9 Ağustos 2016 Salı

Sohbet Muhabbete Dönüşmeli


            Sohbet Muhabbete Dönüşmeli

            Hep okumaya çalıştım. Okuyup bileyim istedim. Babam okumamı istemişti. Hacı bey, Bursa Ulu Cami eşrafından, kayınpederim Ahmet Hançer, okumakla olmaz dedi. “Makam sahibi olursun ama adam olamayabilirsin” denmesi anlamlıydı. Ya tekerleği yeniden keşfedecektim ya da bilinen yolu izleyecektim. Sohbetlere katıldım, sağ olsunlar. Kulağı delik olmak neymiş anladım. Kulağıma kar suyu kaçtı. Bu su, gökten gelirdi, çok saf ve temizdi. Saf su peşinde koşmakla hem Nuh’un gemisini hem de Resulün sefinesini anladım. Madde denizinde yüzdürürken, kulak deliği sayesinde, gemimi nefsin korsanlarına kaptırmadım. Sefinenin hedefi ise benliğimi kurtarmaktır. Böylece bilen ile bilmeyenin bir olamayacağını anladım. Bir küçük gerçeği idrak ettim sayılır: Görünen, görenin görüntüsüdür!

            Kişiyi, maddeyi, eşyayı ulu veya kutsal yapan, olduğu yer değil geldiği yer imiş. Ne olduğumuz değil, nerden gelip ne olacağımız önemli gibi. Ulu cami de cüssesinin veya taşlarının büyüklüğü nedeniyle ulu değilmiş. Ulu kişilerin buluştuğu yer olduğu için ulu denmiş. Öyleyse bir kişi nasıl ulu veya büyük insan olabilir? Kimse kendine büyük veya ulu demez. Belki de her bildiğini Hak bilen ve her gördüğünü Hak görene, halk, olgun, büyük, ulu, yüce insan diyordur. Tüm çevresini, dünyasını ve evrenini Hak görene biz de Hak diyebiliriz. Hak denilene, görüşünü değiştirmeme şartıyla, Hak demeye devam edilebilir. Bir küçük sapma felakete götürür. Örneğin, ben veya biz Hakka daha yakınız denmesi, yanılgıların anası olur. Çünkü “Şah damarına yakınlık” kapsayıcıdır. Tek yol sohbetin muhabbete dönüşmesidir.

            Sohbet nedir, nasıl muhabbete dönüşür önemlidir. Bir kişinin ders verdiği derslikte sohbet edilmez. Bir öğretmen öğretiyorsa bu ders vermek olur. Sohbet, bu açıdan, eşitler arasındadır. Aynı bilgileri paylaşan eşitler bir konu üzerinde konuşabilir. Dünya veya evren ile ilgili bir konuda ilgili profesörler bile görüş ayrılığına düşebilir. Yalnız sevgi paylaştıkça büyür dense de bir canlı veya eşyayı eşit düzeyde seven bulmak zordur. Birbirlerini sevenlerin sevgiyi paylaşması da uzun sürmeyebilir. Allah’ın ilmi ile Allah sevgisi hakkında sohbet etmek ayrıcalık olabilir. Bu sohbette kişilere özgü kişilik, benlik ve bencillik olamadığı için paylaşım değil katkı ve katılım olur. Aşk söz konusu ise akıl da duracağı için sohbet muhabbete dönüşür. Aşk ile muhabbet ulaşılabilecek son noktadır. Âşık ile maşuk veya seven ile sevilenin muhabbetine doyum olmaz denir. Sevişmenin tanımlanması zordur.

            Muhabbet insanın kendini bilmesine bağlıdır. İnsan nerden gelip nereye gittiğini bilmeli. Hayatı yaşamak güzeldir ama eğer bir amacın oluşu bilinirse. Hedefi olmayan yelkenliye hiçbir rüzgâr yardım edemez. Verilmiş olanların neden verildiği bilinmeli. İnsanın ilk ve son günde ne kadar aciz olduğu gözden kaçmamalı. Doğadan ve doğuştan gelenlerle çevreden alınanlara sahip çıkmakta dikkat edilmeli. Para bulanın değil, bilgi de öyledir. Kendini bilen kendini sahiplenmez. Herkesi de kendisi gibi bilir. “Olacak olan olur. İş olacağına varır. Akacak kan damarda durmaz” gibi hayatın derinliklerinden gelen deyimlere inansak da iyi bilsek de elimizden geleni yaparız. Dünyayı durdurmaya çalışırız. Her şey olduktan sonra, iş, biz de bir parçası olduğumuz halde, bittikten sonra denilecekler denir. Oluşumun tümünün bizimle tamam olacak şekilde oluştuğunu idrak ettiğimizde sohbet edilirse muhabbet olur.

            Bilimsel açıdan bakıldığında, Büyük Patlamadan itibaren bir ve tek enerjinin, kütle kazanarak, oluşumları izlenir. Her şeyin temelinde ışık hızında yayılan elektromanyetik radyasyon vardır. Göze gelen kısmına ışık denir, enerjisi ‘kuanta’ olarak ölçülür, foton olarak yayılır. Kuantum âleminin gizemli yapısı vardır, “Her şey önceden belirlenmiştir” dedirtir. Genel görelilik yasalarına göre uzay ve zaman ayrımının yapılmaması, uzay-zamanın bir birleşik alan oluşturması da gizemlidir denebilir. Çünkü kütlenin uzay-zamanı bükmesi nedeniyle düz çizgide seyreden ay ve dünyanın yörüngeleri eğri görünür. Bilimsel gerçeklere vakıf bilim insanları “Tanrının nasıl düşündüğünü bulmaya çalışıyoruz” derler. Gerçek birdir, ayette belirtildiği gibi “Allah yerlerin ve göklerin nurudur.” (24.35) Zaten kanıtlanmıştır ki yerler ve gökler kütle kazanan enerjinin ışık, parıltı ve parlaklığından oluşmuştur.

            Din, tüm evrenden geçip, Allah’a giden yoldur ve sabah olunca gözün görmesi kadar kolaydır. İnsanlar ayetleri uyguluyor değil, ayetler insanların yaptıklarını ve yapacaklarını açıklıyor. İnsan okur, düşünür, ibret alır, tefekkür ederek hareket eder. Bilgi edinir ve bilgisini uygulayarak ilme itaat etmiş olur. Kendisini irşat eden, yetiştiren ve oluşturan ilme tabi olarak yani biat ederek, secde ederek, namaz kılmış olur. Her eylem ve olayın ardında aynı kuvvet, kudret ve güç vardır, kaynağı aynıdır. Hareket eden enerji bunu atom olarak da yapar, elektron veya foton olarak da. Bir atoma bile sahip olamayan insan, aklının da verilmiş bir nimet olduğunu idrak eder. Organlarının nasıl çalıştığını bilemez. Kendisine secde eden meleklerin, bu melekelerinin sentezini önce bilemez. Sinir ve sindirim gibi tüm alt sistemler birbirini etkiler, hepsi birden kişiyi oluşturur. Bilmek için bilen sıfatına sığınma gereği duyar. Emaneten sahip olduklarının şükrü içinde hareket eden kişi, nefsini kalbine yönlendirir. Kalbindeki sıfatların da zatından kaynaklandığını anlayacaktır. Bu şekilde ve bu düzeyde ele alınacak her konu üzerinde yapılacak sohbet muhabbete dönebilir.

            Muhabbette menfaat olamaz. Kişinin benlik ve bencilliğindedir nefsanî menfaat. Muhabbette katılım ve katkı vardır, almak yok vermek var gibidir. Zevk edilen her şeyin keyfi sürülür, lezzeti alınır, ayrılıp ayıldığında kişi damak tadını anımsar. İçten kaynayarak gelenler paylaşılır. Benimsenip sahiplenilmeyen bilgi ve duygu paylaşımı sahip çıkılıp götürülemez. Bir sonrakine hazırlanıp sohbet sırasında çekmeceden çıkarmak olmaz. Senlik benlik ile oturulan sofrada karın doyurulur. Karın doyurma kalbin duygularıyla olamaz. Kalp ruhtan alınanlarla doyar. Bu doyum dolgunluk yaratmaz. Kalbin arınmasında letafet vardır, kesafet yoktur. Enerjinin kütle kazanmış haline madde denmesi, mana ile kıyaslanarak, anlam kazanır. Madde manaya tabi olur, her şeyin ardında ilim olduğu idrak edilir. Kişi bilen olduğunda ilim bilinen olur. Bilgi bilen, ilme sahip olamaz. Fizik bilen fizik ilminin sahibi değildir.

            Muhabbet ortamında, kendisini kastetmedikçe, herkesin ben deme hakkı vardır. Hak, halk olarak görünür, kısaca halk zahir, Hak batındır. Allah’ı gayrisi değil, ehli bilir ve Allah’ın ilmi ile bilir. Umarım bizim de tevhit sohbetimiz muhabbete dönüşür.

Hiç yorum yok: