8 Nisan 2016 Cuma

İnsan İtaat Eder


               İnsan İtaat Eder


 

            “Var olan her şeyin, eşyanın, ardında akıl ile bilinecek bir ilmin olduğunu içeren Kur’an’ın bildirilişi ve bu ilmin nasıl uygulandığının Furkan olarak indirilişi nedeniyle; ilim ve amel, ilim ve uygulamanın, ayrıntılarını idrak ederek mutlak salât, mutlak namazı yerine getir; ilim ile uygulama arasını birleştir. Her ilim için bir salât vardır.” (29.45) Her şey bir ilmin uygulamasıdır. Namazlar da bedensel ve ruhsaldır. Namaz teslimiyet, zikir, tabi olmak, itaat ve ulvi münasebettir. Maddeye ve doğaya ilişkin ilimler, doğa koşullarına uyum göstermek için bilinir. Hayatta kalmak, neslin devamı ve güzel ahlak için koşullara uyum gösterme, öğrenme, bilme ve uygulama şarttır. İnsanın, idrakince, bilgisi ilmine tabidir, itaat eder.

            Konunun daha kolay anlaşılabilmesi için oluşan ilk koşullara gidilmesi yararlı olur. Yokluktan, hiçlikten var olan, meydana çıkan, en küçük parçacığın da ayırıcı özellikleri vardır. Her şey özelliklerinin toplamı, bilgisinin küpüdür. Kütlesi bile olmayan bir parçacığın artı veya eksi yüklü elektrikle yüklü oluşu ve bu yükün miktarı ilk oluşum anında belirlenir. Parçanın özellikleri arasında nasıl kütle oluşturacağı ve hangi parçalar ile birleşeceği vardır. Önceden belirlenmiş bulunan özellik, bilgi veya ilim, parçacığın davranışını belirler. Örneğin, yanıcı olan hidrojenin ve yakıcı olan oksijenin birleşerek söndürücü özelliğe ait su oluşturması, bu atomların içlerinde önceden belirlenmiş bir davranış biçimidir. Parçacık ilminin aynıdır, ilmine tabidir ve ona itaat eder.

            Maddeler arası özellik maddelerin kendi özelliklerinin fena bulması, feda edilmesi sayesinde oluşur. Her yeni bilgi, kendini oluşturan bilgilere dayanır ama farklıdır, kendi ilmine tabi olur, itaat eder. Su, ota, süte, bala ve ete dönüşerek can verir.

            İnsan ve insanlığın gelişiminde, doğanın en çetin koşullarına uyum gösterildiği apaçıktır. Uyum gösterme yeteneği sayesinde evrim yasaları işler. Tek hücreden çok hücreye gelinmesinde, maddesel veya donanımsal olmayan hayatın, en basit DNA’ya yüklenmiş bulunan, yazılım olduğu kanıtlanmıştır. Donanımın yazılıma tabi olması hayatı, canlılığı ortaya çıkarmıştır. DNA’da yer alan toprak, hava, su ve ateşin, kendilerine yüklenen canlılık ilmine, içlerindeki özellik ve bilgilerle, itaat etmesiyle canlı hücre oluşmuştur. İlkel, ilk el, denebilecek bilgilerin birikimi tek hücrenin içinde canlılığı geliştirerek çeşitlendirmiştir. Yazılımın ilk halinde dahi bir gelişim potansiyelinin olduğu da açıktır. Bilgi birikimleri, hücrenin içinde, çok çeşitli işlevleri yürütebilecek organımsı parça veya bölümlerin oluşmasına yol açmış. Hücre içindeki parçalar arasında gelişen eşgüdüm ve işbirliği, tek hücrenin bölünmesinden öteye, iki veya daha çok hücrenin eşgüdüm ve işbirliğiyle sonuçlanmıştır. Böylece tek hücreden çok hücreli hayat doğabilir. Bütün bunlar maddenin bilgisinin ilmine itaati, bedenin namazıdır.

            Hayvanların hareket etme özgürlüğü nefsaniyet gütmelerine yol açar. Karın doyurma gibi ihtiyaçların karşılanması, bitkilerin gövdelerinin, bedensel olarak doğa koşullarına tabi oluşundan faklıdır.

            Hareketlerde nefsine tabi olma, itaat etme onun ihtiyaçlarına giderme söz konusudur. Hayvanlar nefislerine itaat ettikleri için yer içer, yatar kalkar, savaşır, sevişir. İnsanların insanlığa uygun şekilde davranması kalpleri sayesindedir. Kalpsiz denilen insanlar kötü ahlak sahibi olanlardır. Kalplerinde huzur duymaları için insanların ruhani bilgilere tabi olması öngörülür. Ruhuna itaat eden kalp huzur duyar.

            Kısaca denebilir ki insan bilgilerden oluşur, bilimseldir, ilimdir. Bilgiler ilme tabi olduğu kadar ilim de bilgilerin toplamına tabidir veya etkileşim içindedir. Bu nedenle, her insan kendine özgü bir ilimdir. Bilim insanlarınca kanıtlanan ‘elektron ve moleküllerin etkileşim içinde oldukları’ gerçeği bu kapsamda düşünülebilir. Beden içindeki organlar etkileşim içinde, eşgüdüm ve işbirliğiyle işler, çalışır. İnsanın ilmini uygulayışı ve ilmine tabi olup itaat etmesi kendi bünyesinde en az beş düzeyde olur. Doğaya uyumu, bedensel düzeyde, doğal ilimlerin uygulanması olarak ele alabiliriz. Bu ise Bedenin namazdır, ilme tabi oluş, itaat ediştir.

            İnsanın bedeni vardır ama yalnız beden değildir, nefsanî duyguları vardır ama hayvan değildir, kalbinin huzurlu olmasını ister ruhunun, ilminin gereğini idrak eder. Her düzeyin idraki o düzeyin namazıdır denebilir. Nefsin Rıza, Yatsı namazını, Kalbin Huzur, Sabah namazı izler. Nefsini, kalbinin sesini dinlemeye ikna eden sır bilgileri almayı hak eder. Böylece Sırra Erme, Akşam namazı kılınır. Benlik ve bencilliğini yok edip, hakikat güneşinin parlamasını sağlayarak, yüceliş yolunda, Ruhun Şuhut, uyanıklık, İkindi namazı eda edilebilir.           

            Hakkın ruhuyla dirilerek, itaatin doruğunda, ledün, hakikat ilminin zevkiyle Şükür, Öğle, Gizlinin Keşfi namazı kılınabilir. Hakikat güneşinin istivasında kul ve namaz yoktur.

            Özet olarak bünyemizdeki kuark, elektron, nötron, proton, atom, hidrojen, oksijen ve su moleküllerinden hatta DNA, hücre ve organlarımızdan söz edilmez. Bunların hepsi kendi bilgi küplerini bizim ilmimize feda etmiş, fani olmuş, fena bulmuş, kendilerini bilerek teslim etmiş durumdadır. Her biri bir ‘şey’ iken, özellikleriyle, şeker küpü gibi, bilgi küpü iken artık yalnız biz varız onlar yok. Bilgileriyle, bizim insanlık ilmimize itaat ederek, tabi olarak, bize biat etmişlerdir. Hepsi de bizim birlik ve bütünlüğümüze delildir, şahittir, kendilerine göre bize teslim olmuşlar, bize çalışır, bizi anarlar. Bedenimizde bir biz varız bir de onlar var gibi ikilik oluşturacak şekilde yoktur. Bu bağımlı ve bağlantılı halleri, beden dilinde bir anlamda, onların namazları, miraçlarıdır. Her şey bir ilmin uygulaması ise, her şeyin bilgisi ilmine tabi ise biz bağımsız ve bağlantısız, hür, olmamızı neye borçluyuz? Cehalete?

            Bedenimizin bütünlüğünü, tek parçalığını anladıktan sonra, hayvanlardan farkımızı görünce, nefsimizi keşfederiz. Fecri yaşamak kalbe âlem içinde bir âlem olduğunu gösterir. İş ve eylemden öteye bunların kaynağı olan sıfatların gözlenmesi başlar. Gün boyunca göz ile görmenin kalpten basiretli görüşten farklı olduğu idrak edilir. Bu ilmin bir sırrı olduğu akşam olunca keşfedilir. İkindi namazı ile ruhun uyanıklığı yaşanır. Gizli hakikatin keşfine aşk ile ledün, hakikat ilminin, zevkiyle Öğle namazında ulaşılarak hakikatin idrakine varılır. Hakikat güneşinin istivasında vahdette fena olunur.

 

Hiç yorum yok: