12 Mayıs 2016 Perşembe

Nur Verilmesi


            Nur Verilmesi

            Nur kelimesi “ışık, aydınlık, parıltı, parlaklık” anlamındadır. Işığın bilimsel açıdan incelenmesi nurun ardındaki gerçeğe ulaştırabilir. Her ışık kaynağı, aslında, atomlardan ortaya çıkan enerji kaynağıdır. Enerjinin yayılma şekli elektromanyetik radyasyon (EMR) olarak adlandırılır. Gözümüz bu yayılmanın görülebilir kısmını ‘ışık’ veya ‘foton’ olarak algılar. Elektromanyetik radyasyonun en küçük birimi fotondur. Fotonlar, kuantum olarak adlandırılan enerji paketleri şeklinde yayılır. Kendisi ışık yaymayan eşyayı, yansıyan ışınlar sayesinde görürüz. Gündüzün aydınlığı, yansıyan ışıklardır. Işık ve aydınlık, enerjinin varlığını ve yayılımını gösterir. Tüm gökyüzünün gece görünmeyip güneşte görünmesi, yayılan ve yansıyan ışığın aydınlığındaki enerjinin habercisidir. Bu bilimsel gerçek “Allah, semanın ve arzın nurudur, gayrisi yoktur (24.35)” ayetine anlam kazandırır.

            Fotonun kütlesi yoktur, sadece enerji yüklüdür. Ünlü E=MC2 formülü enerjinin kütleye eşitliğini bildirir. Enerji ile kütle birbirine dönüşür. Yerler ve gökler, nurda, ışıkta, ışında, fotonda yüklü olan, enerjiden oluşur. Doğada var olan, fizik ve matematik gibi, ilim enerjide yüklüdür. Enerji kütle kazanınca madde ‘özellik’ kazanır. Böylece, tüm evren veya âlem ilim yüklü enerjiden oluşur. Âdem ve oğulları, fıtrata kazınmış ilim öğrenme yeteneği sayesinde, öğretilen ilmin idrakiyle yaratılır. İlmi idrak etmek Âdemi, kâmili nurlandırır.

            İnsan, yanma, yanıcı ve yakıcı oluş, yönünden zeytine benzer. Zeytinde hem yakıcı yağ hem de yanıcı odun vardır. İnsan, lambalıktaki kandil gibi aydınlanır ve aydınlatır. Kalpte, nura tabi olan hayvani nefis kutsallaşır. Kutsal nefis cesetle ruh arasındadır ve ilahi nurun tesettürlü halidir, ne doğudur ne de tam olarak batıdır, yani, ceset gibi kesif, ruh gibi latif değildir. İnsanın fıtratındaki nur, parlak fikir veya uygulama aklının ateşi ile yanar ve olgunluğunda parlayan nur, idrak oluşur. İnsanda hem yanıcılık hem de yakıcılık vardır, öğrenir ve öğretir. Nefsiyle yanar, ruhunun nuruyla, olgunluğunun idrakiyle aydınlatır.

             İnsan, bir elinde ilk, bir elinde son olandır. İlk ve son aynı anda, bir anda, bu anda mevcuttur. Dönüşüm ve oluşum süreklidir. Negatif ve pozitif elektrik yüklerinin karşılaşıp nötr, tarafsız, yansız haline gelişi insanda olur. İnsan, ilmin kendisidir, ilmin bilinç kazanmış halidir. Ne olunca ne olacağını bilir. Yaşamın var ve yok olması insanda yaşanabilir. İnsan, var ve yokluğun idrakini yaşayabilir. Maddenin halk edilmesi ve yaşamın yaratılması önce insan içindir sonra da insanın içindedir, idrakindedir. Halife yaratmış olan Yaratan, ‘gayri’ yaratmamıştır, ikisinin varlığı iki varlık değildir. İlmin, bilim, bilmek, bilinmek ve bilinç hallerinde ‘B’ harfinin önemi ‘Besmele’ veya ‘İnsan’ kadar büyüktür. Bilincin insanı aşkın halinde insan da aradan çıkar. Yaratanın, ‘bilinmeyi sevmesi’, amacına ulaşılmış olur.

            Evrene enerji formunda beslenen ilmin amacı bilinçtir. İlim, bilinmek ister. Boş kova veya cehalet kuyusu şeklinde oluşan ilk insan Âdem’in fıtratına akıl ve fikir çakmağı kazınır. Halife olarak yaratılan Âdem’e her şey öğretilir. Akıl, insana verilmiş en büyük nimettir. Akıl bilgi elde etmek içindir. Doğadan elde edilen bilgiler sistemli bir şekilde işlenir ve yeni bilgiler kazanılır. Bilimsel bilgi işleme yöntemiyle, bilgiler, insanı bilgilerin kaynağına, ilme götürür.

            Akıl, matematik ve fizik bilgileriyle, evrende bu ilimlerin yüklü olduğunu idrak ederek, ilmin tümünün bilincine ulaşır. Bilinenlerin çokluğunu idrak ettikçe, ilmin bilincine ulaştıkça, sonsuzluk kavramında kaybolarak, akıl kendi sınırlarını idrak edebilir. Böylece ilmin amacının bilinç, evrenin amacının bilinçli insan olduğu ortaya çıkar. Akıl önemlidir ama yeri ve zamanında, aşka kadar. Akıl, bilgiyi ilimden alır, işler, yeni bilgilere ulaşır. Akıl olay ve eylemlere açıklama getirir, neden ve nasıl olduklarını anlar. İnsan, akıl erdiremediğine ‘vardır bir açıklaması’ deyip geçebilir. Ancak bazı konularda doğal olup olmadığına hükmedebilir.

            Evrende enerjinin kütleye eşitliği ve birbirlerine dönüşümü akla uygundur. Evrenin ardında varlığı bilinen ilmin kaynağı hakkında fikir yürütmek akla uygun değildir. Var olanların içindeki eksi ve artı yüklü olanlar birleştiğinde evrenin bir hiç olacağı da akla uygundur. Buna karşın bir atom boyutunda bile eksi ile artı elektrik yüklerinin birbirine ulaşamadığı da aşikârdır. Birçok şeyin nedeni bilinmez olduğundan akıl durur, öylece kabul edilir. Bunlar arasında ‘enerjiye ilim yüklenerek kütle kazanması’, ‘maddenin, bilgi işlem yeteneği yüklenerek, yaşam ve gelişim potansiyeli olan tek hücreye ulaşıp, hayat kazanması’ ve ‘insanın ilim yüklenerek inşa edilip olgunluk kazanması’ olabilir.

            Maddenin ham maddesinin nur oluşu kadar, yaşamın kaynağının maddeye yüklenen ilim oluşu da aklı zorlayabilir. Özellikle insanı ele alırsak bedeni vardır ama beden değildir, ruhu, ilmi vardır ama ruh, ilim değildir. Hayat, verilen bir şeydir, bağış yapılır, bahşedilir. Ölüm, aslında olmayan bir şeydir, hayatın olmaması durumuna ölüm denir. Karanlık yoktur, ışığın olmadığı hal, durum vardır. Ölüm karşısında bazen “Madem alacaktın hayatı niye verdin?” demek isteriz.  Yaşamı anlasak da ölüme isyan ederiz. Oysa hepsi hayatın içinde vardır, hayat böyledir, aslında olmayan zaman da bunun içindir. Verilene sevinir, alınana üzülürüz, hayattaki biz de buyuz. Böylece insan olgunlaşır, olgunlaştıkça kesafetten kurtulur, letafete yücelir. İnsan, aydınlandıkça, ‘nur üzerine nur’ olarak, ilmin idraki ile aydınlatır.

            Hz. Âdem’in, Hz. Muhammed’in nurundan yaratılması olayının da Kitabımızda açıkça anlatılmasına karşın anlamamız kolay değildir. Bu amaçla oluşturulan gizli kurum ve kuruluşlar da pek başarılı olamayabilir. ‘Allah, ancak Allah’ın ilmi ile bilinebilir, gayrisi bilemez’ deyiminin bir sırrı veya bir hikmeti olsa gerek. Haricilere kapalı tutulan örgütlerde ‘nur verilmesi’ olayında, kişiye özel, anlamlı bir idrak oluşabilir. Ruhun nuru, ilmin idraki, olabilir ancak. Nur verilebilmesi için önce veren, Allah’ın ruhu ile ruhlanmış ve diriltilmiş olmalıdır. Bilgilerden bilinç düzeyine yüceliş ile nurdan ruha yüceliş süreci aynıdır. ‘Gerçek anlatılamaz ancak yaşanabilir’ denmesinin bir hikmeti de bu olmalı. Umarım bir gün bizim de Hakikat Güneşimiz ufkumuzdan, Batıdan doğar.