İnsan Kitaptır
Her
insan aslında, özünde, bir kitaptır. Karşıdan görünse, ne kitabı acaba denir.
Adını okuyunca bir tahminde bulunulur. Okunmadan gerçek açığa çıkmaz. Birisi
geliyor denilse, kim olabileceği düşünülür. Adı duyulsa, cinsiyeti anlaşılabilir.
Görüldüğü zaman, ziyaretin amacı merak edilir. Gelenin konuşmasından sonra her
şey açıklığa kavuşur. Hayat da buna benzer. Bir ömür, yaşanır ama nelerle
karşılaşılacağı tam olarak yaşanmadan bilinemez. İnsanın da bir ismi, buna
mütenasip, uygun, ilminin sıfatı ve isim ile sıfatını kapsayan kişiliği veya
zatı vardır. Her sıfat, ilminin özelliklerini içerir ve onların tümünü açığa
çıkarıp aşikâr eder. Sıfatları sıfat yapan açığa çıkardıkları ilimdir, ilgili
ilmi olmadan o özelliklere sahip olunamaz. Her renk bir dalga boyu, her koku
bir kimyasal bileşimdir. Bir ismi olanın, daima kendine özgü hareketi vardır.
Diğer şeylerden farklı olan, farklı hareket edene farklı bir isim verilir. İsmi
olanın da daima bir cismi veya tasavvur âleminde bir yeri vardır. Önce mana
sonra madde âlemlerinde farklı, özel bir yeri olmayana ayrı bir isim verilmez.
Her isim de belirli bir sıfata ve bu özellikleri oluşturan ilme sahiptir, aslında
isim, o ilmi açığa çıkaran sıfatındır.
“Ayetin
başındaki (Ta), (Sin) ve (Mim) harfleri de Resulün isim, sıfat ve zatı için
olabilir. Hz. Ali, Resule, “Sen harfleri ile gizli olan şeyin zahir olduğu
aşikâr bir kitapsın” demiştir. Resul de herkes gibi bir beşerdir ama ona vahiy
gelir.” (16.1) Herkeste bir kitap olma potansiyeli vardır. Herkesin bir ismi ve
sıfatı vardır, vücudu, kişiliği de ismiyle sıfatını kapsar ve ilminin açığa
çıkmış halidir. Doğumdan itibaren düşünülse insan, önce ne olduğu belirsiz bir
nokta, sonra bir harf, daha sonra anlamlı bir kelime olarak düşünülebilir. İlk
defa “Ben diğer halk edilmişlerden ve canlılardan farklıyım, ben bir hayvan
değil insanım” diyen Âdem olabilir. İlmin nuru ile aydınlanmaya, ilmi anlamaya,
resulün nuru ile yaratılıp dirilmeye başlayabilir. “Nebiler, Allah’ın kelimesi,
kelimetullah veya kelamıdır” deyimleri anlam kazanır.
“İnsanlar
özellikle iki tiptir, biri inanan diğeri inkâr eden. Müşrik, inkâr eden,
doğuştan dilsiz gibidir. Dilsiz insanın ‘konuşma yeteneğinin’ doğuştan olmaması
gibi, inanmayan, şirk koşan da, istidadında, akıl ve idrakten yoksundur.
İnanmayanın, akıl yürütme gücü ve idrak etme yeteneği eksiktir. Bu eksiklik ‘verilmemişlik’
anlamında değildir. İlahî adalet açısından herkese verilenler eşittir ama önem
verilmez, üzerinde durulup çalışılmaz, aksi tercihler kökleşir, bu nedenlerle
eksiklik oluşturulur. İman, kalbin emridir, nefsaniyetten kurtulamayan, kalbî
değerlere erişemeyen, kalbini geliştiremeyen imana erişemez. İnsan, ilahî
vücudun aracı, hazretinin, hazır veya var olanın vekilidir, vekâleten vardır. Haktan
gayrisinin noksan olduğu ve imkânlarının kısıtlı olduğu anlaşılmalıdır. İnsanın
kendisine gerekenler, amacına, kemaline uygun olanlar verilmiştir. Verilenlerle
noksanını idrak edebilmeli ve nefsini bilerek Hakka sığınabilmelidir.” (16.76)(26.3)
“Resule,
Hakk’ın vücudu bağışlandıktan sonra, ‘Furkan aklı’ indirilmiştir. Diğer bir
deyişle gayrinin olmadığı idrak edilince, tüm vücut Hakkın olur ve hakkın
vücudunun nasıl oluştuğu da aşikâr olur. Kuran ilminin nasıl uygulandığı da
indirilmiş olur. Her şeyin hakkını tahkik edene hakikat aşikâr olunca,
fıtratının selameti için, kişi teslim olur ve itaat ederse, kemaline hidayet
edilip terbiye edilir, bekası müjdelenir.” (16.89)
Her
hareket edenin, rengi ve kokusu olanın, sıfatı farklı olanın hakkında ‘nasıl
oluyor’, ‘nasıl çalışıyor’ veya ‘bu özellikler nasıl ortaya çıkıyor’ gibi
sorular sorulur. Cevap bulundukça her şeyin ardındaki ilim bilinmiş olur, ilim
idrak edilmiş olur. İnsan da madde ve manasıyla veya beden ve ruhuyla çok
karmaşıktır.
İnsanın
alt sistemlerinin nasıl çalıştığı bilinse de tüm sistemin nasıl işlediği
bilinemeyebilir. Kitap yazımı ve basımında olduğu gibi noktalardan harflere,
harflerden kelime ve cümlelere geçilse de bir sonuca varmak mümkün olamaz. Bir
kişinin yaşamı sona ermedikçe her an halden hale geçiş sürdüğü için her insan
dinamik kişiliğe sahiptir. Kesin ve belirli bir sonuç elde edilemez. Her
kişinin bir ve tek veya ‘biricik’ olması nedeniyle bir başkası örnek de olamaz.
Hastalığı ve sağlığı, fiilleri ve sıfatlarıyla, herkes bir diğerinden farklı
bir bütündür. Ayrı ve ayrıcalıklı bir kitaptır, dinamik, canlı ve sürekli bir
değişim içindedir. Birisinin diğerini bilmesi ve anlaması başka, insanın kendini
anlaması başka şeydir. “Hayır ve şer Allah’tan ise fıtrat ve istidatların
verilmişliği esas ise kaza ve kadere inanmak varsa ve elde irade yoksa benim ne
günahım olabilir?” diyen kişiye söylenebilecek bir tek şey vardır ‘benim’
dediğin iradesiz kimdir?
Doktorun
hastasını, öğretmenin öğrencisini bilmesi ve anlaması beklenir. İnsanın kendini
bilmesi ise kendisinden toplumca istenir. Kutsal mesajlar da insanın kendini
bilip anlaması konusunda yardımcı olur. Bu mesajlara inanmak insanın kendi
yararınadır. Halk edilenlerin nasıl halk edildiği, yaratılan canlıların nasıl
yaratıldığı ve inşa edilen insanların nasıl inşa edildiği, kutsal kitaplarda
örnekleriyle açıklanır. Her şeyin bir amaç için yaratıldığı ve bu amacın ne
olduğu, hedefe nasıl ulaşılabileceği anlatılır. “Oku, düşün, tefekkür et, bilgi
elde et, ilmi anla, tüm varlığı idrak et” kutsal mesajları akıllı ve aklını
kullanan insanlar içindir. Akıl, kullanıldıkça gelişir, anlayış ve idraki
artar.
Her
insan bir kitaptır, ayrı bir bütündür, farklı bir ismi, cismi ve resmi vardır.
Evrende, altın ve elmas gibi, var olan her şeyden insanda da vardır. Kutsal
mesajlar Âdem ile âlemin ikiz olduğunu bildirir. Birine bakarak diğeri
anlaşılabilir. İkiz atom, elektron ve fotonların her özelliği âlem ve Âdem için
de geçerlidir. İki galakside saptanan ikizler, örneğin elektronlar,
birbirleriyle anında haberleşircesine ortak hareket ederler. Zaman ve mekân
mefhumları yoktur. “Doğada ve evrende
ele alınan her şey bir isim ile anılır ve bilinir. Farklı şeyler varlığın
kesret halidir ve celal tecellileri olarak anılır. Kesretin vahdet olduğunun
idraki büyük bir güç, kuvvet ve kudretin ortaya çıkışına, cemalinin görünmesine
neden olabilir.” (13.12)
Her
insan, her kitap ve her şey kendine özgü fiil, sıfat ve kişilikle vardır ama
hepsi birden bir ve tek bütün de oluştururlar. Celal tecellileri kesret görünür
ama aslında kesretin de vahdet olduğunun idraki kaçınılmazdır. İnsanlar birer
kitap ise de aynı kütüphanenin birer kitabı oldukları hemen anlaşılabilir.
Kendini bilenin bir kitap olduğunu anlaması ve bir kütüphaneye ait olduğunu
idrak etmesi gerekebilir. Bu kitabı da kendisinin yazdığı gerçeği ayrıca
düşündürücüdür. Kitap yazımı için çok sayıda gerekli şeylerin ‘verilmiş’
olmasının idraki bireysel akışkanlığı durdurabilir ve dondurabilir. Yağmurun
damlalar halinde yağması damlaların faaliyetleri değildir. Damlaların
birleşerek göl veya derya oluşturabileceğini bilerek damlanın özelliklerinden
deryanın tüm özelliği bilinemez. Damlada deryalık yoktur. Ancak inşa edilişinin
kanıtı olarak insanın insanlığı gösterilebilir. Kâmil insanın kalbinde
insanlığın ve âlemlerin tümü zerre kadar yer tutabilir. Allah, insanın
gönlündedir!
Umarım, biz
de kendimizi arar, bulur, bilir ve Resulün kitabında yerimizi alabiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder