Okumak
Düşünmektir
Önce
farkında olmadan yapılır, sonra, düşünüldüğünde anlaşılır. Genellikle zan
edilir, öyle sanılır, öyle yapılır. Düşününce sanıldığı gibi olmadığı
anlaşılır. İlk düşünen insanlar da düşüncelerinin bugün geldiği noktaya
geleceğini düşünmemişlerdi. Düşünen insanların, düşünürlerin bir kısmına
‘bilim’ bir kısmına ‘din’ adamı denileceğini bilmiyorlardı. Bir düşüncenin
yakındaki bir kişiye aktarılması için konuşmak, uzaktaki bir kişiye aktarılması
için yazmak gerekti. Uzmanlaşma ayrışma halini aldı. Bir kısmı kutsala, bir
kısmı kutsal olmayana sahip çıktı. Bilimciler evrime, dinciler yaradılış veya
devrime inandı. Esas gerçek ortada kaldı. Bu nedenle, ayrışmaya anlam
kazandırmak ve bütünleştirmek üzere felsefe doğdu.
İnsanlar fıtratlarına uygun şekilde
farklılaştıkça birinin yaptığını diğeri yapmaz oluyor. Ayıp olmasa “Hindiler
gibi düşünmeyi sevmeyenler” derneği kurulacak. Okuyanlar, okumayanlar,
yazanlar, yazmayanlar, düşünürler, düşünmezler gibi ayrışmalar gittikçe
derinleşmekte ve örgütlenmektedir. Oysa herkes özde aynıdır, yaşar, yaşamını
sürdürür. Her düşünce doğa veya evren, var olan ile ilgilidir. Biz inanmayız,
evreni bilir, bildiğimizi söyleriz dense de farklı bir şey söylenemez. Anadolu
halkı “Gökten iğne düşse gayriye düşmez” der. Aslında hem gayriye düşmez hem de
gayriden gelmez, ‘kutsal vardır gayrisi yoktur’ denmektedir. Kutsal olan,
insanın ayağını yıkamaz, insanın ayağını yıkadığı için kutsallığı anlaşılır.
“Her şey O’ndan gelir, O’na gider” diyen halk da aynı şeyi söyler.
Allah insanı
kendine kulluk etsin diye yaratmıştır. O halde kulluk etmeyen yoktur. Abdi
olmayan, abidesi olmayan, bir ve tek olduğunun delili olmayan yoktur, bilene.
Hal ve gidişinden ne istediğini bilip ona göre yerinde, zamanında ve dozunda
bebeğini besleyip büyüten anne çocuğunu kalpten okuyordur. Okuduğunu anlar,
anlamlandırır, gereğini yapar. Anne bebeğini, baba oğlunu okur, eğitir,
öğretir. Okumak ve düşünmek disiplin ister, belirli kurallara uymak, itaat
etmek gerekir. Kural dışı bir şey yapmamak, nefsi terbiye, oruç tutmaktır.
Ruha, ilme tabi olmak, itaat etmek namaz kılmaktır. Bir şeyi yerinde,
zamanında, dozunda yapmak hacca gitmektir. Kişileri oluşturan bilgilerden
isteyene veya ihtiyacı olana vermek zekâttır. Yapılan iyi, güzel ve doğru şeyleri
dil ile ikrar edip anlatmak kelimeyi şahadettir.
Herkes
İslam’a tabidir ama bilmez, bilinmez. Herkes içinden geleni yapar, fıtratına
uyar, din de budur, düzen de, Kur’an da onu der. Yapıyorsun bari bilerek, idrak
içinde yap. Her insan kendini bilmeli. Sınırlarını, sevdiklerini,
yeteneklerini, içinden gelenleri, yapabileceklerini bilen, hal ve gidişini
bunlara göre ayarlar. Bunlar ise kendini okumaktır.
Herkes ne
bilir ise odur, ne kadar bilir ise o kadardır, nerede ise orada olmalıdır. Her
şey fıtratın gereğidir. Önemli olan bunu bilmek veya bilmemektir. Özünü bilen
Musevi ve İsevi’nin dini de İslam’dır, kendisi de Müslüman’dır. Mason da
fıtratı gereği mason olduğunun idraki içinde ise Müslüman’dır. Ateist de
fıtratı gereğince öyle düşündüğünün idraki içinde ise Müslüman’dır.
Bilgilerin,
gerçeğe ait bilgilerin kaynağının Resul olduğunun, Muhammed’in Allah’ın hem
kulu hem de Resulü olduğunun, idraki içinde ise kişinin kelimeyi şahadeti tam
ve mükemmeldir. Bu idrak içinde, yukarıda arz edilen, İslam’ın beş şartı yerine
getiriliyorsa o kişinin namazı miraçtır. Söylenen doğru ama anlaşılan şey
yanlıştır. İnsan namaz kılar, kıldığını bilmeyen, idrak edemeyen henüz
hayvandır!
Yukarıdaki
“Gerçeğe ait bilgilerin kaynağının Resul olduğu” ifadesi açıklanabilir. Resul,
bugünkü bilimsel ve teknolojik bilgi ve bulgularla kanıtlanan gerçeği ortaya
koymuş ve açıklamaya çalışmıştır. Hakkın hakikatini getiren resuldür. Getirilen
hakikat Hakka ait ise getiren resuldür. Kanıtlanmışa iman etmek kolaydır. Bugün
yerlerin ve göklerin kütleye dönüşen enerji ve ışıktan oluştuğu apaçıktır ve
kanıtlanmıştır. Işığın, parlaklık ve aydınlık ile ilişkisini herkes
anlayabilir. Bu amaçla elektromanyetik radyasyon veya fotondan söz etmek
gereksizdir. Nurun sözlük anlamı, parlaklık, ışık, aydınlık olduğu da
apaçıktır. Nur suresinin bir ayeti açık ve seçik olarak şöyle der: “Allah,
yerlerin ve göklerin nurudur.” Bu ifade sonrası en uygunu “Yorum yok” olmalı.
Anadolu halkı “Allah vardır, gayrisi yoktur” derken bu gerçeği haykırır.
Akıl insana
verilen en büyük nimettir. Konuşma yeteneği ile birlikte, insanın geleceğini
belirler. Bilginin işlenmesinden ve anlaşılmasından, ruhun nurundan ve ilmin
idrakinden söz edilebilir. Kısaca, bilgi ilme, ilim idrake, idrak nura, nur da
ruha gider. Kalpten başlayan bu yolculuk akıl ile yapılır. Aklın üstünde,
okuyarak, yol alınır. Kitabımızın “Oku” demesi, “Zaten istemeden bile
okursunuz, okur ve okuyor olduğunuzun idrakine varın, benlik ve bencillik
yapıp, ikilik yaratmayın, şirk koşmayın” anlamına gelebilir. Bu kapsamda hemen
herkes kendi çapında filozoftur. Bilgileri, bilimleri ve inançları birleştirir,
değerlendirir, analiz ettiklerini sentez eder. Yüz sene önce olmayan ve yüz
sene sonra olmayacağını bilen ateist bile “Ben var Allah yok” der ve şirk koşmaz.
İlme saygılıdır, ilmin düzenine uyum gösterir, biat edip itaat eder, namaz
kılar. İnanıp iman edilenler öğrenilerek, bilinerek iman güçlendirilirse yolun
sonu, inşallah, mümin için miraçtır. Analiz edilenler sentez edilerek,
bilinenlerin felsefesi yapılarak, var olanın birliğine ve tekliğine
ulaşılmalıdır. Sonradan da olsa, zanları terk edip, eşyanın hakikatine
erişilmelidir.
Umarım
akılla, düşünerek, bilgili, bilinçli olarak, evreni doğru okur, Hakkın
hakikatine ereriz. Müminin kalbi, resulün izinde, bilgiye dayalı haşyetle ancak
miraçta huzura erer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder