16 Kasım 2017 Perşembe

Yaşayan Kalptir


            Yaşayan Kalptir

            Her düşünen akıl aynı, bir ve tek ‘ilim’ ile ilgilenir, ya inanç ya da bilimsel kanıt üretir. Kanıtlanmayan inanç olmaz, olmamalıdır. Aklı olmayana kutsal mesaj yoktur. Ayetler de ilmi, kuvvetleri, “Kuvvetlerin izdihamını”, ilmin cisimleşmesini, kalbi ve kalbin aklı nasıl kullandığını ele alır. Yer ve göğün halk edilmesi, Hakk’ın mevcudat ile gizlenmesidir. Mevcudat ile gizlenen Hak, yaradılışa hükmeden kalp ile açığa çıkar. Hakiki kalp, ilim ve hikmet yüklüdür, ‘güçlü kuvvetlerin’ toplandığı yerdir. Beden, hakiki kalbin etkisiyle vücutlaşır, cisimleşir. Beden ve bedenin organları kalbe tabi olarak oluşur. Organları oluşturan kuvvetler kalpten geçer. Belki, ne zaman ne olacağına ilişkin kodlanıp da geçerler.

            “O, her an, her şey ve herkes ile bir şen’de, bir neşe’dedir ve O’nun her şeye, herkese bir nazarı vardır. Her şey ve herkes kendisine özgü bir nazar olduğu için vardır.” (42.38) “Hakk’ın arşı, mai, bir çeşit su, sıvı, üzerindeydi. Arş, akıl öncesi bir durumdan ibarettir; ilim öncesi durum üzerine bina kılınmış, inşa edilmiş ve ilme dayanan cisimler âleminin vücut olarak öncesidir.” Bir hadis der ki: “Yüce Allah, en evvel bir cevher, enerji halk etti, cevhere celali ile nazar edince, cevher hayâsından eriyerek, kısmen su ve kısmen de ateş oldu.” Cevher hayâsından, saygı ve edebinden, kısmen su ve ateşe, bir anlamda ‘plazma’ya, maddenin dördüncü hali, plazma haline, dönüşmüş denebilir. “Bu kavram da zaman itibariyle değil ama rütbe olarak, arşın, maddenin üstünde, evvelinde, olduğunu gösterir. Aynı şekilde bebeğin bedeni, arzı, su içinde oluşup gelişir. Müminin kalbinden ibaret bulunan, Hakk’ın arşı da, oluşum ve gelişim açısından, su ve maddenin vücut olarak öncesidir.” (11.7)

            “Sonra semanın icadı kast edildi. Sonra denmesi, zaman açısından birinin önce oluşturulduğunu değil, farklı şeylerden ve farklı şekilde oluşturulduklarını gösterir. Zira orada zaman yoktur. Sema latif, arz ise kesif cevherden, enerjiden oluşur. Arz gibi sema da, madde ve surette farklı, yedi kat olarak takdir edildi. Her semaya amacı, işleri, araçları, tesir ve tedbirleri işaret edildi.” (41.11, 12)

            “Dünyada oluşan ilk ev Mekke’deki Kâbe’dir. Bu ev yer ile göğün yaradılışında, su üzerinde ilk zuhur eden evdir ve su üzerinde beyaz bir köpük olduğu, yeryüzünün bunun altında döşendiği rivayet edilir. Söz konusu ev ‘Hakiki Kalp’tir. Su üstünde zuhuru hayvanî ruh seması ile beden arzında nutfeyle alakalı oluşundandır. Yeryüzünden evvel halk olunması, kalb-i hakikînin kadîm ve bedenin hadis olduğuna işarettir. Kalbin davranışlarından bir kısmı nefsanî bir kısmı ise ruhanîdir. Kalbin su yüzeyinde beyaz köpük olarak tanımlanması cevherinin saf olduğuna ve yeryüzünün onun altında döşenmiş olduğuna işarettir. Beden, hakiki kalbin tesiri ile vücutlaşır, cisimleşir. Beden ve organları kalbe tabi olarak oluşur ve gelişir. Böylece ruhun beden ile alakası kurulmuş olur. O beytte, âyat ve beyyinat, delil ve mevcudat, yâni ulum ve maârif, ilim ve bilgiler, hüküm ve hakayık, hakikatler var­dır, o ayetlerden, delillerden, biri de Ruh Nurunun kalbe varış yeri olan ‘akıl’ vardır.” (3.96, 97) Beyaz köpük olan hakiki kalbin, saf hali ruh ve cisimleşmiş hali ise bedendir. DNA için maddeye ne zaman, nasıl ve ne yapacağını bildirerek hükmeden yazılım, program denir. Kalp de, DNA dâhil, tüm yaradılışa hükmedebilir.  

            “Cismanî şeh­vetlerle perdelenip, nefsanî lezzetlerle meşgul olmaları sebebiyle nefislerinin, beden ve bedenin terkip ve mizacından ibaret olduğunu zannederek, kuddus cevher ve fıtrat-ı nurdan, kutsal cevher ve nurun yaradılışta kazılı oluşundan, gafil oldular. Somut cisim denizi ile soyut ruh denizi indirilmiştir. Bu iki deniz insan vücudunda buluşur. Aralarında, ne hayatın cevherinin letafetinde, ne de madde cesedinin kesafetinde olan ve ‘berzah’ diye adlandırılan, ‘hayvani nefis’, beşeriyet canlılığı vardır. Denizlerin arasında, berzahta ne latif ne de kesif denebilen, nefsanî canlılık bulunur. Nefis her ikisinden de dengeli yararlanır, ne ruh bedeni latif, ne de beden ruhu kesif, yapabilir.” (55.19)

            Aldığı her gıda insana güç ve kuvvet, ‘güçlü kuvvet’ verir. Yediği besinler, aldığı nefes, içtiği su, okuduğu kitap, edindiği bilgiler, gücüne güç katar. Bir açık sistem olarak, insanın çevresinden aldığı her şey ‘girdi’ veya ‘gıda’dır. Her besin belirli koşullar altında alınır, işlenir ve yine daha güçlü kuvvetlere dönüştürülür. Bedensel, maddî güç de olsa, beyinsel güç de olsa, tüm ‘güçlü kuvvetler’ girdidir; bünyemizde bedensel veya zihinsel işleme sürecinden geçirilip çevreye çeşitli çıktı verilir; üretim, işleme, tüketim süreklidir. Vücudumuzda en küçük birim denebilecek atomlardan oluşan bir molekülün bir başka molekülü üretip kodladığı ve bunu, hücrenin içindeki, ‘seri üretim yapan molekül üretme fabrikasına’ gönderip aynı proteinden çok miktarda üretim yapılmasını sağladığı bir gerçektir. Beslenmek hatta hava, su ve ateşten çok çeşitli katkılar alarak güç ve kuvvetimizi geliştirmek zorundayız. Bu kapsamdaki bütün eylem ve olayların tümü bir kuvvet ‘iletişim ve etkileşimidir’. Maddi ve manevi kuvvet alış verişi içindeyiz. Birisinin düşünce gücünden etkilenir yeni bir fikir, düşünce üretiriz, hepsi bilgi işleme fiilidir. İşlemin öncesi, sırası ve sonrası kuvvete dayanır. Tüm faaliyetler kalbimizin kurgusunda, yönetim, denetim ve yönlendirmesindedir, hepsi bir kalp fonksiyonudur. Genel ve geniş kapsamlı düşünüldüğünde, aklın sonradan geliştiği de dikkate alındığında, her şeyin kalbin yönetim ve denetiminde yürüdüğü apaçıktır.

            Kalbin bir tarafı ruh veya ilimdir. Diğer tarafı ise, bilimsel özellikler yüklü kuvvetlerin belirli alanlarda izdihamı, toplanmasıyla oluşan, cisimleşme ve maddeleşmedir.  Kalbin ruh ve madde tarafları bir nazarla var bir nazarla fani, yok olur. Celalî nazara dayalı mevcudat ile giz’lenen Hakk’ın, Halk olarak görünmesine kalbin nefsanî yönü denebilir. Bu bakışta her şey birbirinden farklı, her oluşum bir diğerinden ayrı bir varlıktır. Halka, Hakk’ın cemalini görmek üzere bakışta ise her şeyin bir ve tek ilimden kaynaklandığı görülür. Var olan herhangi bir şeyin kendiliğinden oluşması, çevreye ihtiyaç duymaması mümkün değildir. Hakkın cemal ve celalini görmek, hayata Hakk’ın arşı olan kalbin olumlu veya olumsuz sıfatlarıyla bakmaktır. İlk oluşan kalp, yaşamı oluşturan kalptir. Celalî nazar ile var olan cemali bakışla fena bulur. Rahmanda rahimsi yaşam güç ve kuvvet kaybıdır, kaybın telafisi için beslenmek zorunludur. Bu amaçla zerreler, kuvvetler arası iletişim ve etkileşim süreklidir.

            Umarım, kalbimizi tavaf ederek, kalbi idrak eder, bilgiden ilme yücelebiliriz.

Hiç yorum yok: