Mekke’nin
Fethi
İman kalbîdir,
kalbin emridir. Elçi insanları İslâm’a davet ederken, bireylerin inanma ve
inanmama hakları varken, önce müşrik olarak kalanlar inananları hicret etmeye
zorladı. İlim şehri Medine’ye göç edildi. İlim sayesinde, Müslümanlığın akla
yatkınlığı nedeniyle, inananlar çoğaldı. Ruhanî güçler nefsanî güçler ile Mekke
dışında, her alanda, yapılan mücadeleyi kazandı. En sonunda akıl kuruntudan
kurtuldu, Mekke savaşmadan alındı ve Kâbe’ye sahip olundu. Ama müşriklerin sonu
geldi, kıyametleri koptu ise de kendileri nefisleriyle diri kaldı. Öldükten
sonra kıyametleri kopsaydı daha iyi olurdu, nefisleri insanlara hayırlı olurdu.
Herkes ruhun nuruyla aydınlanıp, nefsini teslim alıp, kalbine sahip çıkmalıdır.
İnsan ve
insanlığın gelişimi paraleldir. Genel anlamda toplumsal düzeyde yaşananlar
bireyin gelişimi açısından da geçerlidir. Din olgusu bir birey ile başlar.
Görev alan elçi önce yalnızdır. Topluma nur topu olarak indirilen ilim, çekim
gücü oluşturur. Kütle çekimi gibi ilk hareketler merkeze doğrudur. Kritik
kütleye ulaşılınca ısı ve basınç artar enerji patlaması oluşur. Bu noktadan
itibaren ışınım, açılım ve yayılım dalgalar halinde her tarafa birden olur. Bu
açılım, enerjinin, hem dalga hem de parçacık özelliği gösteren, fotonlar halinde
yayılımına benzer, küreseldir. Kalbî duyguların dalgaları halinde yayılan
inanç, henüz bu dalgaların dışında olanlara, parçacık olarak, ayetler halinde
gelir, görünür. Nurun aydınlığı fotonlarla yayılır. Akıl, ilmi, bilgiler,
ayetler halinde işler. Yeterince ışık alınırsa kalp ısınır, aklın verdiği vesveseden,
kuruntudan kurtulur. Ruhun nuruyla aydınlanan kalp, nurlanıp nur saçacak,
ışıyacak, kendisi de kalbî duygu dalgalarına uyum gösterip açılıma katkı
sağlayacaktır.
Nefsin
terbiye edilmemiş ilk hali, madde gibi katı, zalimdir, şehvet ve gazap
güçleriyle aklı ve kalbi emrine alır, menfaati için çalıştırır. Bedensel ve
dünyevî her şeyi sevdirir, benimsetir, bencillik eder. Aklı kullanarak her
şeyin daha fazlasını elde etmeye çalışır. Sahip olduğu şeylerin zevkini çıkarıp,
lezzetine vararak bunları kalbe güzel, akla makul göstermeye çalışır. Karşı
çıkma gayretlerini zulüm ile bastırır. Akıl, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı,
güzel ile çirkini ayırt etmeye, reşit olmaya başlayınca nefse etki edebilir.
Nefsin kaprislerinin sonuçlarını gösterebilir. Benlik ve bencilliğinin ruhanî
güçleri ezdiğini ve üzdüğünü açıklar. İyi, doğru ve güzeli gördükçe nefis de
esas istediklerinin bunlar olduğunu anlar. Akılcı bilgilerin lezzetini alır,
ilim nehirlerinden akan sütün kalp çocuğu için daha iyi olacağını anlar.
İlim sahibi
olabilmeleri için herkese akıl verilmiştir. Elde edilen bilgilerle maddeye
bağlılık ve bağımlılık sona erebilir. Kalp önce nefsin terbiyesinde yetişir.
Nefis kalp çocuğunun annesi, bakıcı, büyütücü ve terbiyecisidir. Reşit olunca
akıl kullanılarak bedensel ve nefsanî güçlere üstünlük sağlanır, nefis
dizginlenir. Bedenden ruha yücelme Mekke’den Medine’ye hicret anlamındadır.
Ruhtan alınan ilim sayesinde, ruhun nuruyla, kalp nurlanırsa nefis kalbe ram
olur, teslim olur. Nefis zorlanmamalı, teslim alınmamalı, kendiliğinden teslim
olmalıdır. Zorlanırsa kıyameti koptuğu halde kendisi diri kalır. İlim ile enerji,
madde, kütle ve eşya ilişkisi idrak edilerek iradî mevtin gerçekleşmesi halinde
kıyametin kopması sonraya kalır. Kıyamet koptuğu halde diri kalma durumu
olmamış olur. İslamiyet zorla zahir olmuş olmaz. Kalp Kâbe’sine zoraki değil,
ruhanî ilimlerle sahip olunmuş, iman kalbî olmuş olur.
Akılcı
bilgilerin tadı ve lezzeti kalpte duygusal dalgalanmalar yaratır. Bilgilerin,
nefsi ve çocuğu olan kalbi besleyiciliğinin yanında, çok çeşitli hissi
dalgaların kaynağı olduğu da ortaya çıkar. Zalimlik ve Firavun’luk yapan nefis
aklın taşıdığı ilmin hakikatini sorar ve öğrenmek ister. Firavun makul ve
mantıkî sorular sorup işin muhasebesini yapar. İlmin hakikatini sorarak aklın
ardına ve ötesine geçer. Tüm ilmi bilse dahi ilmin hakikatini, İlâhî hakikati,
bilemeyeceğini akıl kabul eder. Neyin ne olduğunu, nasıl olduğunu bilse de
neden olduğunu akıl bilemez. Firavunun istediği cevabı verecek olan akıl değil,
âşık kalptir. Aşk içinde akıl durur, daha öteye gidemem der. Aklın getirdiği
bilgiler ve ilim ile beslenen kalp, ilmin nuruyla nurlanıp aydınlanırsa,
muhteşemin ihtişamını görürse, haşyet içinde kalır, bilinene âşık olup, aşkı ve
ilmin hakikatini idrak eder. Kalp, ilim nuruyla nurlanıp Hakk’ın ruhuyla
dirilirse, ilmin hakikatinin âşığın, Hakk’ın gölgesi olduğunu idrak edecektir.
Her olmuş ve
olacağı ilmen apaçık ortaya koyan Kur’an, harflerde gizli olanın zahir olduğu
aşikâr bir kitaptır. Toplumsal ve bireysel düzeyde insanın insan oluşumu ve âşka
erme sürecinin özünü açıklar. “Biz isteseydik, Mekke’nin fethi gününde olduğu
gibi, herkesin zorla İslâm’a teslim olmasını sağlardık, sen, bazılarının iman
etmemesi nedeniyle, nefsini helak etme.” (26.1-3) “Dinde baskı, zorlama, tiksindirme
yoktur. Doğru bilgiye dayalı eriş, bozuk bilgiye dayalı sapıştan açık bir
biçimde ayrılmıştır.” (2.256) “Firavun dedi ki ‘peki âlemlerin Rabbi kim’?”
(26.23)
Firavun Hz.
Musa’ya mesajlarının kaynağını sordu. Kaynağını idrak ederek, kendi rızasıyla,
kalpten inanmak, iman etmek, kendini bilmek istedi. İkna etme konusunda kalp
Musa akıl Harun’undan yardım aldı. Akıl bilgi taşıyarak ilmin, ruhun kaynağına
götürür. Huzurunda, huzur ve sükûn içinde yüzerken, süpernova kalıntısı iki
taşın, sanki aşk içinde, buluşmasıyla zincirleme olaylar tetiklenir. Güneş
böylece çekirdekten oluşmaya başlar. Çekirdekte çekim gücüyle madde enerjiye, radyasyon
katmanında ise sıcaklık nedeniyle madde plazma halini alıp tekrar maddeye
dönüşür. Üçüncü aşamada güneş görünür ışık kaynağı haline dönüşür. Bu ortam,
canlılığın yaratılmasına ve gölgesi kalmayacak şekilde olgunlaşmasına uygundur.
Âdem de iradesi dışında Hz. Muhammet’in nuruyla yaratılır, ilim yüklenip
gölgesini yok edecek kadar olgunlaşır ve Allah’ın ölümsüz ruhuyla dirilir. Hakk’ın gölgesi olan ilmin enerjiye yüklenip
indirilmesiyle başlayan ve halden hale geçişle süren oluşum döngüsünün evrende
tekraren yaşandığını akıl apaçık ortaya koyabilir. İlahi mesajlar insanlara
seçim hakkı tanır. İnsan, aklını kullanarak bilmeyi ve kalpten inanmayı seçebilir.
Herkese
gönülden, kalpten iman etme hakkı tanınır, kimse çaresizlik içinde Müslüman
olmaya zorlanmaz. Halk edilmiş, yaratılmış ve inşa edilmişlerin hakikatine
erdikçe herkesin kalbinin aynı hakikate ulaşacağı beklenir. Din maluma tabi
ilmin aşamalı döngüsünü kalp ile yaşar, bilim bu döngüyü akılla kanıtlar. İlim
iner, açılır, oluşur, akıl idrak ile dönüşü sağlar.
Umarım,
nefis beden Mekke’mizi fetheder, ruhanî kalp Kâbe’mize sahip oluruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder