10 Temmuz 2016 Pazar

Okumak Düşünmektir


               Okumak Düşünmektir


 

            Önce farkında olmadan yapılır, sonra, düşünüldüğünde anlaşılır. Genellikle zan edilir, öyle sanılır, öyle yapılır. Düşününce sanıldığı gibi olmadığı anlaşılır. İlk düşünen insanlar da düşüncelerinin bugün geldiği noktaya geleceğini düşünmemişlerdi. Düşünen insanların, düşünürlerin bir kısmına ‘bilim’ bir kısmına ‘din’ adamı denileceğini bilmiyorlardı. Bir düşüncenin yakındaki bir kişiye aktarılması için konuşmak, uzaktaki bir kişiye aktarılması için yazmak gerekti. Uzmanlaşma ayrışma halini aldı. Bir kısmı kutsala, bir kısmı kutsal olmayana sahip çıktı. Bilimciler evrime, dinciler yaradılış veya devrime inandı. Esas gerçek ortada kaldı. Bu nedenle, ayrışmaya anlam kazandırmak ve bütünleştirmek üzere felsefe doğdu.

             İnsanlar fıtratlarına uygun şekilde farklılaştıkça birinin yaptığını diğeri yapmaz oluyor. Ayıp olmasa “Hindiler gibi düşünmeyi sevmeyenler” derneği kurulacak. Okuyanlar, okumayanlar, yazanlar, yazmayanlar, düşünürler, düşünmezler gibi ayrışmalar gittikçe derinleşmekte ve örgütlenmektedir. Oysa herkes özde aynıdır, yaşar, yaşamını sürdürür. Her düşünce doğa veya evren, var olan ile ilgilidir. Biz inanmayız, evreni bilir, bildiğimizi söyleriz dense de farklı bir şey söylenemez. Anadolu halkı “Gökten iğne düşse gayriye düşmez” der. Aslında hem gayriye düşmez hem de gayriden gelmez, ‘kutsal vardır gayrisi yoktur’ denmektedir. Kutsal olan, insanın ayağını yıkamaz, insanın ayağını yıkadığı için kutsallığı anlaşılır. “Her şey O’ndan gelir, O’na gider” diyen halk da aynı şeyi söyler.

            Allah insanı kendine kulluk etsin diye yaratmıştır. O halde kulluk etmeyen yoktur. Abdi olmayan, abidesi olmayan, bir ve tek olduğunun delili olmayan yoktur, bilene. Hal ve gidişinden ne istediğini bilip ona göre yerinde, zamanında ve dozunda bebeğini besleyip büyüten anne çocuğunu kalpten okuyordur. Okuduğunu anlar, anlamlandırır, gereğini yapar. Anne bebeğini, baba oğlunu okur, eğitir, öğretir. Okumak ve düşünmek disiplin ister, belirli kurallara uymak, itaat etmek gerekir. Kural dışı bir şey yapmamak, nefsi terbiye, oruç tutmaktır. Ruha, ilme tabi olmak, itaat etmek namaz kılmaktır. Bir şeyi yerinde, zamanında, dozunda yapmak hacca gitmektir. Kişileri oluşturan bilgilerden isteyene veya ihtiyacı olana vermek zekâttır. Yapılan iyi, güzel ve doğru şeyleri dil ile ikrar edip anlatmak kelimeyi şahadettir.

            Herkes İslam’a tabidir ama bilmez, bilinmez. Herkes içinden geleni yapar, fıtratına uyar, din de budur, düzen de, Kur’an da onu der. Yapıyorsun bari bilerek, idrak içinde yap. Her insan kendini bilmeli. Sınırlarını, sevdiklerini, yeteneklerini, içinden gelenleri, yapabileceklerini bilen, hal ve gidişini bunlara göre ayarlar. Bunlar ise kendini okumaktır.

            Herkes ne bilir ise odur, ne kadar bilir ise o kadardır, nerede ise orada olmalıdır. Her şey fıtratın gereğidir. Önemli olan bunu bilmek veya bilmemektir. Özünü bilen Musevi ve İsevi’nin dini de İslam’dır, kendisi de Müslüman’dır. Mason da fıtratı gereği mason olduğunun idraki içinde ise Müslüman’dır. Ateist de fıtratı gereğince öyle düşündüğünün idraki içinde ise Müslüman’dır.

            Bilgilerin, gerçeğe ait bilgilerin kaynağının Resul olduğunun, Muhammed’in Allah’ın hem kulu hem de Resulü olduğunun, idraki içinde ise kişinin kelimeyi şahadeti tam ve mükemmeldir. Bu idrak içinde, yukarıda arz edilen, İslam’ın beş şartı yerine getiriliyorsa o kişinin namazı miraçtır. Söylenen doğru ama anlaşılan şey yanlıştır. İnsan namaz kılar, kıldığını bilmeyen, idrak edemeyen henüz hayvandır!

            Yukarıdaki “Gerçeğe ait bilgilerin kaynağının Resul olduğu” ifadesi açıklanabilir. Resul, bugünkü bilimsel ve teknolojik bilgi ve bulgularla kanıtlanan gerçeği ortaya koymuş ve açıklamaya çalışmıştır. Hakkın hakikatini getiren resuldür. Getirilen hakikat Hakka ait ise getiren resuldür. Kanıtlanmışa iman etmek kolaydır. Bugün yerlerin ve göklerin kütleye dönüşen enerji ve ışıktan oluştuğu apaçıktır ve kanıtlanmıştır. Işığın, parlaklık ve aydınlık ile ilişkisini herkes anlayabilir. Bu amaçla elektromanyetik radyasyon veya fotondan söz etmek gereksizdir. Nurun sözlük anlamı, parlaklık, ışık, aydınlık olduğu da apaçıktır. Nur suresinin bir ayeti açık ve seçik olarak şöyle der: “Allah, yerlerin ve göklerin nurudur.” Bu ifade sonrası en uygunu “Yorum yok” olmalı. Anadolu halkı “Allah vardır, gayrisi yoktur” derken bu gerçeği haykırır.

            Akıl insana verilen en büyük nimettir. Konuşma yeteneği ile birlikte, insanın geleceğini belirler. Bilginin işlenmesinden ve anlaşılmasından, ruhun nurundan ve ilmin idrakinden söz edilebilir. Kısaca, bilgi ilme, ilim idrake, idrak nura, nur da ruha gider. Kalpten başlayan bu yolculuk akıl ile yapılır. Aklın üstünde, okuyarak, yol alınır. Kitabımızın “Oku” demesi, “Zaten istemeden bile okursunuz, okur ve okuyor olduğunuzun idrakine varın, benlik ve bencillik yapıp, ikilik yaratmayın, şirk koşmayın” anlamına gelebilir. Bu kapsamda hemen herkes kendi çapında filozoftur. Bilgileri, bilimleri ve inançları birleştirir, değerlendirir, analiz ettiklerini sentez eder. Yüz sene önce olmayan ve yüz sene sonra olmayacağını bilen ateist bile “Ben var Allah yok” der ve şirk koşmaz. İlme saygılıdır, ilmin düzenine uyum gösterir, biat edip itaat eder, namaz kılar. İnanıp iman edilenler öğrenilerek, bilinerek iman güçlendirilirse yolun sonu, inşallah, mümin için miraçtır. Analiz edilenler sentez edilerek, bilinenlerin felsefesi yapılarak, var olanın birliğine ve tekliğine ulaşılmalıdır. Sonradan da olsa, zanları terk edip, eşyanın hakikatine erişilmelidir.

            Umarım akılla, düşünerek, bilgili, bilinçli olarak, evreni doğru okur, Hakkın hakikatine ereriz. Müminin kalbi, resulün izinde, bilgiye dayalı haşyetle ancak miraçta huzura erer.

 

Hiç yorum yok: