14 Mart 2017 Salı

Güneşle Giz'lenen


            Güneşle Giz'lenen

             Yeni bir kavram için akıl ve hayal güçleri kullanılıp benzetmeler yapılır. Denilen değil denmek istenen önemlidir. Bir duygu veya düşünceyi anlatmak için kullanılan isimlerin ötesine geçilir. Örneğin, güneşte büyük bir hakikat gizlidir. Doğal olayların kendisi başka ardındaki hakikat başkadır. Büyük anlamlar yüklenen kavramlar genellikle böyle anlatılabilir. Büyük anlam yüklü kavramlar da yaşanmak için, bilinciyle bütünleşmek içindir. Güneş ısı ve ışığıyla hayat verir, canlılık yaratır ama var oluşuyla hayata anlam da katar. Hayatın nasıl yaşanması gerektiğine katkısı daha büyük olabilir.

            Güneşin yoktan var oluş gerçeğinin bilimsel açıdan hikâyesi çok basittir. Bu gerçeğin hayat felsefesine katkısı daha büyüktür. Dünyada bulunan, su, karbon ve altın gibi maden ve elementler, gerçeği apaçık gösterir. Süpernova vardı, yakıtı bitti, patladı, çevreyi toz ve gaz bulutu kapladı. Hepimiz bu yıldız tozundan oluştuk. Bu oluşum yalnız akıl ile irdelenirse makul olanlar ele alınır, sonuca varılır, yetersiz kalır. Huzurunda, huzur içinde, sakin ve sükûnet içindeki uzay-zamanda milyonlarca yıl yüzüp duran bir taş diğerine vurulur, düzen kurulur. Akıl ‘gökyüzünde yer mi yok niye vuruşurlar?’ demez, üstelik ‘tesadüfen çarpışır’ der. Nasıl başlarsa öyle gider, akıl işin sonunu getirir. Kütlenin artışı uzay zamanı büker, birçok taş merkeze düşer, kütle çekim gücü maddeyi merkeze çeker, ezer, madde enerjiye dönüşür, basınç ve ısı artar, patlar. Maddenin, dördüncü hali olan plazma haline, dönüşmesi tekrar soğuma ve kütleye dönüşümü tetikler. Doğal fizik yasalarıyla al sana nur topu gibi koca bir güneş. Sonsuz yönde, sonsuz sayıda, görünür ışık yayımı yapan, hayat kaynağı oluşur. Çakan çakmak taşlarından aydınlatan güneşe varış süreci anlam yüklüdür. Kendisi var iradesi yok.

             Akıl amaç değil araçtır, kurgular yapar. ‘Allah dünyayı altı günde yarattı, yedinci günde yaşam başladı’ denmiş. ‘Hz. Âdem’den Hz. Muhammet zamanına kadar altı bin yıl geçti, hafi yani gizlilik devri bitti, batıl gitti Hakk’ın zuhur devri geldi’ denilmiş. Hatta Allah’ın indinde bir gün bizim için bin yıldır denip haftanın günleri bu nedenle yedi olarak kabul edilmiş. Yedinci gün bazıları için Cumartesi olsa da Müslümanlar için Cuma günüdür. Resulümüz ‘Ben ve kıyamet şu iki parmak gibi olarak ba's olundum, gönderildim’ diyerek işaret ve orta parmağını göstermiştir. Kıyamet günü geldiğinde, gizlilik devri biter, Hak halk olarak zahir olup kendisi batın iken, Hak zahir olur. Cuma günü, güneş istiva vaktinde iken, gölgeler yok olduğunda, yalnız Cuma namazı kılınabilir. “Bireysel olarak alış verişi terk edip, eşyanın sır ve hakikatini bilmeye gayret ederek, cemaatle namaz kılar, fenadan sonra beka halinde, dağılıp rızık ararsanız sizin için daha hayırlıdır.” (62.9)

            Oluşumları değerlemede akıl yetmez, sezgi ve hikmet de gerekir. Evren okunup ibret alınmalı. Güneş, ilim yüklü enerjinin maddeye ve tekrar enerjiye dönüşünün apaçık örneğidir. İnsanın da verip kurtulacağı beden ve nefsinin hakikatine doğru yücelmek yerine aksi ile övünmesi eleştirilir. Akıl ve hikmet, taşlardan, yalnız güneşi değil, gölgesizliği de idrak edebilir. Seven ve sevilen varsa aşk vardır, bu aşktan gölgesi olmayan hakikatin ve Hakk’ın gölgesi ilmin idraki de çıkabilir. “İnsan, anlık idrakle bedeninin yakıcı asar ateşiyle helak olup atılmış yün veya pamuk gibi toz ve gaz bulutu olabileceğini görmelidir.” (101.10,11)

            Fotonun görünür oluşunun sırrı ne taşıdığı enerji miktarı ve elektromanyetik kuvvetinde ne de bebeğine düştüğü gözdedir. Görme, görüş, gören ve görünen beynin işlevi, bilinci, idrakidir. Aydınlanma, akılla; aydınlanış ve aydınlatış ise hikmet ve basiretle olabilir. Güç, kuvvet ve kudretin sahibini bildikten sonra her şey bir döngü ile başlayabilir. Güneşin güneş olmasında, bireyin de insan olmasında, ne kadar iradesinin olduğu apaçık idrak edilebilir. Yalnız insan, görünür ışık fotonunun nasıl oluştuğunu anlayarak kendine uygulayabilir. Verilen akıl ve hikmet ile beden, kalp, ruh ve ilmine yücelir. Kendi içindeki enerjinin içerdiği bilgiden, ilim olgusunu anlayabilen insan ilmin sahibini de idrak edebilir. “Yer ve gökte bulunan bütün mevcutlar tespih eder, izafî vücuduyla, halden hale geçen mevcudiyetiyle, acizden olgunluğa eriş sürecine örnek oluşturur. İzlenen süreç, bir düzen içinde, kahrının lütuf, kuvvet ve hikmetin sahibinin, olduğunu gösterir.” (57.1,2)

            Halkımızın ‘halk aynen Hak’tır’ deyimi çok anlamlıdır. Yukarıdaki ayetlerin anlamını özümsediğini gösterir. Toplumdan bağımsız ve bağlantısız, içine kapanık, madde ağırlıklı bir fert olarak yaşamak yerine Cuma namazından dağılmış bir kişi olarak yaşamanın farkındadır. İnsanın insanlığı yaşamasının önemini basiretiyle görmüş, idrak etmiştir. Büyük kıyametin kopuşuyla Allah’ın arşı bariz, apaçık olur, cennet ehli verilenlerin, ikram edilenlerin kıymetini bilir. İstiva vaktinin tüm sıfatların birden görünürlüğüyle gölgelerin yok olacağı anlaşılır. İnsanın gölgesi olursa da insanlığın gölgesi olamaz, güzel ahlakın ve güzel sıfatların tümünün bireysel gölgeyi yok edeceği aşikârdır. Var olmanın kaynağı yokluk, birliğin bütünlüğün kaynağı çokluktur. İnsan kendini, çevresine görünür ışık saçan, şeffaf hale getirmelidir.

             Yedinci günde bütünün parçası, güneşin bir fotonu olarak evreni doldurup yaşamak için, ilk altı günde var olmak, canlanmak, öğrenmek, ölümsüz ruh, ilim ile dirilmelidir. Sahip olduklarımızın kaynağı bilinmeli. Neslin devamını sağlayabilen akıldan fazlası neden verilmiş düşünülmeli. Ruh ve beden, akıl ve kalbin yerleri, önemi bilinmeli. Kendini bilen, ayrıca her şey ve herkesi kendisi gibi bilmeli. Cumaya giden halk, ama çıkıp dağılan Hak’tır. Ham, katı, karanlık, gölge olan madde çökerek pişmeli, olgunlaşıp yanarak görünür ışık saçmalıdır. Devinim devinene aittir. Maddenin dört halinden biri diğerinden üstün değildir. İnsanın ‘nas’, ‘has’ ve ‘hasın hası’ gibi hallerinin demek istediği bunların dışında ve üstündedir. Üstünlük gururu, varsa, bireysel varlığın göstergesi olabilir. İnsan, Allah’ın görünür ışığıdır. Beden ve kalbi geçip yanmalı, yanıp aydınlatmalıdır.

            “İlmel yakîn” (102.5) ve “Aynel yakîn” (102.7) kavramlarıyla “Bilgileriniz aracılığıyla ilme ulaşırsanız, fani beden ve maddenin nasıl oluşup dönüştüğünü idrak ederek arkanızda bırakacak, kalbinizde ve vicdanınızda ilmin ötesini aynen, apaçık zevk edeceksiniz” denilmektedir. “Her şey Allah ile mevcut ve Allah’ta fani olur. O her şeyin evveli ve ahiridir, sıfat, kuvvet ve hareketleriyle zahirdir.” (57.3)

            İndirilen ilmin yasası işler durur. Umarım, verilmiş olan akıl ve hikmet ile her şeyin gerçek sahibinin, hakikatin idrakine erebiliriz.

 

Hiç yorum yok: