13 Mayıs 2018 Pazar

Hakka Dönüş


            Dönüş Yolculuğu

            Paraşütle atlayan insan görünse, ilk bakışta, paraşüt insanı taşıyor gibi görünür. Paraşüt ve insan ayrı parçalardır ama bir bütünün parçalarıdır. Havanın kaldırdığı düşünülür ama hava kaldırmaz. İnsan ve paraşütü, havayı yarmaya çalışan bir bütündür ve atmosfer ile bir sistem oluşturur. Havayı yarmaya çalışan paraşütlüye, hava veya atmosfer karşı koyar, direnir böylece havada karşılaşan kuvvetler dengede buluşur. İşin uzmanları böyle açıklar bu bilimsel gerçeği. Dengede buluşulunca, artık insan gittikçe artan hızda düşmez. Havada asılı kalma, yüzme, salınma, dolaşma, yol alma, yolculuk gibi deyimler daha anlamlıdır. Uzay-zaman birleşik alanında düşme yoktur. İnsan da düşmez Dünya da, yüzerler. Bu hareketin ardında bilgi, bilim ve fizik yasalarıyla, ilim vardır. Tamamen aynı şekilde, yağmur damlası, düşüp artan hızla yere çakılmaz, damla da havayı kolay yaramaz. İlgili kuvvetlerin bileşkesiyle ‘madde uzay zamanda yüzer’ gerçeği bilimseldir. Söz konusu kuvvetler ‘itim ve çekim’ kuvvetleridir. Her hareket eden şey, itim ve çekim kuvvetlerinin mevcut dengesini bozmaya çalıştığı için yeni bir denge oluşmak zorundadır. Yeryüzünü yaramadığımız için üzerinde dururuz. Her gerçeğin ardında bilgi, bilim ve ilim vardır. “İlk bakışta aklımıza gelenler” tamamen aklın bize oyunudur. Akıl biraz geride kalsa iyi olur.

            İlmin, bilimseli ve kutsalı birdir. “Suretler, ilmin aynidir. Göklerde ve yerde bir zerre miktar ilminden hariç olamaz” (6.59) “Her şey Rabbimin ilmi iledir. Rabbim ilim cihetinden her bir şey'i vâsidir, yönetir.” (6.80) “Ruh semasından ilim suyunu indirir, ilmî imanla iman edenler için büyük alâmetler vardır.” (6.99) “Evvelden geleceğe kadar, tüm mevcudatın vücudu, sana indirilen bir kitaptır. Yani, ilmi sana indirilen bir kitaptır.” (7.1,2) “İlim ile detaylandırdığımız, bir kitap getirilmiştir, yani, ilâhi ilmin gerektirdiği gibi, olgunlaşmaya yetkili ve el­verişli, el ve ayak gibi organlar, göz ve kulak gibi aletler ve duygulardan oluşan, ‘beden-i insan kitabı’ getirildi.” (7.52) “İnsanın akıl yürütme âleminde, ilim ve idrak nuru inşa edilmiştir.” (6.1) Her halk edilen şey, gösterişli ama etkisiz maddeden halk edilmiştir. (6.2) “Bilenler, Allah’ın bilgileriyle Allah’ı bilir, ancak çoğu bunu bilmez.” (6.37)

            İnsan beyni, vücudun yüzde 2 sidir ama enerjinin yüzde 25 ini harcar.  Beyin, düşünce üretir, etkendir, madde vücut uygular, edilgendir. Düşünce gücü, elektronik aletleri çalıştırır, düşünce enerjidir. Beyin hücreleri arasında oluşan elektrik akımı, çakan elektrik, açığa çıkan kuvvetlerdir. Titreşimler, titreşimin frekansları, itim-çekim güçleri ve kudreti hep enerjinin halleridir. Günlük yaşamda farkında olunmasa da “Ben” denilen ‘şey’ ilgili kuvvetler arası bir denge durumudur. Nörolojiye göre, ses ve renkler gibi, her şey sinir uçlarınca algılanır ve her şey tamamen bir algıdır, ayrı bir ‘benlik’, ‘sen, ben’ yoktur. Her hareket ise yeni bir denge durumudur. Hareketleri ve yeni denge durumlarını, akıl, kendine özgü ‘kıyas’ yöntemiyle anlar. Kalp, aklın yeri, yöntemi ve önemini iyi değerlendirmelidir. ‘Akıl ve mantık’ ile ‘duygusal algılar’ eğer kalpte gereğince değerlendirilirse, yaşamın ‘Hakk’a dönüş’ amacına ulaşılabilir. ‘Sen, ben’ yoksa var olan yalnızca ‘O’ olabilir.

            “İnsanın bu isyanı, cezaya inanmayıp, yalanlamasından gelir. Bu ise gururdan daha büyük kabahattir. İnsanın, beyninin, sağ ve solunda, akılcı ve duygusal, ilim ve sanat açılarından farklı, iki melek, yetenek vardır. Bunlar insanın tüm fiillerini, iş ve işlemlerini, düşüncelerini hıfz eyler, kaydeder, yazar. Bu şerefli, ikramı bol, cömert kâtipler işlerin nakışlandığı dünya ve sema âlemleridir. Bilgi kaybolmaz, vücut aslına, ilmine, dönüşüp yok olunca; bilgi, drape şeklinde çevresinde kalır. Kısaca günahlarınızın, yerde ve gökte, aleyhinize yazıldığını bilerek nasıl isyan etmeye cesaret ediyorsunuz?” (82.9,10)

            “Siz, Hakk’ın, ‘hıfz edicileri’ yani ‘ilim yüklenebilen’ kuvvetlerinden oluştunuz. Siz, bu güç ve kuvvetlerin cisimlenmiş, şekil ve suret kazanmış, cisimleşmiş halisiniz. Bedenlerinizden sıyrılıp çıkmanız, ‘soyunmanız’ halinde durum apaçık görünür. Suretlerinizin bir kısmı size sevap ve rahatlık veren ruhanî latif kuvvetlerdir. Bir kısmı ise size azap veren cismanî muzlim, zulmetli ve meçhul, suretlerdir. Cismani azalarınız, organlarınız, hal lisanı ile sizin yaptıklarınızı hatırlar ve işlediklerinizi söyler. Hafıza, semavi bir güçtür ve ruhun bedenden ayrılması halinde yapılanları ortaya koyar.”(6.61)

            ‘Bedenden soyunmak’, akıl ve mantık işi değil tamamen kalben yapılabilecek bir iştir. İnsanın belirli bir yüzü, vücudu veya sureti vardır ama insanı insan yapan esas olarak bilgisi, akıl etme gücü ve düşüncesidir. Akıl ile kontrol edilemeyen bilinçaltı ve kısmen kontrol edilebilen bilinç üstü ile insan hareket eder, yaşamını düzenler. Bilgi işleme kapasite ve kabiliyeti, tüm davranışları düzenler ve hareketleri yönlendirir. Gidildiği için düşünülmez, genellikle, düşünüldüğü için gidilir, yapılır, edilir. Böylece aslında ve esasında hükmedici gücün beyin, ruh ve kalp gücü olduğu anlaşılırsa, bedensel güç ve kuvvetin yeri ve önemi azalır. Kalktığı için düşünmez, düşündüğü için kalkar, gider insan. İnsan karar ve davranışlarının temelinde etken olan duygular nöroloji ve psikoloji gibi bilim dallarınca incelenir. Bu bilimler arası araştırmalara göre her şey ‘sen’, ‘ben’ denen kişide algılanır ama ‘sen’ veya ‘ben’ yok, algılar vardır. Bilgi alışverişi içinde olduğu çevresiyle bir bütün oluşturur ve insanın, ayrıca bir kişiliği, vücudu, zatı yoktur. Nöroloji, psikoloji ve psikiyatri gibi bilim dalları da kutsal mesajlar da aynı gerçeği dile getirir. Hıfz edici kuvvetler maddeleşir ama maddelerin birbirlerine karşı, kuvvetlerden ayrı, bir etkisi yoktur, olamaz.

            İnsan, “Özgür iradesi” varsa vardır. Özgürlük ise bedensel, düşünsel ve ruhsal gibi çeşitli nitelikleriyle tanımlanıp tartışılabilir. Kişi özgür olduğunu hisseder, özgürlük duygusal bir durumdur denebilir. İnsan, hür ve bağımsız bir kişi olarak, kendi aklı ile düşünüp karar verdiğine göre, özgürlük, akılcı bir düşünce de olabilir. Çağdaş ortamda akıl ve kalbin ne kadar özgür olabileceği bilimsel açıdan çok tartışılır. Aynı şekilde ruh, akıl, beden ve kalbin insana Allah tarafından nimet olarak verilmiş, donatılmış ve inşa edilmiş olduğu da kutsal mesajlarda yer alır. Her bütün, parçalardan oluştuğuna ve hiçbir parçanın bütüne karşı bağımsızlık ilan edemeyeceğine göre, bilimsel ve kutsal mesajların birlikte doğruluğu görülebilir. Özgürlük bir duygu da olsa bir düşünce de olsa vardır ve yaşanır. Bu yaşam, özgür olduğunu düşünenlerce yaşanır. Her kişi, eşitlik adına, aynı silahla donatılmıştır. Deryada damla, bedende hücre, evrende Dünya ne kadar özgür ise özgürlük düşüncesi de o kadar özgürcedir. ‘Bence’ gidiş ve ‘Hakça’ dönüş herkesin hakkıdır.

            Her kişinin, ‘özgür olduğunu düşünme özgürlüğü’ vardır. Önce bu duygu veya düşüncenin kaynağının ne olduğu bilinmeden kullanılır. Bilmeden, kullanım adına savaşılır. Mücadele özgürler arasında geçer. Biz ne yapıyoruz demeye başlayınca öğrenim süreci başlar. Bir damla, yağmurun mu yoksa deryanın mı bir damlası olduğunu bilemez ama insan, evrenin kendisiyle ikiz, hatta bilinciyle evrenden üstün, olduğunu idrak edebilir.

            Umarım, biz de bilinmek isteyeni bilme sürecinde olduğumuzu idrak edebiliriz.

Hiç yorum yok: