Seyirde
Sabır EÖ11022017
Yaşamak,
başlangıcı ve sonu olan bir yolculuk, seyir ve seyirciliktir. Her canlı gibi
insan da yolculuğunu, verilenler ve yolda elde edilenlerle tamamlama durumunda.
Çok şeyin elimizde olmadığı bilinse de seyri gözden geçirmek yararlıdır. Her verilen
şey bir beklentiyi de birlikte getirir. Örneğin, verilen akıl onun insan gibi
kullanılmasını, verilen şekil ve vücut, insanî sıfatları ve hareketleri gerektirir.
Verilenlerin tümünün gelişim potansiyeli vardır. Potansiyele uygun geliştirmek,
verilenlere karşılık olarak, beklenenler arasında olabilir. Verilen bir
yeteneği geliştirmemek yeteneği ziyan etmek olur. Akıl ile bilince
ulaşılmalıdır. Ziyan edilen yetenekler, örneğin bilinçsizlik, insanın kendini
sınırlamasıdır. Dar alanda hareket etmek zorluk yaratıyorsa, hareketlerini
kısıtlayan insanın kendisi olur.
İnsan
davranışlarının, genetik ve çevre koşulları açısından incelenmesi, kararlı bir
çalışmayla birlikte, verilmiş bir yeteneği de ön plana çıkarır. Bir çobanın
resim yeteneği Allah vergisidir. Ressam kişilik, iyi resim yapma sıfat ve
fiilleriyle açığa çıkar. İnsanın zatı, kişiliği, bilinci sıfat ve
hareketleriyle bilinir. Mevcudiyet, var oluş, önce vücut bulma, bedensel var
oluş ile tanınır. Çocuk doğmadan kimlik verilmez. Gelecek, verilen vücutta
büyük ölçüde gizlidir, vücudun gelişim potansiyeli zamanla açığa çıkar. Her
insan jokey olamaz. İyi ata binmek de farklı bir yetenektir, sıfattır. Doğuştan
gelenler, yaradılışta verilenler, potansiyelden geliştirilenler ve çevreden
alınanlar ile her insan bir evrendir aslında. İnsan, her zerre ile etkileşim
içinde hareket ettiği, ışık yaydığı, ışınım olduğu için tam bir bütündür.
İlk bilimsel
çalışmalar gözleme dayanır. Doğada gözlenen şeyler genellikle harekettir.
Gözlem yapılarak elde edilen bilgilerden davranış kalıpları çıkarılabilir.
Hareketlerin analizi hızlı veya yavaş, iyi veya kötü, yanlış veya doğru gibi
sıfatlarla sonuçlanır. İlk bilimsel gözlemler, Dünyayı Güneş sisteminin, Güneş
sistemini Evrenin merkezine koymuştu. Böyle olmadığı yeni anlaşıldı. Son
bulgular ise her insan bilincinin bir Evren olduğu yönünde. Bu nedenle, aynı
anda çok sayıda, kuramsal kurgu, bilimsel olarak kanıtlanmaya çalışılmaktadır. Yaşamın
normal akışına “Seyr-i sülûk” kavramı da eklenebilir. Allah’tan gelinip Allah’a
gidiş yolculuğu da yaşamın, belki de en önemli, bir parçasıdır. İnsan, beyin,
beden ve bilinç ise ve bunlar ayrı değil bir bütün olarak ele alınırsa, herkesin
bir âlem olduğu açıkça görülebilir.
İnsanın,
kişilik, sıfat ve davranışları üzerindeki bilimsel çalışmalar herhangi bir
kuramın ne doğru ne de yanlışlığını kanıtlar. Kesin ve belirli bir sonuç değil,
yer, zaman veya koşullara uygun sonuçların tümü geçerli olabilir. Tıp alanında
artık “Hastalık değil hasta vardır ve her hasta farklıdır, tedavi hastaya göre
olmalıdır” kavramı söz konusudur. Bireysel açıdan bireysel ilişkiler “Çoklu
evren” kavramını andırabilir. Davranış kalıpları, ahlak kuralları ve ilahî
kanunların tümü dikkate alınırsa neyin, ne zaman, ne kadar doğru olduğu
düşünülebilir ama yanılma payı çok yüksek olur. Çoklu evren kavramı
düşünülürse, tokuşturulan yumurtalar gibi, karşılaşan bireylerden hangisinin
kırılıp hangisinin ayakta kalacağı önceden planlanan bir şey olamaz. Soğuyunca
büyüklüğü anlaşılan kesik yaraları gibi sonradan, yanlışlık idrak edilince
yaşanan kırılmalar dikkate alınırsa, sosyal ilişkilerde bireysel çatışmaların
deneyimleşmesi kaçınılmazdır. Bireysel, rahimî olan yalnız görünüm, rahmanî
varlık değil.
Kişisel davranış, sosyal ilişki ve iletişimde,
belirli bir düzeydeki tansiyon, gerilim ve çatışma normaldir. Her şeyin fazlası
fazladır, tansiyonun da düşüğü ve yükseği vardır. Üstelik sohbetin muhabbete dönüşmesi
beklenen gruplarda teslimiyet kavramı ön plana çıkar. Benlik ve bencilliğin
ortadan kaldırılmasına çalışılan durumlarda kırılganlığın olmadığı var
sayılabilir. Kalp aynı kalptir, aynı kalbi paylaşanlar kaynaşmış olacağından
diğer kalbi kırma endişesi yaşamayabilir. Âdem, resulün nurundan yaratılmış, âlem
onunla müzeyyen kılınmış, değerlenmiştir. Âlem böylece ziynetleşmiş ve âlem bir
meziyet kazanmıştır. Böyle bir ziynetin kadrini bilme meziyetini kazanmak
insanı olgunlaştırabilir, görüntünün sahibini idrak eder.
Benlik ve
bencilliğin, farklı kişi ve kişiliğin olmadığı, muhabbet içinde kaynaşıp bir ve
tek olma ayrıcalığını yaşamak da bir meziyet olabilir. Görmeyi sağlayan göz ile
fotondur ama görünen evren boyutlarındaki ışınımdır. Böyle bir seyir sürecinde
yaşanacak sabır ve idrak ile tüm benler biz olabilir. Görünenin, görenin görüntüsü
olduğu idrak edilebilir. Görme fiilinin ardından tetiklenen basiretli görüş
insanı aydınlatır. Görme fiili sonunda aydınlık içinde oluş değil, insanı
aydınlatan varlığın tümünün idrakidir. İnsanın ışıması, ışık saçması, ışınım
içinde oluşu gözünün görmesiyle değil tüme ilişkin idrakin gerçekleşmesiyle
mümkündür. Böyle nur ile nurlanan insan insanlığı aydınlatır. İnsanlığın, diğer
cemadat ve nebatattan farklı meziyetlerle ayrıcalık, üstünlük kazanması gibi;
nur ile nurlanan insanın da nurun nuruna, kemale ermesi düşünülebilir. Kitapta
farklı sabır çeşitlerinden söz edilir. İlk sabır Allah rızası için sabretmektir.
Kulun Allah’ta kul olduğu idrak edilince, Allah’tan, Allah’ta, Allah’la,
Allah’a sabır çeşitleri sayılabilir. (2.153; 16.127) Sabretmek çok zor olabilir, bu nedenle sabrın da sonu
gelebilir.
Var olan
varlık âlemdir ama birey görünür. Varoluşun bir amacı vardır. Âlemin amacı hayat,
hayatın amacı insan, insan inşa edilmesinin amacı da var olanın idraki
olabilir. Bilinç ile bireyselden
evrensele, görünenden görene ve rahimden rahmana yüceliş gerçekleşebilir. Sabır,
farklı meziyetler kazandıran da bir meziyettir. Belki de azmederek, çalışarak
ve sabrederek kazanılmayacak meziyet yoktur.
Umarım
yeterince sabırlı olabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder