaltinay.blogspot.com.tr/2017/03/gunesle-gizlenen.html,
(2) http://necdetaltinay.blogspot.com.tr/2017/03/gunesle-gizlenen.html,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder