Yaşayan
Kalptir
Her düşünen
akıl aynı, bir ve tek ‘ilim’ ile ilgilenir, ya inanç ya da
bilimsel kanıt üretir. Kanıtlanmayan inanç olmaz, olmamalıdır. Aklı olmayana kutsal
mesaj yoktur. Ayetler de ilmi, kuvvetleri, “Kuvvetlerin izdihamını”, ilmin
cisimleşmesini, kalbi ve kalbin aklı nasıl kullandığını ele alır. Yer
ve göğün halk edilmesi, Hakk’ın mevcudat ile gizlenmesidir. Mevcudat ile
gizlenen Hak, yaradılışa hükmeden kalp ile açığa çıkar. Hakiki kalp, ilim ve
hikmet yüklüdür, ‘güçlü kuvvetlerin’ toplandığı
yerdir. Beden, hakiki kalbin etkisiyle vücutlaşır, cisimleşir.
Beden ve bedenin organları kalbe tabi olarak oluşur. Organları oluşturan
kuvvetler kalpten geçer. Belki, ne zaman ne olacağına ilişkin kodlanıp da
geçerler.
“O, her an, her şey ve herkes ile
bir şen’de, bir neşe’dedir ve O’nun her şeye, herkese bir nazarı vardır. Her
şey ve herkes kendisine özgü bir nazar olduğu için vardır.” (42.38) “Hakk’ın arşı, mai, bir çeşit su, sıvı, üzerindeydi. Arş, akıl
öncesi bir durumdan ibarettir; ilim öncesi durum üzerine bina kılınmış, inşa
edilmiş ve ilme dayanan cisimler âleminin vücut olarak öncesidir.” Bir hadis
der ki: “Yüce Allah, en evvel bir cevher, enerji halk etti, cevhere celali ile
nazar edince, cevher hayâsından eriyerek, kısmen su ve kısmen de ateş oldu.”
Cevher hayâsından, saygı ve edebinden, kısmen su ve ateşe, bir anlamda
‘plazma’ya, maddenin dördüncü hali, plazma haline, dönüşmüş denebilir. “Bu
kavram da zaman itibariyle değil ama rütbe olarak, arşın, maddenin üstünde,
evvelinde, olduğunu gösterir. Aynı şekilde bebeğin bedeni, arzı, su içinde
oluşup gelişir. Müminin kalbinden ibaret bulunan, Hakk’ın arşı da, oluşum ve
gelişim açısından, su ve maddenin vücut olarak öncesidir.” (11.7)
“Sonra
semanın icadı kast edildi. Sonra denmesi, zaman açısından birinin önce
oluşturulduğunu değil, farklı şeylerden ve farklı şekilde oluşturulduklarını
gösterir. Zira orada zaman yoktur. Sema latif, arz ise kesif cevherden,
enerjiden oluşur. Arz gibi sema da, madde ve surette
farklı, yedi kat olarak takdir edildi. Her semaya amacı, işleri, araçları,
tesir ve tedbirleri işaret edildi.” (41.11, 12)
“Dünyada oluşan ilk ev Mekke’deki
Kâbe’dir. Bu ev yer ile göğün yaradılışında, su üzerinde ilk zuhur eden evdir
ve su üzerinde beyaz bir köpük olduğu, yeryüzünün bunun altında döşendiği
rivayet edilir. Söz konusu ev ‘Hakiki Kalp’tir. Su üstünde zuhuru hayvanî ruh
seması ile beden arzında nutfeyle alakalı oluşundandır. Yeryüzünden evvel halk
olunması, kalb-i hakikînin kadîm ve bedenin hadis olduğuna işarettir. Kalbin
davranışlarından bir kısmı nefsanî bir kısmı ise ruhanîdir. Kalbin su yüzeyinde
beyaz köpük olarak tanımlanması cevherinin saf olduğuna ve yeryüzünün onun
altında döşenmiş olduğuna işarettir. Beden, hakiki kalbin tesiri ile
vücutlaşır, cisimleşir. Beden ve organları kalbe tabi olarak oluşur ve gelişir.
Böylece ruhun beden ile alakası kurulmuş olur. O beytte, âyat ve beyyinat,
delil ve mevcudat, yâni ulum ve maârif, ilim ve bilgiler, hüküm ve hakayık,
hakikatler vardır, o ayetlerden, delillerden, biri de Ruh Nurunun kalbe varış
yeri olan ‘akıl’ vardır.” (3.96, 97) Beyaz köpük olan hakiki kalbin, saf hali
ruh ve cisimleşmiş hali ise bedendir. DNA için maddeye ne zaman, nasıl ve ne
yapacağını bildirerek hükmeden yazılım, program denir. Kalp de, DNA dâhil, tüm
yaradılışa hükmedebilir.
“Cismanî şehvetlerle perdelenip,
nefsanî lezzetlerle meşgul olmaları sebebiyle nefislerinin, beden ve bedenin
terkip ve mizacından ibaret olduğunu zannederek, kuddus cevher ve fıtrat-ı
nurdan, kutsal cevher ve nurun yaradılışta kazılı oluşundan, gafil oldular. Somut
cisim denizi ile soyut ruh denizi indirilmiştir. Bu iki deniz insan vücudunda
buluşur. Aralarında, ne hayatın cevherinin letafetinde, ne de madde cesedinin
kesafetinde olan ve ‘berzah’ diye adlandırılan, ‘hayvani nefis’, beşeriyet
canlılığı vardır. Denizlerin arasında, berzahta ne latif ne de kesif denebilen,
nefsanî canlılık bulunur. Nefis her ikisinden de dengeli yararlanır, ne ruh
bedeni latif, ne de beden ruhu kesif, yapabilir.” (55.19)
Aldığı
her gıda insana güç ve kuvvet, ‘güçlü kuvvet’ verir. Yediği besinler, aldığı
nefes, içtiği su, okuduğu kitap, edindiği bilgiler, gücüne güç katar. Bir açık
sistem olarak, insanın çevresinden aldığı her şey ‘girdi’ veya ‘gıda’dır. Her
besin belirli koşullar altında alınır, işlenir ve yine daha güçlü kuvvetlere
dönüştürülür. Bedensel, maddî güç de olsa, beyinsel güç de olsa, tüm ‘güçlü
kuvvetler’ girdidir; bünyemizde bedensel veya zihinsel işleme sürecinden
geçirilip çevreye çeşitli çıktı verilir; üretim, işleme, tüketim süreklidir.
Vücudumuzda en küçük birim denebilecek atomlardan oluşan bir molekülün bir
başka molekülü üretip kodladığı ve bunu, hücrenin içindeki, ‘seri üretim yapan
molekül üretme fabrikasına’ gönderip aynı proteinden çok miktarda üretim
yapılmasını sağladığı bir gerçektir.
Beslenmek hatta hava, su ve ateşten çok çeşitli katkılar alarak güç ve
kuvvetimizi geliştirmek zorundayız. Bu kapsamdaki bütün eylem ve olayların tümü
bir kuvvet ‘iletişim ve etkileşimidir’. Maddi ve manevi kuvvet alış verişi
içindeyiz. Birisinin düşünce gücünden etkilenir yeni bir fikir, düşünce
üretiriz, hepsi bilgi işleme fiilidir. İşlemin öncesi, sırası ve sonrası
kuvvete dayanır. Tüm faaliyetler kalbimizin kurgusunda, yönetim, denetim ve
yönlendirmesindedir, hepsi bir kalp fonksiyonudur. Genel ve geniş kapsamlı
düşünüldüğünde, aklın sonradan geliştiği de dikkate alındığında, her şeyin
kalbin yönetim ve denetiminde yürüdüğü apaçıktır.
Kalbin
bir tarafı ruh veya ilimdir. Diğer tarafı ise, bilimsel özellikler yüklü kuvvetlerin
belirli alanlarda izdihamı, toplanmasıyla oluşan, cisimleşme ve maddeleşmedir. Kalbin ruh ve madde tarafları bir nazarla var bir
nazarla fani, yok olur. Celalî nazara dayalı mevcudat ile giz’lenen Hakk’ın,
Halk olarak görünmesine kalbin nefsanî yönü denebilir. Bu bakışta her şey
birbirinden farklı, her oluşum bir diğerinden ayrı bir varlıktır. Halka,
Hakk’ın cemalini görmek üzere bakışta ise her şeyin bir ve tek ilimden
kaynaklandığı görülür. Var olan herhangi bir şeyin kendiliğinden oluşması,
çevreye ihtiyaç duymaması mümkün değildir. Hakkın cemal ve celalini görmek,
hayata Hakk’ın arşı olan kalbin olumlu veya olumsuz sıfatlarıyla bakmaktır. İlk
oluşan kalp, yaşamı oluşturan kalptir. Celalî nazar ile var olan cemali bakışla
fena bulur. Rahmanda rahimsi
yaşam güç ve kuvvet kaybıdır, kaybın telafisi için beslenmek zorunludur. Bu amaçla
zerreler, kuvvetler arası iletişim ve etkileşim süreklidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder