Bilgi, ilim hamurunun bir lokması, ilim deryasının bir
damlasıdır. Bilgi, enerji, uygulanması halinde algılanır. Beyin hücreleri
içindeki ve arasındaki akımlar adeta bilginin, enerji olarak akım halidir.
Elektrik sinyallerinin üzerine ses ve görüntü bilgilerinin yüklenmesi bize
televizyonu verir. Dijital bilgi işlem, günlük yaşamı oluşturur. Elektrik akımı
çok kullanılır, en yüksek ve en düşük voltun, her bilginin yeri vardır.
Bilgisayardan, ısınma ve aydınlanmaya, elektron akışı kullanılır. Kuantum
mekaniğinin bilgi yüklü parçacıkları değerlendirilir. “Devasa madde kütleleri
boş atomlardan oluşur.” (1) “Her obje, özelliklerinin taşıyıcısı, bilgisinin
deposudur.” (2) bilgiyi bilir, ilmini
anlarız ama uygulamaya geçiş doğada neden olur pek anlaşılamaz. Bilim ‘neden?’
sorusunu yanıtlamaz. Nasıl olduğu iyi bilinir. Bilgileri evrenden toplayan âlim,
ilmin açılımını yaşayan ariftir. Eşyanın hakikati olan ilmi, âlim, bilgiler
halinde evrenden toplar, arif ise ilk “Açılımdan” itibaren yaşar.
Foton,
‘kuanta’ adlı enerji paketlerini içerir, kütlesi yok, hızı çok, ışık hızı. Hem
parçacık hem dalga özelliği gösterir. Çeşitli dalga boyunu içerir. Her dalga boyu
ayrı bir renkte ve ısıdadır. Dalga boyu kısaldıkça içerdiği enerji ve ısısı
artar. Her dalganın enerjisi ölçülebilir. “Hatta kuramsal açıdan, hacim olarak
ifade edilmesi halinde, en kısa dalga boyundaki enerjinin bir santimetre küpü
evrendeki tüm galaksilerin oluşumuna yeterlidir.” (3) Kütle, enerjiye dönüşür
ama nedeni bilinmez. Enerji, tüm canlılara neden hayat verir? Atomun, maddenin
en küçük yapı taşı olduğunu düşünmek ilginçtir.
Atom
neredeyse tamamen boşluktur, yüz trilyonda birine ‘kütle’ denir. Tüm kütle ve
maddenin ne kadar enerjiden ve boşluktan oluştuğu bilenebilir. Bilgi deposu
foton özelliğini taşır, düştüğü yere enerji götürür, ısıtır, aydınlatır,
‘görünür’ ‘gözlemlenir’ kılar. “Dalga, ‘gözlendiğinde’ parçacık özelliği
gösterir” neden? Gözlem yoksa parçacık da yok. Parçacık yoksa atom bile yok. Bu
durumda ‘parçacıklardan oluşan büyük yapılar’ yerlerinde olmamalıdır. ‘Özellik’
ve ‘bilgi’ler ‘ilim’ altında toplanabilir. “Görme, Gözlem ve Bilme” eylemleri
insan için geçerlidir. “Enerjide ‘giz’li olan ilim, bu eylemlerle parçacık
özelliği ile açığa çıkar” neden? İnsan için mi çıkar? Kütlesi olan parçacıklar
da sürekli hareket halindedir, bunlardan oluşan atom ilim yüklü enerjidir, neden
amele dönüşür, uygulanır?
Kuantum âleminden çıkış, amele geçiş henüz
sırdır. Her şey düşüncedir. Böylece, enerjinin, özellik, bilgi ve ilim yüklü olduğu,
kısaca, her şeyin temelinde ilim olduğu, “Eşyanın hakikatinin ilim olduğu”
kanıtlanmıştır. Bilimsel açıdan, ilimden âleme geçiş, ilim yüklü enerjinin
‘gözlem’lenmesine bağlıdır.
“Cemden sonraki fark makamında,
vahdet ve kesret konusunda yanılmaksızın, Zatın Birliği düşünüldüğünde, sıfatın
kesreti müşahede edilir. Melekleri, kalplerini ilimle, yani Kur’anla ihya
ettiği has kullarına, emrinden, ruhundan, nakşeder, gönderir. Bu nakış, ilimden
ibaret olan ruhun tenezzülü, âleme inişidir. Ruhun inişi bir iradenin olduğunu
gösterir. Bu irade ise hakiki sıfatlar âleminin kanıtıdır, cisim ve
hareketlerin açıklanmasıdır. Sıfat ve efal âlemleri, isim, cisim ve eylem, hareket
âlemlerinin ortaya çıkışıdır. Bunların
tümü ise cemadat, nebatat ve hayvanat âlemlerinin oluşumudur.”
“Kısaca, ilimden ibaret olan ruh,
irade, sıfat ve efal âlemlerinin ortaya çıkışıyla âlemler oluşmuştur.” (16.2) “İnsan, ilminin aynıdır, organlarının
kendine özgü ayrı bir sureti ve yaşamı yoktur, organların ilminden ayrı bir
resmi ve cismi de yoktur” (16.2, 39.9). “Bilen ile bilmeyen bir olmaz. İlim,
sahibinden başka bir şey olmayan, azalarında, zerrelerinde zahir olan, görünen
ve onlardan ayrı bir şey olmayandır. İnsanın, azalarının, zerrelerinin ilminden
ayrı bir isim, cisim veya resim olduğunu hayal etmek gaflettir. Âlim bu durumu
kabul eder, kâfir bunu inkâr eder.” (39.9) İlmin, sahibinden, yani bulunduğu
zerreden ayrı ve gayrı olmadığını kabul edene âlim, inkâr edene kâfir denir.
İlimden âleme geçişte irade beyanı olduğu görülür. İlimden ibaret olan ruhun
tenezzülü, inişi ve âlemleri oluşturması bir irade beyanını gösterir, Hakk’ın
iradesiyle inmiştir. Kulların, fıtratlarına nakşedilen ilimle, önce melekleri,
melekeleri, yetenekleri sonra azaları, organları, bedeni oluşur. İlmin
açılımının böyle sonuçlanmasıyla ortaya çıkana, zahir olana biz ‘insan’ deriz.
Güneşin doğduğu yere doğu denir. İnsan, ilmin açılımının belirli bir halidir.
Farklı bir şekilde açılmış ilmi toplayarak insan yapılamaz. Fıtratına nakşedilmiş
ilmin açılımını sağlayarak insan olması sağlanabilir. İnsanlık dışı halleri
kökleşenleri, dışarıdan insanlık ilmi ekleyerek insanlaştırmak zordur. Haller
gerekli ama yeterli olmayabilir, genetiğiyle de oynanmalı.
“Biz
inananların, enfüs ve afakta, içte ve dışta, görünür ve görünmezde, müşahede
etmelerine yardımcı oluruz. Hatta muhakeme ve delillerle anlamalarına yardımcı
oluruz, böylece, Hakk’ın görünerek, apaçık aşikâr olduğunu idrak ederler.” “Yardım ettiklerimizden Hakk’ı eşyada
müşahede edenler için Rab yeterlidir. Hakk’ın efali delillerle, sıfatı
tecellileriyle, görünüşleriyle anlaşılır, her şey bilgisi kapsamındadır. Her
şeyin hakikati Hakk’ın ilminin aynısıdır. Vücudu ilmi ile oluşur, ilmi zatının
aynıdır ve zatı aynı vücududur. Gayrın vücudu, aynı ve zatı da yoktur. Her şey
fanidir, helak olur, yalnız Hakk’ın yüzü, Hakk’ın zatı bakidir. Nefiste,
evrende ve çevrede görünen ve beliren vasıflar, sıfatlar Hakk’ın varlığının
ortaya çıkışı iledir.” (41.53,54)
Tüm evrendeki bilgi, özellik, ilim, enerji ve madde arasındaki
ilişkiler insanda da görülebilir. “Her şey, küp şeker gibi, özellik kazanmış
veya özellikli bilgidir, bilgi küpüdür” denebilir. Öyleyse, insanın el ve ayak
gibi organ; sinir ve sindirim gibi sistemleri de ilimdir, ilmin bir halidir.
Kitabın da dediği gibi ilmin aynısıdır, ilminden ayrı hayatı, ismi, resmi ve
cismi yoktur. Evrenin en son hali, ‘gören, gözleyen ve bilen’ “İnsan” da,
evrende yüklü enerji veya ilmin ayrılmaz parçası, uygulanmış halidir. Böylece ilim,
idrak edilmiş olur, neden?
Uygulamadan
ilme ulaşan âlimler bilgilerin sahibidir ama ilmin sahibi olamaz. İlmin, Hakk’a
ait olduğunu, halk olarak zahir olup göründüğünü, idrak eden âlime arif
denebilir. Bu açıdan bakıldığında ‘ilimden ibaret olan ruhun âleme inişi’ amele
geçişi bir köprüdür. Amelden, Hakk’ın ilmine yücelten köprünün adı “İlim-Amel
Köprüsü”, bilgi toplayıp gidenler âlim, gelenler arif, olabilir. Bilinme amacı böylece gerçekleşmiş
olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder