2 Eylül 2015 Çarşamba

Kendine Yardım Ediş


               Kendine Yardım Ediş

Kitabı okumak için lütfen tıklayınız

               İnsan ve insanlığın gelişimi paraleldir. Her ikisi de benzer hatta aynı aşamalardan geçer. Kutsal mesajlar da evrensel anlamda insanlık için ve bireysel anlamda bir insan için geçerlidir. Âdem âlemin küçük halidir veya makro kozmos âlem ise mikro kozmos da âdemdir. Küçük ve büyük her iki âlemde de mana ve madde vardır. Her kişinin bedeni kendisinin arzıdır. Manevi açıdan bir kişinin kalbi onun Mekke’sidir. Bu kapsamda Mekke’nin Müslüman olmayanlarca istilası ve inananların şehirden sürülmesinden sonra fethedilmesi bireysel bünyede de yaşanabilir. Nefsanî kuvvetler önce ruhani kuvvetleri yenilgiye uğratabilir ve kalbi istila edebilir. Sonuçta nurani ve ruhani güçler kalbi fetheder.

               Kişinin ergen oluşu ile bireysel yaşam başlar. Kendi başına kaldığında büyüme çağında büyüklerinden eğitimle aldığı güzel ahlak dersleri önem ve önceliğini yitirebilir. Hayata atıldığında, yaşam kavgası kargaşasında, bazı erdemlerin başkaları tarafından göz ardı edilmesinin etkisi altında kalabilir. Diğer bireylerle girdiği yarış ve yarışmalarda vehim ve hayal gücü gibi nefsanî duygularına yenik düşebilir. Kalbindeki güzel ahlaka ilişkin erdemler, ruhani ve nurani değerler, geri plana itilebilir veya tamamen unutulabilir. İçki, şehvet, şiddet ve kumar gibi kötü sıfatlar birbirini destekler. Bu durum kalpte yeşermesi beklenen değerlerin kalpten tamamen sürülmesi ve kalbin nefis mücadelesinde yenik düşmesidir. İyi değerlerini kaybedip kötü değerlere teslim olmasıdır. Bazen nefsanî güçlerden gazaba ilişkin bazen de şehvete ilişkin güçlerin üstün geldiği görülür. Şer güçler, iyilerin aksine, birbirleriyle de savaşır, kalpten söküp atar. Şiddete eğimli kişilerin hak etmedikleri halde, zorla, diğerlerinin hakkını ellerinden aldığı görülebilir. Bazılarının da iffetlerini kaybettikleri gözlenir. Bu durumlar her yerde ve her zaman öncelikle inanç sistemlerine aykırıdır.

               Nefsanî sıfatlar tarafından istila edilmiş bir kalp ilk bakışta Hz. Musa’nın 10 Emri’ni hatırlatır. “Öldürmeyin” ve “Zina yapmayın” emirleri gazap ve şehvet güçlerine karşıdır. Kalbin nefse, bedene, maddeye dönük kapısına “Sadır” kapısı denir. Bu açıdan ilk akla gelen “Havra” ibadethanesidir. Kalbin istila güçlerinden arındırılmış hali, yani nefsanî sıfatlardan, güçlerden temizlenmiş kalp ise kutsal mesajlara adanmış “Manastır” gibidir. Kalbin “Fuat” kapısından ruha yüceliş gerçekleşmesi durumunda kalp, namazı miraç olan mümin için “Mescit” olur. Böylece fena bulan mümin için kalp müşahede makamıdır. Kötü sıfatların kalbe hâkim olması havra, manastır ve mescit gibi ibadet yerlerinin kapanmasıdır. Kötü sıfatların kalbi istilası kalıcı olsaydı Allah bireyde ve evrende anılmaz olurdu. Bu durum yaratılışın fıtratına aykırıdır. Bireysel düzeyde kalbini temizlemeye çalışana, bu konuda Allah’tan yardım isteyene, dua edene yardım eli uzanır.

               Her ayetin bir hadise üzerine indiği düşünülürse, ayetle denilen ve denmek istenen daha iyi anlaşılabilir. Tüm ayetler de bütünleşmiş bir şekilde birbirini destekler ve tamamlar. Her işe Allah’ın adını anarak başlamak yetmez, izin vermesi de beklenir. Her olan ve olacak O’nun güç, kuvvet ve kudretiyle olacağından kalbin fethedilmesi için yapılacak savaşa Allah’ın izin vermesi beklenmelidir. Kalbin istilası öncesi, sırası ve sonrasında gelişen hadiselerin bu açıdan değerlendirilmesi önemlidir. Kötü nefsanî güçlerin çarpışıp kalpten söküp attığı güçler, sırf iyi oldukları için atılan, ruhani ve nurani değerlerdir. Birisini döverek elindekini alan kişi önce yaptığından utanır. Zamanla kendisinin de bir çeşit çaba ve uğraşı sonunda kazandığını düşünerek utanmayı kalbinden söküp atar. Bunu yapan utanma duygusunun iyi olduğunu bildiği halde kalbinde sürekli bir çatışma ile yaşayamadığı için yapar. Utanma olmayınca şiddet şehvetle desteklenir. Birlikte daha büyük kötülük gücü oluşur ve daha çok sayıda iyi sıfatı kalpten atar. Böylece şer güçlerin işbirliği kalbi ruhtan uzaklaştırıp nefsin kucağına atar. Başta yapılan bir küçük tercih sonunda karakter ve kader haline gelir.

               Nefis mücadelesi büyük cihat olarak tanımlanır. Savaşların en uzun soluklusu, çatışmaların en kanlı geçenleri kalpte yürütülen iyilik ile kötülüğün çarpışmalarıdır. Bireysel çapta ve bir kalbin içinde yürütülen çarpışmalarda iyi sıfatlara karşı birleşen kötüler üstünlük sağlanırsa birbirlerine düşer. Kalbe hâkimiyet için bir kötü sıfat diğer biri tarafından yenilgiye uğratılabilir. Çok küçük ve basit görülen bir kötülük bile büyüme ve gelişme eğilimi gösterir. Böylece mücadele de büyür. Çevreye yayılan çatışmalar çevredekilerin de ilgisine girer ve onları da içine çeker. Bireyi aşan toplumsal savaşlar durumda “halk aynen Hak’tır”, hatta “halkın dediği Hakk’ın dediğidir” denilir. Haklı olan iyiler ile hak’sız olan kötüler savaşır. Çevreye yayılmadan kalbin içinde yürütülen mücadelede ise kalbe ruhtan akıl aracılığı ile alınan inançsal, nurani ve manevi değerlerin kaynağı da Hak’tır. Hakça yürütülen çatışmalarda Hak’lı olan taraf kazanır, iyilik, doğruluk ve güzellik kalbi yeniden fetheder. Hayat da hayattaki mücadeleler de bundan ibarettir zaten. Konuya ilişkin kutsal mesajlar, ayetler de her iki âlem için böylece geçerli olur.

               İnsanın, fıtratına kazınmış olan güzel ahlak değerlerinin kalpten sökülüp atılmasına karşı koyması mücadele etme isteğini gösterir. Kişinin niyazı, arzu, istek ve duasının karşılık bulması halinde Allah savaşmasına izin vermiş demektir. Birey istemese olmazdı, izin verilmez, karşı koymaz, kötülüğe boyun eğerdi. Kişi içinde bulunduğu bir durumda yardım istemiş olmalı ki Allah da duasını kabul edip yardım etsin, halkı onun yardımına göndersin. Kötü sıfatların kök salmasına karşı koyan kişi, aynı zamanda, Allah’ın iradesine yardım ediyor demektir. Kalp önce havra sonra manastır ve mescit aşamalarından geçerek Allah’ın sıfatlarıyla sıfatlanmış olur. Belki de bir anlamda, “Kendine yardım eden, Rabbine yardım eder.” “Sana savaş açanlara ve sana zulüm yapanlara karşı savaşmana izin verildi. Allah, kendine yardım edene yardım eder!” (22.39,40)