30 Mayıs 2014 Cuma

Cennetten Kovuluş!


         
İkinci baskısı yapılan bir kitabın bir makalesini okuyorsunuz, kitap için önce bir sol sonra da altta çıkan dropbox'a tıklayınız lütfen:
Click here to view


         Evren ile insan ikizmiş. Her kişi bir başka âlemmiş. Makro kozmozda var olan mikro kozmozda da varmış. “Küçülttüm Âdem, büyülttüm âlem ettim” deyişinin kutsal olup olmadığına inanılması ya da inanılmaması konuya ilişkin düşüncenin temelini oluşturur. Cennet inanç temelli bir kavramdır. Kovulma olayını inançsız birine anlatmak abes olabilir. İnanç ile inançsızlık âlemleri “varlık” ve yokluk” âlemleri olup aralarında sızdırmazlık testini geçen sınır vardır. Bu sınırdan düşüncenin bile geçtiği görülmezmiş. Hikâyeler ben ve bencilliğin olmadığı âlemde anlatılır.

          Hikâye çok küçük ve basit, Âdem yaratılmış, eşi ile birlikte cennette yaşarken, yasak ağacın meyvesini yemeyin denmiş, ama sürünerek gelen soğukkanlı yılan Havva’yı, o da Âdem’i kandırmış elmayı yedirmiş. Bu nedenle cennetten düşmüşler.

          Anlatılanın sembolik olduğu ve anlatılmak istenenin izana bırakıldığı bilinir. İlim erildir, madde dişi ve doğurgan, Âdem ruhu ve Havva bedeni temsil eder. Kendi ışık ve ısısı olmayan madde normalde ağırdır, yerdedir, sürünür, soğuktur, ilim ise kalbe sıcaklık verir. Elmanın yenmesi, doğadan elde edilen bilginin sahiplenilmesidir. Elma sahibinindir, yetiştiren veya parasını ödeyenindir. Elma tüm nimetleri sembolize edebilir. Nimetler doğadan elde edilir. Ancak ağaca veya doğaya bile müteşekkir olmak insanlık gereği olabilir. Doğanın gereği bu elma vermeyip de ne yapacaktı, teşekküre gerek yok diye de düşünen olabilir. Ayağına kesafet, gülle bağlayan ona tabi olur, onun yanında, onunla kalabilir.

          Sahip olma konusunda incelikle ve derinlikli düşünmek, hatta tefekkür etmek gerekebilir. Bilgi bilenin, cüzdan bulanın olamaz. Bilgi de doğadan elde edilir, araştırma yapılır, çaba gerektirir ama esas olan, bilginin tabi olduğu ilmin sahibinin de gözden kaçırılmamasıdır. Matematik bilgileri sizin olabilir ama matematik ilminin sahibi olamazsınız. İlmi izleyerek, çağrıya uyarak, esas sahibine ulaşmak böylece cennete dönüş mümkün olabilir. Yaradılışın amacının bu olduğu kabul edilebilir.

          Âdem ve Havva, ruhu ve bedeni olan, her kişi, nimetlerin kendine verilmiş olduğunu idrak ederse, kendi aklı dâhil tüm yeteneklerinin verilmiş olduğunu düşünürse cennettedir. Nimetleri doğadan alıp da kaçmayan, verilenlerin ardını gören bulmanın yeterli olmadığını idrak eder. Her şeyine kendisinin sahip olduğunu iddia eden doğada kalır ve doğa ile baş başadır. Doğadan elde ettiği bilgi de onundur, elma da. Her kişinin nasibi vardır ve biri diğerinden farklıdır. İyi, doğru ve güzeli bilemeyen bulduğu ile yetinir. Ben ve bencilliğini yaşar, mutlu olduğunu sanır. Arkasını dayayacak bir felsefesi bile yoktur. Kendisi her şeye değer ve bedeldir. Toplum ve halk, insanlar ve insanlık sevgisi vardır. Varlık âlemi içindeki her şey vardır ancak varlığın kaynağı yoktur. İnanmamanın bedeli, bedel olduklarıyla olmak ve kalmaktır.

          Varlığın yokluktan halk edildiğini ve evrimsel gelişimin sonunda kâmil insanın yaratıldığını idrak edenler için her şeyin değeri ve kıymeti, verilen nimetler olarak, sınır ötesi âlemden çok farklıdır. Halkın aynı Hak olduğunu idrak, mutluluğun kaynağıdır. Bu mutluluğu yaşayamayanları, benlik ve benciller âlemindekileri, kendi âlemlerinden “düşmüş” veya “kovulmuş” olarak görmeleri çok doğaldır. Doğa içinde kalanların kovulmuşluğu doğaldır. Âlemlerinin, bencilliğinin sınırını bilseler de teslim olmadan asla geçemezler. Ruh ve beden âlemleri, tatlı ve tuzlu su denizleri, birbirine karışamaz, birinden ötekine, belki, yokluktan geçilebilir. “Ben” diye başlayan cümlelerden teslim olarak vazgeçen kendini Allah’ta fena oluş olarak bulabilir. O’nun ilmi ile bilebilir bir şeyleri bilenler. Yoksa “bilinmek” nasıl amaç olabilirdi.

          Ruh semasından bir ilim suyu iner. Nüfus arzında bu ilim suyu hikmet pınarları şeklinde kaynaklanır. Aynı su arzda çeşitli amel ve ahlaka güç kaynağı oluşturur. Su, aslından çok farklı olan kök, sap ve ekin tohumlarına dönüşür. Sonuçta isim ve sıfatları farklı olan şeyler ortaya çıkar. Bütün bu tecellilerde benlik kabuğundan soyunmuş hakikat sahipleri için büyük bir nasihat ve ibretler vardır. (39.21)

          Doğadaki değişim, gelişim ve evrimden ibret alan öğrenir. Öğrendikçe, öğrenme yeteneği, melekeleri artar, melekler yardımcı olur. Tüm doğa ve nimetlerin ardındaki hakikati idrak edip teslim olur. Fenadan sonra beka halinde ruhun nuru ile sadrının genişletildiğini idrak eder. Hak ve hakikatle kalbini temizleyen ile kalbini bu gerçeklere mühürlü tutan asla eşit olamaz. İlahî nur ile kalbi genişleyen, idrak yeteneği artan Hak ile halkı da anlar. Vahdette kesreti ve kesrette vahdeti idrak edip yaşayabilir. İslam, bu müşahede ile Allah’ta fani olmak ve zatını Allah’a teslim etmektir. Müslüman, zikir olunduğu gibi Allah’ı zikreder. Zikredeni Allah da zikreder. Ayetleri bazen halk okur bazen Hak! (39 Zümer, 22, 23)

Hiç yorum yok: