FATİHA’nın GİZEMİ
Bir insanın olgunlaşma süreci ile
dinler tarihi paraleldir. Önce bedensel gelişme önem kazanır. Manevi veya
ruhsal gelişim sonraya kalır. Hz. İbrahim ile gelen tevhit anlayışının
açıklanması üç kitabî din ile üç aşamada tamamlanır. Dinlerin veya bireysel
olgunlaşmanın özüne inebilen kişiler üç aşamayı da hayata geçirebilir. Fatiha,
başlangıç, suresinin Kur’an’ın özü olması anlamlıdır. Kitap önce İslam’a sonra mü’minliğe sonunda
mi’raca çağrıdır. Dua Müslüman olmak için değil Müslüman olunduğu için okunur.
Hitabın muhatabı olan “düşünen akıl
sahibi olgun insan” Hz. İbrahim’in tevhit babası olduğunu bilir. Bugün bile
kulağa gelen hikâye ve efsanelerin gizemi tam olarak çözülmüş denemez. Büyük
bir ateşin içine atılan insanın yanmaması, karıncanın su taşıması kadar
gizemini korur. Hele oğlunu kurban etmesi olayı ayrı bir efsanedir. Bir
rivayete göre ardından gelen üç semavi din,
gökten indirilen üç kitap ve görevli elçiler tarafından uzun yıllar boyunca
halka açıklanmaya çalışılan aynı, bir ve tek mesaj ile ilgilidir denebilir.
Hz. Musa ile gelen mesaj elle tutulur,
gözle görülür, somut mucizelere dayanır. Allah ile konuşması ve O’nu görmek
istemesi iyi bilinir. Dünyevî yaşamı düzenleyen emirler bugün de geçerlidir.
Bireysel gelişimin ilk döneminde herkes Allah’ı görmek ister. Hz. Musa’dan
sonra, Allah’ın görünür olduğu, zahiren, dıştan, varlığı ve birliği, vahdetin
kesrette ortaya çıktığı, “gayri”nin olmadığı, “lâ ilahe illallah” diyerek
çekilen tespihten anlaşılır.
Hz. İsa’dan sonra, olgun insan,
Allah’a bâtınen, içten, kalben ve ruhen ulaşılabileceğini anlar. Esas olanın
kesrette görünenin değil vahdetin, ruhanî krallığın gökte olduğunu da idrak
eder. Allah’a kavuşmanın göğe çekilmekle olabileceği düşünülse de dönüş için
beklemek gerekebilir. Mi’raç hadisesi yarım kalmış denebilir. Oysa namaz mü’minin
miracıdır.
Beden ve ruh sağlığından emin olan kişi, kalbinin ruhun
nuru ile dolmasına, böylece kalbinin gayriden arınmasına çalışacaktır. Allah’ın
bir “abd”i, kulu, kısaca “Abdullah”,
ilminden emin ise uygulamaya geçmek ister. Bu durum resulün baba adının
Abdullah annesinin Âmine hatun olmasını hatırlatır. Âmin diyerek ilminden emin
olanın, Hakkın hem batın hem de zahiren müşahede edilebileceğini idrak eden
birisinin, yapabileceği bir şey daha vardır, o da bu duadır. Bu sure ile
olgunluğu, idraki doruğa ulaşır, Kur’an okuyabilir.
Fatiha suresini okumak, “Hz.
İbrahim’in tevhidini öğrenmiş, kesret ve vahdeti bilen, Müslüman birisi olarak
tefekkür edip, idrak öncesi ‘doğru olarak bildiklerimin tümü yanlışmış, gaflet
ve dalalet içinde bulunduğumun idrakine vardım’ deyip tam teslimiyetle Mü’min
olmaktır” denebilir. Bu sure Mü’minin mi’racı için indirilen Kur’an’ın
girişidir. Besmele çekmeden Kitap okunmaz, bu dua da hakkıyla besmele çekebilmek
içindir. Besmelenin “ba”sının altındaki nokta “ben” noktasıdır, dua sondan başa
doğru, ben diye başlar “O” diye biter. Ben varım diyen anlar ki yanılmış,
seninle varım derken yalnız sen varsın der. Kendini bilen kişinin ikilik ve
bencilliğinin “nokta”laştığından emin olduğu haldir. Surenin anlamlı giriş yeri
de “Allah’ın kulluğundan emin olma” halidir. Böyle bir hal içine giren kişi
halini kulu olduğu Allah’a arz etmek isteyecektir.
ABDULLAH
- ÂMİN;
Babası Abdullah annesi Âmine olan
Resulullah Allah’ın ‘âmin’ diyen bir kuludur. Fatiha suresi okunduktan sonra bu
idrak ile Allah’ın kulu olan herkes âmin der. Sureyi gerçek bir Müslüman
olduktan sonra yüzünden okuma amacıyla duanın anlamını öğrenmeye surenin öbür
ucundan başlamak yararlı olabilir. Hatta anlamının idrakine varmış olarak
besmele çekmek de güzeldir.
VELEDDALİN,
Kulun olarak istediğim sadece
Nasaranın, Hıristiyanların nurani, ruhani inançlarla perdeli olanların yolu
değil. Gizli şeylerle kalanların, bizim krallığımız yerde değil göklerdedir
diyenlerin, manastırlara çekilip, örtünüp, ruhban sınıfına evlenmeyi bile
yasaklayanların yolu değil. Nimeti rahimiye, özel nimetlerle yetinen, böylece,
nimeti rahmaniyeden mahcup, genel, zahiri, dünyevi nimetlerden mahrum; Hakk’ın
zahirriyetinden, görünür oluşundan habersiz, her şeyde cemali mahbubun
şuhudundan, sevgilinin güzel yüzünü görmekten mahrum olanların yolu değil.
GAYRİLMAĞDUBİ
ALEYHİM,
Yahudiler gibi zahirde kalanların,
nimet-i rahmaniye, rahmani, genel nimetler ve niam-ı cismani, bedeni nimetlerle
yetinip duygusal, kalbi, manevi, ruhani ve akılcı zevklerden mahrum olmadan.
7. SIRATALLEZİNE
EN’AMTE ALEYHİM,
Hem özel hem de genel nimetler
verilen, evvel, ahir, batın ve zahiren Hakkı şuhud edip, baki yüzünü müşahede
edip, fani gölgesel varlıklarından yok olan nebi, sadık ve şahit olanların,
evliyanın, kâmil insanların doğru yolunda,
6. İHDİNASSIRATELMÜSTEKİM,
Hidayet üzere sabit ve vahdet yolunda,
marifet, muhabbet ve Hakk’ın zatının hidayeti olan yolda olmamı sağla. En doğru
yol benden sana gidendir. Yalnız doğru yolda olmama değil sana ulaşmama da
yardımcı ol, idrakimi artır.
5. İYYAKE
NA’BÜDÜ VE İYYAKE NESTEİN,
Kavlen ve fiilen, söz ve eylemlerimle
sana hitap eder, ibadeti sana tahsis eder, yardımı senden talep eder, seninle
sana ibadet ederim. Bu huzur hallerimde bütün hareket ediş ve duruşlarımda
seninle sana ibadet ederek daim namazda olurum. Her vecih üzere ve her
vecihten, cepheden, yüzden cemalini müşahede eylediğimden daim muhabbet lisanı
ile olurum.
4. MALİKİ
YEVMİDDİN,
Kuvvet ve kudretin yalnız sana ait
olduğunu, kullarına kelâmında sıfat ile tecelli edenin sen olduğunu, hamdın
mutlak ve mahiyetinin senin zatına mahsus olduğunu bilirim. Kul fani
nimetlerden tecrit olduğunda baki nimetlerin verileceğini, kul efalinden
sıyrıldığında Hakk’ın efalinin tecelli edeceğini, sıfatından mahv olduğunda
karşılığında Hakk’ın sıfatlarıyla sıfatlanacağını idrak eder, böylece, kulluğu
fena bulur ve Hakk’ın vücudu bağışlanarak, zatiyle baki kılınır, seni seninle
yaşar. Senden gelinir, seninle sana ibadet edilir, zikredilir, şükredilir,
seninle sana gidilir.
2-3. ELHAMDÜ
LİLLAHİ RABBİLALEMİN, ERRAHMANİRRAHİM,
Bilfiil hal diliyle hamt, eşyada
amaçların gerçekleştirilmesi, kemallerinin zuhuru, ortaya çıkışıdır. Bütün
mevcudat kemallerini, olgunluğunu kuvveden fiile çıkararak, potansiyelini
kinetiğe çevirerek tespih ve hamt eder.
Eşyanın tespihi ve tenzihi O’nun vahdaniyetine, birliğine delaletidir,
delil oluşturmasıdır. Hamt ve sena, övme ve şükrün bildirilmesi, errahman,
sıhhat ve rızık gibi zahiri ve genel nimetlerin, errahim, ilim ve marifet gibi
Bâtıni nimetlerin karşılığı olarak, âlemin rabbi olan ulu zata aittir. İnsanın
kendini bilip olgunlaştırması amacını gerçekleştirmesidir böylece O’nu övmüş ve
zikretmiş olur, varlığına ve birliğine delil oluşturmuş olur. Hamt ve sena
rahman ve rahim âlemin rabbi olan sana aittir.
1. BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM,
Böylece, herkese genel ve kişiye özel
rahmeti kapsayan, varoluşun tümünün kendisinde ortaya çıktığının idrakinde
olan, zatın tecellisini idrak edip vahdette fani olan, kâmil insan suretiyle
başlar ve okurum.
Besmeleden önce var ama sonra yok isem,
Besmelesiz iş olmaz, Besmeleyle hiç olmaz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder